Connect with us

Rüzgar Santralleri

Türkiye rüzgar enerjisinde 3.0 dönemini yaşıyor

Yayın tarihi:

-

Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları arasında hidroelektrikten sonra en yüksek kapasiteye sahip rüzgar enerjisi sektörü, kurulu güç olarak 12 GW seviyesine doğru ilerliyor. Türkiye’nin toplam elektrik ihtiyacının karşılanmasındaki payını her geçen gün artıran sektör, önemli gelişmelere sahne oluyor. Ülkemizin rüzgar enerjisindeki gelişimini “Türkiye rüzgar enerjisinde 3.0 dönemini yaşıyor” ifadesiyle özetleyen ENERCON CAMEA Satış Müdürü İsmet Habir, rüzgar enerjisinin Türkiye’deki gelişimi ve geleceği, YEKA-RES 3 ihalesi, depolamalı RES ve GES konusu, öztüketim projeleri, yatırımcıların ve yatırımcı adaylarının nelere dikkat etmesi gerektiği gibi birçok önemli konuyu Rüzgar Enerjisi Dergisi’yle paylaşıyor.

Rüzgar Enerjisi Dergisi soruyor, ENERCON CAMEA (Central Asia, Middle East and Africa – Orta Asya, Ortadoğu ve Afrika) Satış Müdürü İsmet Habir sektördeki son gelişmeleri değerlendiriyor.

Türkiye’de rüzgar enerjisinin gelişimi ve gelinen nokta konusunda neler düşünüyorsunuz?

Geçmişten günümüze kendi içinde kıyaslandığında Türkiye için iyi hikayesi olan başarılı bir süreç yaşandığını düşünüyorum. Türkiye rüzgar enerjisinde 3.0 dönemini yaşıyor. 25 yıl önce ilk rüzgar türbini devreye alındı. 15 yıl öncesine kadar ise tanışma ve keşif süreciydi. Bu süreci, yatırımcıların gelişmesi ve rüzgar enerjisinin elektrik üretiminde kayda değer bir kaynak olarak görülmesi süreci takip etti. Şimdi ise, yatırımcı ve tedarikçilerin ötesinde; sanayi, danışmanlık, mühendislik ve hizmet işleri alt yüklenicileri ile birlikte geniş bir ekosistem oluşmuş durumda. Halihazırda kurulu güç olarak 12 GW seviyesine doğru tüm paydaşlarla birlikte ilerliyoruz

 

Rüzgar enerjisi açısından bundan sonraki sürecin nasıl devam etmesini bekiyorsunuz?

Bu konuyla ilgili T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2022 yılında yayımladığı ‘Ulusal Enerji Planı’na göre 2035 yılına kadar RES kurulu gücünün 29,6 GW seviyesine ulaşması öngörülüyor. Bu da yıllık 1,4-1,5 GW yeni kapasite anlamına geliyor. Öte yandan bunun en az iki katını başarabileceğimizi ve başarmamız gerektiğini düşünüyorum. Rüzgar ekosis- teminde geriye gitmemek ve büyüme trendini sürdürmek çok önemli. Bu sadece Türkiye’nin elektrik üretiminde rüzgar enerjisinin payını arttırması için değil; küresel bir mal ve hizmet tedarikçisi olup, rüzgar endüstrisinde ve rüzgar hizmet sektöründe de daha iddialı bir konuma gelmesi, daha fazla istihdam olanağı sunması için gerekli. Tabii ki bu kapasitelerin uygulamaya geçebilmesi için şebeke altyapı yatırımlarının da paralel olarak yapılması, idari süreçlerin etkinliği ve finansa erişebilirlik konuları anahtar rol oynayacaktır.

Öte yandan dünyada son 3 yılda yaşanan pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte birçok ülke için enerjide arz güvenliği en önemli milli meseleler haline geldi. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için de RES kurulumlarında birkaç kademe hız artışı yaşanması gerekiyor. AB içerisinde Türkiye’nin enerji tüketimi ile kıyaslanabilecek ülkelere baktığımızda, onların da farkı açtığını ve açıkladıkları hedeflere göre bu farkı açmaya devam edebileceklerini görü- yoruz. Buna karşı önlem olarak Türkiye’de de yeni YEKA-RES ihaleleri, mevcut RES’lerin kapasite artışları, depolamalı RES, hibrit santral ve lisanssız (öz tüketim) RES kapasitelerinin açıklandığını görmekteyiz. Bazı uygulamaların, RES yatırımlarını yeni büyük oyunculara ve sermaye sınıfının orta-alt tabakalarına da genişlemesini sağlayabilecek uygulamalar olduğunu da görmekteyiz.

Burada önemli olan unsurlardan biri mümkün olan en fazla kapasiteyi mümkün olan en kısa zamanda hayata geçirmeye odaklanmaktır. Çünkü RES’lerden elektrik üretim eğrisini ne kadar büyük bir eğimle yukarı taşırsak kümülatif kazancımız da bu eğrinin integrali hesabına göre çok fazla olabilecektir. Bu bağlamda, tüm bu kapasitelerin verimli, hızlı şekilde hayata geçirilebilmesi için projelerin finanse edilebilirliği, izin süreçlerinin yalınlaştırılması gibi konulara hizmet edecek yeni düzenlemelerin de yapılabileceğini düşünüyorum.

RES yatırımlarının yeni yatırımcılara yayılması konusunu biraz açar mısınız? Bu konuda nasıl gelişmeler yaşanıyor?

Öncelikle YEKA-RES 3 ihalesinde ilk defa RES yatırımcısı olacak oyuncular görüyoruz. İhaledeki 20 bölgeyi kazanan 8 yatırımcıdan 3’ü (eğer proje devirleri yaşanmazsa) sektöre bu ihale vesilesiyle girecekler. Tabii buraya, projelerin ihale teknik şartnamesinin karşılana- maması veya uzayan birtakım süreçlerle fizibilitenin kaybolması riskinden dolayı bir şerh koymak lazım. YEKA RES 1-2-3 ihaleleri ile kazandırılan 2.850 MW’nin tamamının hayata geçemeyebileceğini de değerlendirebiliriz.

Depolamalı RES ve GES konusu, bilindiği üzere 4 binin üzerinde ve toplam 221 bin MW’ye tekabül eden rekor başvuru aldı. Elbette ki bunun bir kısmı bizzat yatırımcı adayının kendisi iken bir kısmı proje geliştiricisi hüviyetine daha yakın başvurular olabilir. Bu başvurular kapsamında hangi yatırımcılara tahsis verileceğini göreceğiz. İçinde bulunduğumuz ay itibarıyla bu başvuruların 744 MW’sine karşılık gelen kısmı için ön lisanslar verildi. Tahsis verilen ve verilecek yatırımcılar arasında yeni oyuncular olup olmayacağını da göreceğiz. Dağıtılacak kapasitenin başvuruya oranla düşük kalacağını ve bağlantı kapasitesi olan bölgelerin (hat, trafo ve şalt açısından) önceliklendirileceğini düşünürsek; bu kapasitelerden, halihazırda enerji üretim yatırımcısı olan oyuncuların daha ağırlıklı tahsis alabileceğini tahmin ediyoruz.

Yatırımın düşük kapasitelerde daha geniş kitleye dağılmasını sağlayacak en önemli uygulama, yenilenen ‘Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliği’ saye- sinde gerçekleşiyor. Bu yönetmeliğin birçok perspektiften kritik rol oynayabileceğini düşünüyorum. Öztüketim projeleri Türk sanayisi açısından kritik bir öneme sahip. Öztüketim projelerine sadece enerji bağımsızlığı veya üretim maliyetinin düşürülmesi perspektifinden bakmamak lazım. Türk sanayisinde üretilen ürünlerin karbon ayak izinin düşürülmesi ve bunun sertifikalanması; ürünlerin gümrüklerde karşılaşmaya başlayacağı ticaret duvarlarını (gümrükte karbon vergisi uygulamalarını) da aşmasını sağlayacak. Türk sanayicisinin bu konuda çok hızlı aksiyon alması gerektiğini düşünüyorum. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın da konu ile yakından ilgilendiğini, bu meseleye önem verdiğini, yeni finans kaynaklarını bu kapsamda yönlendirmeye çalıştığını gözlemlemekteyiz. Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum çalışmaları kapsamında yürüttüğü “Sanayide Yeşil Dönüşüm Projesi” de bu çalışmalardan biri. Önümüzdeki günlerde bu kapsamda yeni bir finansman duyurulmasını bekliyoruz.

Öztüketim projeleri, özellikle demir-çelik, alüminyum, cam, çimento, plastik, kimya, madencilik gibi hem enerji tüketimi yüksek hem de finansal güçleri itibarıyla büyük enerji yatırımcısı olmaya aday sanayi kuruluşlarını da sektöre çekme ihtimalini sunuyor. ISO’nun yayımladığı Türkiye’nin En Büyük Sanayi Kuruluşları Listeleri’nin üst sıralarından yeni RES yatırımcıları çıkması da mümkün. Bu ya- tırımcılar sektöre öztüketim projeleri ile adım atabilirler.

Yatırımcılar ve yatırımcı adayları nelere dikkat etmeli?

Öncelikle tabii ki rüzgarı anlamak, öğrenmek gerekiyor. Rüzgar enerjisinin güneş enerjisi kadar kolay anlaşılabilir olmadığını kabul ediyorum. Öte yandan, RES’ler Türkiye’nin birçok bölgesinde GES’lere göre iki kattan daha fazla enerji üretebilen, daha verimli olan ve çok daha az bir alan işgal eden bir yatırım türüdür. RES yatırımlarının ise süreçleri farklı zorluklar içermektedir. Örneğin RES yatırımı öncesi bir ön yatırım ile minimum 1 yıllık rüzgar ölçümü yaptırılması bunlardan biridir. Yatırımcı aday- larımızın bu süreçleri yönetebilmesi adına Türkiye rüzgar ekosisteminde kalifiye danışmanlık hizmet tedarikçileri de mevcuttur.

Bir diğer konu, RES yatırımı yaparken satın alınacak türbini sadece ilk yatırım maliyetine göre veya sadece finansal fizibilite tablolarına göre değerlendirmek bazı risklerin göz- den kaçırılması ile sonuçlanabilir. Alınacak ürünün kalitesi ve sorunsuz çalışmaya yakın olması da her zaman hesaba katılmalıdır. Buna ek olarak, tedarikçi seçimi kararı verilirken; tedarikçiyi servis, bakım, onarım perspektifinden de değerlendirmeye almak kritik öneme sahiptir. İlk yatırım maliyeti daha ekonomik görünen bir türbin eğer devreye alındıktan bir süre sonra, türbinden veya bir dış etkenden (doğa olayı vb) kaynaklanan bir arıza ile birkaç ay devre dışı kalırsa bu duruşun maliyetleri çok ağır olabilir. Dolayısı ile servis ihtiyaçlarına hem bugün hem de gelecekte hızlı yanıt verebilecek, ülke içinde gelişmiş servis ağları bulunan üreticilerin tercih edilmesi bu kapsamda değerlendirilebilir.

İçinde bulunduğumuz bu dönemde birçok ülke 2022 ve öncesine kıyasla çok daha büyük oranlarda RES kurulum kapasite tahsisleri planlıyor. Örneğin Almanya’nın önümüz- deki 5 yıl için yıllık kurulum hedefi 10 GW/ yıl seviyesinde. Bu hedef 2018-2022 yılları arasında devreye alınan 5 yıllık toplam kurulumun önümüzdeki yıldan itibaren her sene yapılması anlamına geliyor. Birçok Avrupa ülkesi, Amerika ve Çin genel olarak hedeflerini katlayarak yükseltmiş vaziyette. Dünyadaki bu gelişmelerden dolayı teslim sürelerinin uzaması, bazı türbin üreticilerinin her markete yetişmekte zorlanması gibi sonuçlar da ortaya çıkabilir. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, yatırımcıların proje geliştirme ve sipariş verme konularındaki zamanlama yönetimi stratejik rol oynayacaktır.

Genel

ENERCON ve Enerjisa Üretim, YEKA-2’nin ikinci aşaması için türbin anlaşması imzaladı

Yayın tarihi:

-

Yazar

Enercon ve Enerjisa Üretim, WindEurope Bilbao etkinliğinde YEKA-2 projeleri kapsamında 250 MW’lık türbin sevkiyat sözleşmesi imzaladı. 750 MW’lık türbin teslimat anlaşmalarının başarılı bir şekilde yerine getirilmesinin ardından imzalanan anlaşma ile 1.000 MW’lık projenin tamamlanması için önemli bir adım atıldı. 250 MW kapasite için imzalanan anlaşma kapsamında, 60 adet Enercon E-138 EP3 E2 Rüzgar Türbini teslim edilecek.

Türkiye rüzgar enerjisi sektörünün önde gelen şirketlerinden ENERCON ve Enerjisa Üretim, İspanya’nın Bilbao kentinde düzenlenen WindEurope etkinliğinde Türkiye Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Çetin Ali Dönmez’in de katılımıyla gerçekleştirilen imza töreninde, YEKA-2 projesi kapsamında iş birliklerine devam ettiklerini duyurdu. 20 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirilen imza töreninde; ENERCON CEO’su Udo Bauer, ENERCON CCO’su Uli Schulze Südhoff, ENERCON Bölge Başkanı Arif Günyar, Enerjisa Üretim Rüzgâr Santralleri Yatırımlar Genel Müdür Yardımcısı Ezgi Deniz Katmer, Enerjisa Üretim Satın Alma Genel Müdür Yardımcısı Aziz Ünal ve Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Başkanı İbrahim Erden de yer aldı.

Türkiye rüzgar enerjisi sektörünün öncü firmaları olarak, yaptıkları iş birliği ile Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedeflerine önemli katkılarda bulunan Enercon ve Enerjisa Üretim, bu katkıyı sürdürmeye devam ediyor. 2022’nin Ekim ayında gerçekleştirdikleri stratejik bir anlaşma ile YEKA-2 Projesi’nde toplam 1000 MW’lık bir kapasite için çerçeve anlaşması imzalayan şirketlerin bu projesi, Türkiye rüzgar enerjisi endüstrisinin sürdürülebilir geleceği için önemli bir adımı temsil ediyor. İlk fazda başarıyla tamamlanan 750 MW’lık türbin sevkiyat anlaşmalarının ardından, bugün geriye kalan 250 MW’lık kapasite için 60 adet Enercon E-138 EP3 E2 rüzgar türbini içeren sevkiyat anlaşması ile projenin tamamlanmasına bir adım daha yaklaşılarak, toplam 1000 MW’lık kapasite için türbin üretimine yeşil ışık yakılmış oluyor. Bu gelişme, YEKA 2 Projesi’nin başarılı bir şekilde ilerlediğini gösterirken, Türkiye temiz enerji hedeflerine ulaşma yolunda sağlam adımlarla ilerliyor.

Törende konuşan ENERCON CCO’su Uli Schulze Südhoff, şunları söylüyor: “Türkiye, rüzgar türbinlerinin üretimi, satışı, kurulumu ve servisi açısından ENERCON için odak pazar olmaya devam ediyor. Büyük perspektifler sunuyor ve yetkili makamlar tarafından muazzam bir destek alıyoruz. Ülkenin yenilenebilir enerjinin ve özellikle de kara rüzgârının yaygınlaştırılması konusunda net bir kararlılığı var. Türkiye’deki sahalarda son derece güvenilir olduğu kanıtlanmış, sınıfının en iyisi rüzgar türbini teknolojisini sağlayarak müşterimiz Enerjisa Üretim ile birlikte Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanındaki hedeflerini desteklemekten memnuniyet duyuyoruz. Enerjisa Üretim’e güvenleri için teşekkür ediyor ve verimli iş birliğimizi sürdürmeyi dört gözle bekliyoruz.”

ENERCON Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika Bölge Başkanı Arif Günyar, yapılan anlaşma ve projenin önemine dair şu açıklamalarda bulunuyor: “ENERCON olarak, partnerimiz Enerjisa Üretim ile 2022 yılında Avrupa’da tek kalemde imzalanan en büyük 1000 MW ilk çerçeve anlaşmasını gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz. YEKA II ihalesinin getirdiği derin yerlilik kapsamlarına uygun olarak, yerli aksam ile gerçekleşecek olan projelerimiz, mevcut yerli üretim ve sanayinin devam etmesi ve derinleştirilmesi açısından önemli bir mihenk taşı olmuştur.”

Enerjisa Üretim Rüzgâr Santralleri Yatırımlar Genel Müdür Yardımcısı Ezgi Deniz Katmer, “1.000 MW YEKA 2 Projesi, Türkiye’nin yenilenebilir enerji sektörüne tarihi bir yatırımdır. ENERCON iş birliğiyle önümüzdeki dönemde Türkiye’de kurulacak her üç rüzgar türbininden biri Enerjisa Üretim imzasını taşıyacak ve Türkiye’nin yenilenebilir enerji yatırımlarına yön verecek” diyor.

İlk YEKA projesi Akköy RES’in devreye alınması

İlk faz için rüzgar türbinlerinin üretimi devam ederken ENERCON, Aydın’ın Didim ilçesindeki 25,2 MW kapasiteli 6 adet E-138 EP3 E2 türbininden oluşan ilk YEKA projesi Akköy Rüzgar Santrali’ni 2023 yılı sonunda devreye alarak YEKA 2 yolculuğuna başarılı bir başlangıç yapıyor. ENERCON Bölge Başkanı Arif Günyar, şunları ekliyor: “Projelerin başarılı ve güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesine katkıda bulunan tüm ekiplerimize, tedarikçilerimize ve alt yüklenicilerimize minnettarız. Enerjisa Üretim ile birlikte ENERCON ekipleri de projelerin başarıyla hayata geçirilmesi için yoğun çaba ve hazırlıklarını sürdürüyor.”

Devamını oku

Bilgi Kaynakları

Rüzgar enerji santrali ve maden ruhsat sahalarının çakışması üzerine bir değerlendirme

Yayın tarihi:

-

Bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için öz kaynaklarını etkili ve verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir. Ülkemiz sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla tarımı, turizmi, sanayisi hatta her şeyden öte genç ve dinamik nüfusuyla varlığını ve devamlılığını daha da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

Son yıllarda özellikle enerji bağımsızlığının öneminin artması, ulusal mevzuat ve uluslararası anlaşmaların da etkisiyle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi artış göstermektedir. Çevrenin korunması, istihdam yaratması ve arz güvenliği sağlaması gibi konularda, yenilenebilir enerjinin ne kadar önemli olduğu bilinmektedir.

Ülkemiz enerji kaynakları çeşitliliği gibi maden çeşitliliğine de sahiptir. Demir, bakır, krom, bor ve sayabileceğimiz birçok maden çeşidi topraklarımız altında yer almaktadır. Enerji yatırımları gibi maden yatırım süreçleri de yatırımcılar için uzun ve yorucudur.

Bir tarafta maden arama teknolojisinin gelişmesi ve yeni rezervlerin keşfi, bir tarafta rüzgârın verimli olduğu alanların tespit edilmesi ve teknolojisinin gelişmesi ile rüzgâr enerjisi yatırımlarının artması sonucu iki yatırım alanında birtakım uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Bu uyuşmazlıkların en başında, maden ruhsat sahaları ile RES sahalarının çakışması yer almaktadır.

Anayasa’mızın “Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168. maddesinde; “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmü yer almaktadır.

Maden Kanunu’nun “Madencilik faaliyetlerinde izinler” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar göz önüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir.” Hükmü ve 16. fıkrasında; “Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup ve II. Grup (a) bendi madenler, mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir. Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre gibi isler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir. Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Bakanlık tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir. Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Bakanlık tarafından karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel teşkil etmez.” hükümlerine yer verilmiştir.

Maden ve enerji sahalarının çakışması sonucu Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) yapılan başvurularda, MAPEG tarafından inceleme yapılmaktadır. Bu incelemede; 7. madde kapsamında alınmış bir izin (ÇED, GSM ve Mülkiyet izinleri) bulunup bulunmadığı, üretim ve üretime yönelik herhangi bir madencilik faaliyeti olup olmadığı, saha için uygun bulunan işletme izin alanı ve RES alanı ile çakışmayan ruhsat alanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerine RES projesinin olumsuz etkileyecek bir durumu olup olmadığı, çakışmalı alanda ruhsat sahibi tarafından madencilik faaliyetlerine yönelik herhangi bir yatırım yapılıp yapılmadığı, tesis, ENH, yol vb. herhangi madenciliğe yönelik bir çalışma olup olmadığı tespit edilir. RES proje alanı ile çakışmalı konumda bulunan ruhsat açısından sakınca bulunmadığının, kaynak kaybının yaşanmayacağının ve her iki faaliyetin bir arada yürütülebileceğinin tespit edilmesi sonucu projesinin yapılmasında MAPEG tarafından herhangi bir sakınca olmadığına karar verilir ve söz konusu alan “RES Özel İzin Alanı” olarak kayıtlara geçer.

Maden firmaları bu durum üzerine kazanılmış haklarının engellendiği, kaynak kaybının yaşanacağı iddiaları ile MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli idare mahkemesinde dava açabilmektedir. Hatta maden firmaları, rüzgâr enerji santrali için verilen üretim lisansının ve ÇED kararının iptali istemli dava açtığı dahi bilinmektedir. Bu noktada sorgulanması gereken, davacı sıfatı bulunan maden firmalarının gerçekten kazanılmış hakkının olup olmadığı ve bu doğrultuda MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli veya ÇED kararının iptali istemli dava açmada hukuki menfaati bulunup bulunmadığıdır.

Maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli bir davada, idare mahkemesince davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Temyiz incelemesi sonucu Danıştay 8. Dairesi’nin kararında; davacı maden firmasının daha önceden alınan ÇED Gerekli Değildir kararının açılan dava sonucu iptal edildiği, arkasından ÇED sürecinin başlatılarak ÇED raporu hazırlandığı ve ÇED Olumlu kararı verildiği, ancak yine ÇED Olumlu kararının iptali istemli açılan davada idare mahkemesince davanın kabul edilerek dava konusu ÇED kararının iptal edildiği ve temyiz incelemesi sonucu da idare mahkemesinin kararının onandığını belirtmiştir. Danıştay 8. Dairesi bunu dayanak alarak, maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli davada yerel mahkemenin verdiği davanın kabulü ve dava konusu işlemin iptali yönünde verdiği kararı; bölgenin maden işletilmesine uygun olmadığı, koruma alanı ilan edildiği anlaşıldığından davaya konu maden işletme ruhsatının da iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna yönelik karar vermiştir.

Yargılamalarda kazanılmış haklarının korunması iddiası karşısında, maden şirketlerinin maden işletme izni, bu izni alabilmesi için geçerli olan ÇED ve/veya diğer izinlerin alınıp alınmadığı ve hukuken güncel ve meşru olup olmadıkları tespit edilmelidir. Ancak ruhsat sahasıyla çakışan alandaki RES projelerinin de, tüm onay sürecinin tamamlanarak MAPEG tarafından yapılan inceleme sonucu uygun bulunması da bir o kadar değerlidir.

ÇED kararı hem RES yatırımları hem de maden yatırımları için en önemli kararlardan biridir. ÇED kararının bir şekilde iptal edilmesi sonucu yapılacak olan yatırım sekteye uğrayabilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz Danıştay kararında belirtildiği gibi güncel, meşru, hukuken korunan bir ÇED kararı olmadığı sürece yatırım gerçekleştirilememektedir. Maden firmalarının açtığı sahaların çakışması sonucu verilen “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli davalarda ya da ÇED davalarında, mahkemelerin öncelikle maden firmasının maden işletme iznin bulunup bulunmadığı, söz konusu maden yatırımının mevzuat anlamında yapılabilirliğinin (ÇED, Orman İzni vb. olup olmadığı) incelemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu önemli husus ile birlikte RES yatırımların arttığı bu dönemde, rüzgâr enerjisi santral sahaları belirlenirken daha dikkatli olup yatırım davranılıp sahanın tüm ayrıntıları dikkate alınarak koordinatların belirlenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; ülkemiz, enerji kaynaklarını da yer altı kaynaklarını da verimli, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde kullanmalıdır. Maden ve enerji alanlarının çakışması gibi karmaşık durumlarda, mevzuata uygun şekilde yapılacak incelemelerin ve kararların önemli olduğu açıktır. Özellikle, her iki sektörün de uzun vadeli planlamalarının ve yatırımlarının çatışmasını önlemek için titizlikle hareket etmek gerekmektedir. Bu bağlamda, mevzuata uygun şekilde yapılan değerlendirmeler sonucunda verilen kararların, her iki sektörün de hukuki çıkarlarını koruyarak adil ve dengeli bir şekilde sonuçlanması ülkemizin yatırım güvenliği adına büyük önem taşımaktadır.

Devamını oku

Rüzgar Türbini İmalatçıları

Ahşap kule, daha yeşil rüzgar türbinleri için fırsat sunuyor

Yayın tarihi:

-

Yazar

Büyük ölçekli uygulamalar için doğanın karbon elyafı olan lamine ahşaptan yapılmış zorlu tasarımlar geliştiren İsveçli ahşap teknolojisi şirketi Modvion, rüzgar türbinlerini daha da yeşil hale getirebilecek ahşap bir tasarım sunuyor. Modülleri ve ahşabı bir araya getirmenin devrim niteliğinde bir yolunu sunan Modvion, patentli çözümüyle rüzgar türbinleri için ahşaptan kule sunuyor. Geçmişin yel değirmenlerinden esinlenilen bu tasarımla Modvion, ahşaptan inşa ettiği kule ile türbinin karbon ayak izini %90’dan fazla azaltıyor.

Firmanın İcra Kurulu Başkanı Otto Lundman, “Dünya bir iklim kriziyle karşı karşıya ve enerji kaynaklarını değiştirmemiz gerekiyor. Rüzgar enerjisi sahip olduğumuz en verimli ve cazip enerji kaynaklarından biri. Biz bu değeri daha da artırıyoruz” diyor.

Kanatlar ve makineler endüstri standardı ekipmanlar olsa da, bu yaklaşım Avrupa’nın en büyük enerji şirketlerinden bazılarının ilgisini çekiyor. Vestas Wind Systems A/S daha küçük bir tanıtım modelini gördükten sonra, firmanın %15’ini satın alıyor, İtalyan Enel Green Power SpA bir iş birliği anlaşmasına varıyor. İsveçli Vattenfall AB firmasının ortağı olduğu Almanya’nın RWE AG firması da Mart ayında Modvion’un ahşap kulelerini gelecekteki projelerinde kullanmak üzere bir sözleşme imzalıyor.

Konuyla ilgili Vestas Ventures İcra Kurulu Başkanı Todd O’Neill, “Müşterilerimizin birçoğu, Modvion’un yolculuğunun nasıl bir parçası olabileceklerini öğrenmek için proaktif bir şekilde sorular soruyor. İş birliğimizin artmasını bekliyoruz” açıklamasında bulunuyor.

Ahşap kulenin avantajları

Modvion, rüzgar türbinlerinde ahşap kulenin avantajlarını şu şekilde açıklıyor: “Yüksek rüzgar türbini kuleleri inşa etmenin en büyük zorluğu lojistiktir. Bu kadar devasa yapıları nasıl yerine yerleştirirsiniz? Kuleler uzadıkça lojistik zorluk da artar. Patentli çözümümüz, sıradan yollarda sıradan kamyonlarla taşımayı mümkün kılar. Bizim için köprüler, tüneller ve dolambaçlı yollar sorun değil. Lamine ahşabın çeliğe kıyasla üç büyük avantajı vardır: Ahşabın daha hafif bir yapıya olanak tanıyan daha yüksek bir özgül gücü vardır. Yüksek çelik kulelerin kendi ağırlıklarını taşıyabilmeleri için ekstra kuvvete ihtiyaçları vardır; ahşap kulelerin ise buna ihtiyacı yoktur. Son olarak, modüler ahşap kulelerimiz tutkalla birleştirilirken, modüler çelik kuleler düzenli kontrol gerektiren çok sayıda cıvata gerektirir.”

Devamını oku

Trendler