Connect with us

Hukuk ve Finansal Çözümler

EPC Sözleşmelerinde Götürü Tazminat (Liquidated Damages) (2. Kısım)

Yayın tarihi:

-

Geçen sayıda ilk kısmı yayımlanan yazı çalışmamıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Türk Hukukunda Götürü Tazminat

b. Götürü gecikme tazminatı 

Türk hukukunda götürü tazminat uygulaması Anglosakson hukukunda düzenlendiği gibi açık bir şekilde düzenlenmemiştir. Bu bağlamda, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (“TBK”) ceza ile götürü tazminat arasındaki farkı belirleyen bir hüküm olmadığı gibi götürü tazminatın hukuki niteliği ve özelliklerini içeren bir madde de bulunmaktadır. 

TBK’nın 118. maddesi işverenin, yüklenicinin sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getirmede gecikmesinden doğan kayıp ve zararları için tazminat talep etmeye hakkı olduğunu net bir şekilde açıklamaktadır. Ancak, söz konusu tazminat taraflar arasında doğacak bir ihtilaf veya iddiadan sonra hesaplanmalıdır. Türk mevzuatında götürü tazminatına ilişkin net bir hüküm olmamasına rağmen Yargıtay’ın, götürü tazminatı uygulanmasına izin veren bazı kararları vardır. Bu bağlamda, işveren ve yüklenici tazminat tutarını önceden belirleyebilir ve bu tutara sözleşmede yer verebilir. Bu durumda Yargıtay söz konusu tazminatı, Anglosakson hukuk sisteminde “liquidated damage” olarak adlandırılan tazminata neredeyse eşdeğer olan “götürü tazminat” veya “maktu tazminat” olarak isimlendirmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi bu tür tazminatlar, yüklenicinin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmede gecikmesi halinde işverenin uğrayabileceği tahmini zararları belirleme amacını haizdir. 

Belirtmek gerekir ki Yargıtay (15. Hukuk Dairesi 6894/227), 2011’e kadar sözleşmelerdeki götürü tazminat hükümlerinin geçerliliğine ve bu hükümlerin çok uzun bir süre yürürlükte kalmasına müsaade eden bir tutuma sahipti. Bu tarihten itibaren Yargıtay’ın götürü tazminata ilişkin yaklaşımı değişmiş ve bunun Türkiye’deki uygulaması sınırlandırılmıştır. Yargıtay (15. Hukuk Dairesi, 6894/227) işverenlere yapılan götürü tazminat ödemelerinin limitsiz olmasının iyi niyete ve ahlaka aykırı olduğuna hükmetmiştir. Söz konusu kararda, götürü tazminat olarak ödeneceği belirlenen bedelin ölçüsüz bir süre boyunca devam edemeyeceği, zira bu durumda söz konusu bedelin artık tazminat olmaktan çıkacağı belirtilmiştir. Bu sebeple Yargıtay, somut olaya göre hâkimlerin götürü tazminatın tutarını belirleme hakkına sahip olmaları gerektiğine hükmetmiştir.

b. Götürü Tazminat: Tazminat veya Ceza? 

Yargıtay’ın (15. Hukuk Dairesi, 88/3118) sözleşmelerdeki götürü tazminat hükümlerini geçerli addetmeye yönelik bir yaklaşımı olmasına rağmen uygulamada hâlâ götürü tazminat hükmünün cezai şart olarak mı yoksa tazminat hükmü olarak mı yorumlanacağı hususunda tereddüt edilmektedir. Bu sebeple hâkimler, Türk hukukunda götürü tazminatın sözleşmelerde uygulamasına ilişkin farklı yaklaşımlara sahiptirler. Örneğin, taraflar sözleşmede götürü tazminata ilişkin olarak bir hüküm üzerinde anlaşmış olsalar dahi hâkim, söz konusu hükmü cezai şart olarak yorumlayabileceği gibi bu durumun tam tersi de mümkün olabilmektedir. Bu konuda hâkim genellikle tarafların amaç ve niyetlerini dikkate alır. Diğer bir taraftan, götürü tazminatın uygulanmasında hâkimlerin karşılaştıkları zorluklardan biri de cezai şartın götürü tazminattan nasıl ayrılacağı hususudur. Bu sebeple, Türk hukukunda cezai şart ile götürü tazminat arasındaki farkların belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. 

Cezai şart ile götürü tazminat arasındaki temel fark zararın varlığına dayalıdır. Götürü tazminatın tahmini bir zarar olduğu göz önünde bulundurulduğunda, işverenin zarara maruz kalması; yüklenicinin yükümlülüklerini zamanında veya gerektiği gibi yerine getirmemesinden kaynaklanmalıdır (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 11465/4671). Ancak, işverenin cezai şart iddiasında bulunabilmesi için, yüklenicinin sözleşmesel yükümlülüklerini zamanında veya gereği gibi yerine getirememesinden dolayı zarara uğramış olması gerekmez.

Yazının devamını okumak için lütfen buraya tıklayınız.

Devamını oku
Yorum Yap

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hukuk ve Finansal Ç:özümler

Kitlesel fonlama

Yayın tarihi:

-

Yazar

1. Giriş

Doğrudan fonlama sistemi olan kitlesel fonlama, İngilizce’de “crowdfunding” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak türetilmiş bir terimdir. Kitlesel fonlama ile bir ürün, organizasyon ya da projenin dijital platformlar aracılığı ile tanıtılması ve gerçekleştirilmesi için gerekli olan fon doğrudan kitle fonlamasına aracılık eden ve elektronik ortamda hizmet veren platformlar aracılığıyla üzerinden temin edilmeye çalışılır. Kitlesel fonlama ile uygun koşullarda finansmana erişimi kısıtlı olan başlangıç aşamasındaki girişimler, ihtiyaç duydukları sermayeye kavuşabilmektedir. Yatırımcılar ise küçük tutarlı fonlarını birleştirerek gelişme potansiyeli taşıdığını öngördükleri projelere erken aşamada ortak olma ya da finansman sağlama imkânı elde etmektedir. Bu yazıda; kitlesel fonlama platformu, kitlesel fonlama ile projelerine fon sağlayabilecek kişilerin kimler olabileceği, kitlesel fonlama çeşitleri açıklanacak olup Türkiye’de kitlesel fonlamaya ilişkin yasal düzenlemeye değinilecek ve kitlesel fonlamanın Sermaye Piyasası Kanunu’nda tabi olmadığı hükümler üzerinde durulacaktır. 

2. Kitlesel fonlama

Kitlesel fonlama; bir projenin gerçekleştirilebilmesi için geleneksel bankacılık sisteminden ve sermaye piyasalarından fon teminine ilişkin yöntem ve araçlara bir seçenek olarak çok sayıda bireyden, yatırımcıdan veya gruptan platformlar vasıtasıyla fon toplamak suretiyle gerçekleştirilen, özellikle dış finansman ihtiyacı bulunan küçük ve orta büyüklükteki işletmeler ile girişimlerin kaynağa erişmelerine kolaylık sağlayan alternatif bir finansman yöntemidir. 

Özetle, planlanan teknoloji ve/veya üretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için kaynak ihtiyacı olan bir projenin ihtiyaç duyduğu fonu sağlamak amacıyla, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenen esaslar dahilinde, Sermaye Piyasası Kanunu’nun yatırımcı tazminine ilişkin hükümlerine tabi olmaksızın, kitle fonlamasına aracılık eden ve elektronik ortamda hizmet veren platformlar aracılığıyla halktan para toplanması faaliyetidir. 

2.1 Kitlesel fonlama platformu

Paya ve/veya borçlanmaya dayalı kitlesel fonlamaya aracılık eden ve elektronik ortamda hizmet veren kuruluşlar platform olarak adlandırılır. Platformların yasaya uygun şekilde faaliyet gösterebilmesi için Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kitle fonlamasına aracılık etmesine uygunluk verilmesi gerekmektedir. Bu işleme “listeye alınma” veya “listelenme” denir. 

SPK tarafından listeye alınan platformlar https://spk.gov.tr/sirketler/kitle-fonlama-platformlari/listeye-alinan-platformlar adresinden ilan edilmektedir.

Yatırımcı olmak isteyen kişiler platforma üye olmalıdır. Yurt içinde yerleşik ya da yerleşik olmayan tüm gerçek veya tüzel kişiler kitle fonlamasında yatırımcı olabilir. Bunun için kimlik doğrulamalarının yapılması, üyelik sözleşmesinin imzalanması ve kitle fonlaması faaliyetleri genel risk bildirim formunun onaylanması gerekmektedir.

2.2. Kitlesel fonlama ile projesine fon sağlayabilecek kişiler

Girişimciler ve girişim şirketleri, kitlesel fonlama ile projesine fon sağlayabilir. Sermaye Piyasası Mevzuatı’na göre; teknoloji ve/veya üretimle ilgili bir iş fikri olan, bu iş fikri ile ilgili faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için kaynağa ihtiyaç duyan, bu kaynak ihtiyacını paya veya borçlanmaya dayalı kitle fonlaması yoluyla karşılamak isteyen, Türkiye’de yerleşik, gerçek kişiler ve limited veya anonim şirket türündeki tüzel kişiler girişimci kabul edilmektedir.

Sermaye Piyasası Mevzuatı’na göre; Türkiye’de kurulu olan, gelişme potansiyeli taşıyan, teknoloji ve/veya üretimle ilgili projesine kaynak ihtiyacı bulunan, bu kaynak ihtiyacını paya veya borçlanmaya dayalı kitle fonlaması yoluyla karşılamak isteyen anonim şirketler veya limited şirketler girişim şirketi kabul edilmektedir. Kitle fonlaması ile fon toplayan limited şirketlerin toplanan fonların emanet yetkilisi nezdinde açılan bloke hesabına aktarılması öncesinde anonim şirkete dönüşmesi zorunludur.

2.3. Kitlesel fonlama türleri

Kitlesel fonlama platformları; ödül bazlı, bağış bazlı, hisse bazlı ve borç bazlı platformlar olarak 4 farklı kategoriye ayrılır. Sermaye Piyasası Mevzuatı bunlardan sadece hisse ve borç bazlı olanları düzenler. Ödül ve bağış karşılığında kitle fonlaması faaliyeti Sermaye Piyasası Mevzuatı kapsamında değildir. 

En sık kullanılan yöntemlerden biri olan ödül bazlı kitle fonlaması, platform bünyesinde yer alan bir girişime ya da projeye destek olmak isteyen kişilerin hediyelerle ödüllendirilmesini temel alır.

Bağış bazlı kitle fonlaması yöntemi, genellikle sosyal sorumluluk ya da yardım projelerinde uygulanan bir seçenektir. Yardım amacı taşıyan projelere destek olmak isteyen kullanıcılar, internet aracılığıyla seçtiği platform üzerinden farklı projelere bağış yaparak katkı sağlayabilir. Bir hastalığın ya da sorunun çözümü üzerinde çalışılan projelerde de büyük çoğunlukla bu yöntemi esas alan platformlar tercih edilir.

Hisse bazlı kitle fonlama platformları, kullanıcılarına bir girişime ya da projeye yatırım yapma olanağı tanır. Kullanıcılar, bu platformları tercih ederek, seçtikleri projenin yatırımcısı ya da ortağı olmak için hisse satın alabilir. Girişim ya da proje başarılı olduğu takdirde hisse değerleri artabilir, böylelikle kazanç sağlanır. Girişim veya projenin başarısız olması halinde ise, hisse değerlerinde düşme ya da kayıp yaşanabilir. Yatırımcının bu tarz projelerden beklentisi, şirket yeterli kârlı düzeye geldiğinde elindeki hisseleri başka yatırımcılara belli bir değer üzerinden satmaktır. Hisse bazlı kitlesel fonlama, Sermaye Piyasası Kanunu’nda tanımlanmıştır ve düzenlemeye tabidir. 

Borç bazlı kitlesel fonlama yönteminde proje sahipleri, hedefledikleri fonu belirli koşullar ve zaman dilimi çerçevesinde potansiyel yatırımcılardan borçlanır. En büyük avantajı borçlanmada bir aracı finansal kuruluşun kullanılmaması ve buna bağlı olarak borçlanma maliyetlerin daha düşük olmasıdır. Sistemin güvenliğini sağlamak için girişimciler platformlara teminat vermek durumundadır. Borcun vadesi dolmadan, proje sahibine projenin mülkiyeti teslim edilmez. Yalnızca işletme hakkı teslim edilir.

2.4. Türkiye’de kitlesel fonlamaya ilişkin yasal düzenleme

Türkiye’deki ilk yasal düzenleme 2019 yılının Ekim ayında SPK tarafından, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 5/A Maddesi’ne dayanılarak yapılmıştır ve “Paya Dayalı Kitlesel Fonlama Tebliğ (III –35/A.1)” ismiyle yürürlüğe girmiştir. Ardından 27 Ekim 2021 tarihinde ise bu tebliğin yerine “Kitle Fonlaması Tebliği (III – 35/A.2)” yürürlüğe alınmıştır ve ilk Tebliğ’de yer almayan “borçlanmaya dayalı kitle fonlaması” uygulaması da böylelikle düzenleme kapsamına alınmıştır.

Halen yürürlükte olan son Tebliğ’in (III – 35/A.2), 5. maddesinin 3. fıkrasına göre, kitle fonlaması platformlarının, bu faaliyeti yürütebilmek için SPK’ye başvurarak kurul listesine alınmaları zorunlu tutulmuş ve bu platformlar için aranan şartlar, yine aynı maddenin ilgili fıkralarında sayılmıştır.

Ayrıca platformların, kredi veya ödünç para verme işlerine aracılık edemeyecekleri, pay dışında herhangi bir sermaye piyasası aracı karşılığında kitle fonlaması faaliyeti yürütemeyecekleri, gayrimenkul işleriyle uğraşamayacakları ve projelere ilişkin yatırım tavsiyesi niteliğindeki değerlendirme, analiz ve yorumlarda bulunamayacakları gibi hususlar da, yine aynı düzenleme çerçevesinde platformların gerçekleştiremeyecekleri faaliyetler olarak sayılmıştır (20. Madde ve fıkraları).

2.5. Kitlesel fonlamanın Sermaye Piyasası Kanunu’nda tabi olmadığı hükümler

Kitlesel fonlama platformları ihraççı veya halka açık ortaklık statüsünde değildir. Bu nedenle ihraççı ve halka açık ortaklık ile ilgili hükümler bunlara uygulanmaz. 

Bu platformlar aracılığıyla halktan para toplanması halka arz kabul edilmez. Dolayısıyla izahname hazırlanması ya da ihraç belgesi hazırlama yükümlülüğü ile ilgili hükümler uygulanmaz. 

Kitlesel fonlama faaliyetleri, yatırım hizmeti veya yan hizmetler kapsamında kabul edilmediğinden dolayı bu faaliyetler ile ilgili hükümlere tabi değildir. 

Platformlar ayrıca borsalar, piyasa işleticileri ve teşkilatlanmış diğer pazar yerleri ile ilgili hükümlere de tabi değildir.

3. Sonuç

Geniş bir spektrumdaki yatırımcıdan internet vasıtasıyla dış finansman sağlamaya yönelik alternatif bir finansman yöntemi olan kitlesel fonlamanın ödül bazlı, bağış bazlı, hisse bazlı ve borç bazlı olmak üzere 4 türü bulunmaktadır. Türkiye’de kitlesel fonlamaya ilişkin yasal düzenleme sadece hisse bazlı ve borç bazlı kitlesel fonlamayı kapsamaktadır. Kitlesel fonlama ile fon talep edenlerin Sermaye Piyasası Mevzuatı bakımından ihraççı veya halka açık ortaklık sayılmaması birtakım avantaj ve riskleri de beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin dış finansman sağlamasının önü açılmakta ancak yatırımcılar kurumsallaşmanın oturmaması, tecrübe eksikliği gibi sebeplerle risk altında kalabilmektedir. Kitle fonlaması yoluyla fon talep edenler ile kitle fonlama platformlarının kuruluş ve listeye alınması süreçlerinde aranan nitelik ve şartlar Tebliğ ile düzenlenmektedir.

Av. Hüseyin Alp İlker kimdir?

Lisansı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden; yüksek lisansı Galatasaray Üniversitesi Özel Hukuk Anabilim Dalı’ndandır. Rüzgâr santrali projeleri, havalimanı projeleri, hidroelektrik santral projeleri ve proje finansmanı başta olmak üzere büyük çaplı projelerin hukuki ayaklarını yürütmüş ve tamamlamıştır.

Devamını oku

Genel

Rüzgâr enerjisi yatırımları ve imar planları

Yayın tarihi:

-

Yazar

Yerli ve yenilenebilir enerji kaynağı olan rüzgârdan elektrik üretmek; gerek ülkemizin enerji bağımsızlığı ve gerekse dünyamızın iklim krizi ile mücadelesinde önemli bir yer tutmaktadır. Rüzgar enerjisi yatırımları, rüzgarın verimli olduğu her alanda yapılamamaktadır. Mevzuatımızda yer alan birçok hükümden dolayı rüzgar enerjisi yatırımı yapılacak yerler kısıtlanmıştır.

Yenilenebilir enerji yatırımları genel olarak aşağıdaki sayılan mevzuat hükümlerine  tabi olmaktadır; Elektrik Piyasası Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, Çevre Kanunu, İmar Kanunu, Orman Kanunu, Mera Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Kamulaştırma Kanunu, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği, Atık Yönetimi Yönetmeliği, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği ve daha onlarca kanun, yönetmelik, genelge, ilke kararları bulunmaktadır.

3194 sayılı İmar Kanunu, 3 Mayıs 1985 tarihinde kabul edilmiştir.  Kanunun 5. Maddesi’nde “Nazım İmar Planı; (Değişik:29/11/2018-7153/10 md.) varsa bölge planlarının mekâna ilişkin genel ilkelerine ve varsa çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklüklerini, nüfus yoğunlukları ve eşiklerini, ulaşım sistemlerini göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, plan hükümleri ve raporuyla beraber bütün olan plandır.” olarak ve yine aynı maddede;  “Uygulama İmar Planı; tasdikli halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların  yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır.” tanımlamaları yapılmıştır.

Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği 14.06.2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olup yönetmeliğin 6. Maddesinde; “1) Mekânsal planlar kapsadıkları alan ve amaçları açısından Mekânsal Strateji Planları, Çevre Düzeni Planları ve İmar Planları olarak hazırlanır. Buna göre planlama kademeleri, üst kademeden alt kademeye doğru sırasıyla; Mekânsal Strateji Planı, Çevre Düzeni Planı, Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından oluşur. (2) Mekânsal planlar, plan kademelenmesine uygun olarak hazırlanır. Her plan, planlar arası kademeli birliktelik ilkesi uyarınca yürürlükteki üst kademe planların kararlarına uygun olmak, raporu ile bütün oluşturmak ve bir alt kademedeki planı yönlendirmek zorundadır. (3) Arazi kullanım ve yapılaşmada sadece mekânsal strateji planları, çevre düzeni planları ve imar planları kararlarına uyulur. (4) Plan kademelenmesi uyarınca il bütününde yapılan çevre düzeni planları, yürürlükteki bölge veya havza düzeyindeki çevre düzeni planının genel kararlarına aykırı olmamak kaydıyla hazırlanır. (5) Mekânsal strateji planları ve çevre düzeni planları hazırlanırken kalkınma planı, bölge planları, bölgesel gelişme stratejileri ve diğer strateji belgeleri ile ortaya konulan hedefler dikkate alınır.” hükümleri yer almaktadır.

Yukarıda verilen mevzuat hükümlerinden, alt ölçekli imar planlarının üst ölçekli planları ile uyumlu olacağı, planlar arasındaki hiyerarşi kapsamında bir bölgede çevre düzeni planı varsa o bölgede yapılacak olan imar planlarının (nazım imar planı ve uygulama imar planı) bu plana uygun olması gerektiği anlaşılmaktadır.

1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planı’nın iptali istemli açılan davaların gerekçeleri genelde de bu yöndedir. RES yatırımının bu anlamda nerede yapıldığı da önem kazanmaktadır. RES yatırımı doğal sit, milli park, orman alanı gibi yerlerde yapılabilir mi?

6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 6. Maddesi’nde “Devlet ormanlarına ve Devlet ormanı sayılan yerlere ait her çeşit işler Orman Genel Müdürlüğü’nce yapılır ve yaptırılır.” ve 17. Madde’nin 3. Fıkrası’nda “Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, hava ayrıştırma, altyapı, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları bakımevi ve mezarlıkların; Devlete  ait sağlık, eğitim, adli hizmet ve spor tesisleri ile ceza infaz kurumlarının ve bunlarla ilgili her  türlü yer ve binanın Devlet ormanları üzerinde bulunması veya yapılmasında kamu yararı ve zaruret olması halinde, gerçek ve tüzel kişilere bedeli mukabilinde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir.” hükümleri yer almaktadır.

5346 Sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’un 8. Maddesi’nde “Milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ile tabiatı koruma alanlarında, muhafaza ormanlarında, yaban hayatı geliştirme sahalarında, özel çevre koruma bölgelerinde ilgili Bakanlığın, doğal sit alanlarında ise ilgili koruma bölge kurulunun olumlu görüşü alınmak kaydıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesislerinin kurulmasına izin verilir.” hükmü yer almaktadır.

Orman Kanunu ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’a göre RES yatırımları ormanda, milli parkta, doğal sit alanlarında gerekli izin, onay ve olumlu görüşlerin ilgili kurumlardan alınmasıyla yapılabileceği ortadadır. Elbette doğal sit ilke kararlarına da uyulması zorunludur.

RES yatırım sürecinde en çok zorlanılan süreçlerden birisi de imar sürecidir. Birçok kamu kurum ve kuruluşundan görüş alınabildikten sonra onaylanan imar planları idare mahkemelerinde açılan davaların konusu olabilmektedir. İmar planına itiraz edilmemiş ve 1 aylık askı ilan süresinin sonunda imar planı kesinleşmişse, bu kesinleşme tarihinden itibaren 60 günlük süre içerisinde imar planının iptali davası açılabilir. 1 aylık ilan süresi içerisinde imar planına itiraz edilmiş ve itiraz reddedilmişse ya da kanunda belirtilen 15 günlük sürenin sonunda cevap verilmeyerek zımnen reddedilmişse, 1 aylık askı süresinin bitmesinden itibaren 60 gün içerisinde iptal davası açılabilir. İmar planının iptali istemli davalar, imar planlarını onaylayan kuruma karşı açılmaktadır. Örneğin imar planları Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmışsa davalı taraf Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olacaktır. Eğer belediye tarafından onaylanmışsa belediye olacaktır. Yetkili ve görevli mahkeme ise; rüzgar enerji santrali yatırımının yapılacağı yerdeki idare mahkemesi olacaktır.

Devamını oku

Hukuk ve Finansal Çözümler

Ne olacak bu güç aşımı soruşturmaları?

Yayın tarihi:

-

Geçtiğimiz günlerde, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Denetim Dairesi Başkanlığı, YEKDEM’e dâhil olan yenilenebilir enerji yatırımlarından, güç aşımları hakkında savunma talep ettiği bir yazı gönderdi.

Şirketlere gönderilen, Soruşturma Raporu ve Yazılı Savunma Talebi hakkındaki yazıda, iki kanun ve yedi yönetmelik maddesine atıf yapılmıştır. Bu kanun ve yönetmelikler; Elektrik Piyasası Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği, Elektrik Piyasası Bağlantı ve Sistem Kullanım Yönetmeliği, Elektrik Piyasası Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği, mülga Elektrik Üretim Tesisleri Kabul Yönetmeliği, Elektrik Üretim ve Elektrik Depolama Tesisleri Kabul Yönetmeliği, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Belgelendirilmesi ve Desteklenmesine İlişkin Yönetmelik, Elektrik Piyasasında Yapılacak Denetimler ile Ön Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliktir.

Soruşturma raporunda yer alan bu kanun ve yönetmeliklerdeki hükümler detaylı olarak açıklanmıştır. Ancak burada özellikle aktarmak istediğimiz konulardan biri, “Yasaların Geriye Yürümezliği” ilkesi hakkında olacak. Soruşturma raporunda yer alan yönetmeliklerden biri, Elektrik Üretim ve Elektrik Depolama Tesisleri Kabul Yönetmeliği’dir. İlgili yönetmeliğin kabul tarihi 19.02.2020 olup yenilenebilir enerji yatırımcılarına gönderilen soruşturma raporunda belirtilen yılları kapsayıp kapsamadığı değerlendirilmelidir. Yine soruşturma raporunda atıf yapılan yönetmeliklerden biri de mülga olup mevzuat içerisinde mülga olan yani varlığı kaldırılan kanun ve yönetmeliğin hükmü bulunmamaktadır.

Soruşturma raporunda yer alan ve hatta raporda sıkça yer alan konulardan biri de “basiretli tacir” ve “iyi niyet” kavramlarıdır. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Belgelendirilmesi ve Desteklenmesine İlişkin Yönetmelik’in 23. Madde 2. Fıkrasında “YEKDEM katılımcısı lisans sahibi basiretli tacir olan tüzel kişiler ile üretimleri muafiyetli üretim miktarı kapsamındaki lisanssız üreticiler, YEKDEM’e tabi olduğu sürece, bu Yönetmelik ve ilgili mevzuat hükümlerine uymak ve iyi niyet esaslarına göre faaliyet yürütmekle yükümlüdür” hükmü yer almaktadır. Türk Ticaret Kanunu’na göre tacir; bir işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimsedir. Yine kanunun 18. Madde 2. Fıkrası’nda “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” hükmü yer almaktadır. Elektrik Piyasası Kanunu’na göre, tüzel kişiler lisans almanın yanı sıra faaliyet alanlarına göre mevzuatın gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nde de lisans kapsamındaki tesislerin mevzuat hükümlerine uygun olarak işletmesi, hüküm altına alınmıştır.

Şirketlere gönderilen soruşturma, Elektrik Piyasasında Yapılacak Denetimler ile Ön Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik kapsamında yapılmaktadır. Bu yönetmeliğin 20. maddesinde, hakkında soruşturma yapılan tüzel kişiye otuz günlük süre verileceği ve tespit edilen hususlarla ilgili yazılı savunmanın kuruma gönderilmesi istenir. Ek süre talep edilmesi durumunda 15 güne kadar ek süre verilebilmektedir. Yönetmeliğin 21. maddesinde “Kurul, soruşturma dosyası üzerinde yapacağı inceleme neticesinde kararını verir. Soruşturma raporunda ilgili mevzuat hükümlerine aykırılık tespit edilmiş olması ve bu tespitin Kurul tarafından da sabit görülmesi halinde, hakkında soruşturma yapılan tüzel kişiye Kanunun 16. maddesinde öngörülen yaptırım ve cezalar uygulanır” hükmü yer almaktadır. Elektrik Piyasası Kanunu’nun 16. Maddesinde, “b) Bu Kanun, ikincil mevzuat veya lisans hükümlerine, Kurul kararlarına ve talimatlara aykırı hareket edildiğinin saptanması hâlinde, aykırılığın niteliğine göre aykırılığın otuz gün içinde giderilmesi veya tekrarlanmaması ihtar edilir ve yapılan yazılı ihtara rağmen aykırı durumlarını devam ettiren veya tekrar edenlere beş Yüz Bin Türk Lirası idari para cezası verilir” ve “c) Bu Kanun, ikincil mevzuat veya lisans hükümlerine aykırılık yapılmış olduktan sonra niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olmayacak şekilde aykırı davranılması durumunda ihtara gerek kalmaksızın Beş Yüz Bin Türk Lirası idari para cezası verilir” hükmü yer almakta olup kanunun sonunda 2021 yılında uygulanacak ceza miktarları yazılıdır.

Yenilenebilir enerji yatırımlarında her ay TEİAŞ ve dağıtım lisansı sahibi ile yapılan ikili anlaşmaya esas sayaç okuma tutanağı tutulur. Uzlaşmanın ardından eğer demant toplamında bir güç aşımı var ise ilgili mevzuat kapsamında ceza kesilir. Yani güç aşımı hakkında zaten TEİAŞ he ay üretim tesisinin sisteme ne kadar elektrik verdiğini tutanak altına almaktadır. Şirketlere gönderilen soruşturma raporunda yıllar itibarıyla güncel uzlaştırmaya esas veriş miktarı (MWh), aşan miktar (MWh) işletmedeki gücün üzerindeki üretim miktarı yani aşan miktar TL cinsinden belirtilmiştir. Konuyu genel olarak değerlendirdiğimizde zaten güç aşımı olduğundan TEİAŞ’ın ceza uygulaması varken bir de EPDK tarafından idari para cezası uygulamasının, aynı suça iki ceza olur mu sorusunun hukuk âleminde tartışılmasını akla getirmektedir. Nitekim, üretim lisansı sahibinin tek bir hatasından dolayı iki farklı cezaya tabi tutulmasının üretim lisansı sahibi şirketin mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahalenin söz konusu olacağını düşünüyoruz. Ayrıca birçok Anayasa Mahkemesi kararında, korunan hukuki menfaat ile yaptırım arasında bir ölçünün olması gerektiğine hükmedilmiştir.

Burada sorgulanması gereken bir diğer konu da yenilenebilir enerji tesisine verilen üretim lisansına derç edilen toplam elektrik üretim miktarının yıl içerisinde geçilip geçilmediği konusu olup iyi niyet kavramının içeriğini buradan netleştirebiliriz. Ayrıca bazı üretim tesisleri ile trafo merkezi arasında uzun mesafeler bulunmaktadır. Örneğin, mesafenin 15 kilometrenin üzerinde olan santraller bulunmakta ve burada üretilen elektrik trafo merkezine varıncaya kadar düşüş göstermektedir. Güç aşımı miktarına bir kısıt getirilmesi de önerilerimizdendir. Güç aşımının teknik bir nedenden dolayı yapıldığı anlar bulunmaktadır.

Yıllar itibarıyla ülkemizin toplam elektrik üretim ve tüketim rakamlarını da karşılaştırmamız gerekmektedir. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, enerji üretim kaynaklarında dışa bağımlı olan ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi her geçen gün artmaktadır. Bazı yıllarda, tüm kaynaklardan elektrik üretimimiz tüketimin altında kalmaktadır. Bulgaristan ve Yunanistan’dan elektrik satın olduğumuz dönemler mevcuttur. Bu anlamda soruşturma sonuçlarında hassas davranılması gerektiğini düşünüyoruz. Netice itibarıyla üretilen elektrik yine ülkemizde tüketilmektedir.

Yenilenebilir enerji yatırımları, uzun soluklu yatırımlardır. İdari süreci, finansal zorlukları, bürokrasi yoğunluğu vs. Her ne kadar hangi tesislere soruşturma raporunun gönderildiğini tam olarak bilmesek de yenilenebilir enerji yatırımcılarının genel anlamda basiretli bir tacir gibi davrandığını düşünüyoruz. Şirketlerin bu noktada yapması gereken soruşturma raporu ve savunma talebinin tebliğ alındığı tarihten itibaren 30 gün içinde kendilerini kurum nezdinde en iyi şekilde ifade etmeleridir. Süreye ihtiyaçları varsa kurul 15 gün ek süre verebilmektedir. Eğer savunmalarına karşı EPDK tarafından bir idari para cezası uygulanırsa, adalet önünde, idare mahkemesinde hak arama süreci başlatılabilir.

Devamını oku

Trendler