Connect with us

Bilgi Kaynakları

Dünyanın sayılı potansiyelleri arasında gösterilen Türkiye’nin deniz üstü rüzgar enerjisi, hedef bekliyor

Yayın tarihi:

-

Uzmanlar deniz üstü rüzgar enerjisinin 2026 yılına kadar 3 kattan fazla artacağını tahmin ediyor. Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi (GWEC), Türkiye’nin en yüksek deniz üstü rüzgar enerjisi potansiyeline sahip 4 ülke arasında yer aldığını açıklıyor. Türkiye’nin bu potansiyeline yatırımların yapılması, geliştirilmesi, denizcilik ve enerji sektörünün bir araya getirilmesi ve iş birliklerinin koordine edilmesi amacıyla kurulan DÜRED’in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcı Veli Bilgihan Yaşacan, deniz üstü RES konusunda yatırımcıların öngörü yapabilmeleri için Türkiye’nin çok acil bir şekilde hedef açıklaması gerektiğini dile getiriyor. Sektör, Türkiye’de düzenlenecek ve bölgede ilk olma özelliğine sahip Marentech Expo Fuarı’nı, bu konuları gündeme getirmek için bekliyor.

 

Türkiye’nin deniz üstü rüzgar enerjisi potansiyeli, sektörün geleceği, dünya genelindeki yatırımların son durumu ve sektörün beklentileri üzerine röportaj gerçekleştirdiğimiz Denizüstü Rüzgar Enerjisi Derneği’nin (DÜRED) kurucu üyesi ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcı Veli Bilgihan Yaşacan, “Sadece ülkemiz değil, civar ülkelerdeki potansiyeli de düşündüğümüzde ülkemiz; denizcilik, liman, tersane, deniz inşaatı ve ekipman tedarik üretiminde bölgenin lider ülkesi olma potansiyelini değerlendirmeli” diyor. Deniz üstü RES konusunda yatırımcıların, potansiyel yerel müteahhit ve tedarikçilerin öngörü yapabilmeleri için Türkiye’nin çok acil bir şekilde en azından bir hedef açıklaması gerektiğine vurgu yapan Yaşacan, Marentech Expo Fuarı’nın bu konuların tartışılması açısından oldukça önemli olacağını söylüyor.

Denizüstü Rüzgar Enerjisi Derneği hakkında genel bir bilgilendirme yapar mısınız? 

Denizüstü Rüzgar Enerjisi Derneği (DÜRED), Türkiye’de deniz üstü rüzgar santrali yatırımlarının yapılması, geliştirilmesi, denizcilik ve enerji sektörünün bir araya getirilmesi, iş birliklerinin koordine edilmesi amacıyla kurulmuştur. DÜRED, deniz üstü rüzgar enerjisi ile ilgili sivil toplum faaliyetlerinin etkinleştirilmesi ve geliştirilmesini sağlamak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vermek, kamu kurumları ve üniversiteleri aktif olarak dernek faaliyetlerinde kullanarak farkındalık yaratılmasıdır. Bu kapsamdaki aktif çalışmalarımız sonucu, derneğimiz DRES teknolojisi geliştirme konunda EU fonlarından faydalanmaya hak kazanmıştır. Ülkemizin deniz üstü rüzgar enerji kaynakları alanında mevcut potansiyelini ortaya koymak, deniz üstü rüzgar enerji kullanımı ve sanayisinin gelişimini sağlamak, gelişmesi ve mevzuatın oluşturulmasında katkıda bulunmak derneğimizin ana hedeflerdendir.

GWEC yayımladığı Küresel Rüzgar Raporu 2022’de Türkiye’nin en yüksek deniz üstü rüzgar enerjisi potansiyeline sahip 4 ülke arasında yer aldığını açıkladı. Bu alana odaklanan bir dernek olarak Türkiye’nin offshore potansiyelini değerlendirir misiniz? 

Bu potansiyel sadece yatırım değil; denizcilik, tersane, liman, deniz inşaatları ve ekipman tedariki konusunda fırsatlar barındırmaktadır. 

Deniz üstü santrallerin avantajları nelerdir? Bu avantajları hem enerji üretimi hem de bağlantılı sektörler, istihdam potansiyeli, yatırım avantajları gibi iki başlık halinde değerlendirebilir misiniz?

Sadece ülkemiz değil, civar ülkelerdeki potansiyeli de düşündüğümüzde ülkemiz; denizcilik, liman, tersane, deniz inşaatı ve ekipman tedarik üretiminde bölgenin lider ülkesi olma potansiyelini değerlendirmelidir. Derneğimizin ana faaliyet amaçlarından biri de bu konudur. Denizde rüzgar potansiyeli ve rüzgar kalitesi doğanın gereği karaya göre çok daha yüksektir. Bu yüzdendir ki deniz üstü rüzgar türbinleri karasal türbinlere göre yaklaşık olarak 3 kat daha büyüktür. Nakliye sınırının olmaması da buna etkendir. 

Türkiye’nin bu potansiyelinde İzmir’in adı ön plana çıkıyor. İzmir, deniz üstü rüzgar enerjisinde ne gibi avantajlar barındırıyor?

İzmir karasal rüzgar santrallerinin doğal olarak ekipman ve servis tedarikçisi durumundadır. Bu tecrübeyi denizcilik sektörü ile birleştirip yepyeni istihdam ve iş alanları yaratmada İzmir sektörel olarak önemli bir alanı dolduracaktır.

Ülkelerin karbon nötr taahhütleri, yaşanan enerji krizi ve Rusya-Ukrayna savaşı ile önemi her geçen gün artan yenilenebilir enerji içerisinde, offshore’nin potansiyeli ve geleceğini yorumlayabilir misiniz? 

Ukrayna ve Rusya, Karadeniz’de deniz üstü RES konusunda ironik olarak oldukça fazla bir potansiyele sahip ülkelerdir. Buradaki potansiyelin yeşil hidrojen üretiminde değerlendirilmesi söz konusu olacaktır. Dünyadaki eğilimler de bu yöndedir. DRES bazlı hidrojen üretimi sayesinde petrol ve doğal gaza olan bağımlılığın kademeli olarak azalması öngörülmektedir. 

Deniz üstü rüzgar enerjisindeki yatırımlar veya yatırım çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Dünyada oldukça fazla yatırım söz konusu. 

Civar ülkelerin DRES 2030 kapasite projeksiyonu

 

Ülkelerin DRES 2030 kapasite projeksiyonu

Bu alanda 1MW’lık yatırımı 3 milyon Euro olarak alırsak, trilyon dolarlara kadar ulaşan yatırımlardan bahsetmekteyiz. Son yıllarda yüzer RES teknolojisi de çok hızla ilerlemektedir. Bu sayede 50-100 metre olan geleneksel kazık tipi türbinler, yüzer temeller sayesinde 2000 metrelere kadar gidebilecektir. Bu da yüzlerce GW’lık rüzgar potansiyelini tüm dünyada ve bölgemizde ortaya çıkaracaktır. 

Rüzgâr enerjisindeki kurulu gücü 11 GW’ı aşan Türkiye’nin, bu potansiyelini rakamsal verilerle ele alırsak çıkan tabloyu yorumlar mısınız?

Dünya bankası verilerine göre ülkemiz 63 GW yüzer RES ve 12 GW’lık sabit temelli RES potansiyeline sahiptir. Bu potansiyel günümüz enerji kıtlığında mutlaka değerlendirilmelidir. En azından yüzer temel, denizaltı kablolama gibi deniz inşaatları konusunda mutlaka taahhüt ve tedarikçi olarak sektörde firmalarımızı yetiştirmeliyiz. 

Sektörün sorunları, önemli gündem maddeleri neler? Bu sorunların çözümü için önerileriniz var mı?

Ülkemiz çok acil bir şekilde deniz üstü RES konusunda en azından bir hedef açıklamalıdır. Bu yatırımcıların ve potansiyel yerel müteahhit ve tedarikçilerin öngörü yapabilmeleri açısından oldukça önemlidir. 

Dernek olarak desteklediğimiz, ülkemizde düzenlenen ve bölgemizde ilk olan Marentech Expo Fuarı’nın, bu konuların tartışılması konusunda oldukça önemli olacağını düşünüyoruz. 

DRES bazlı yeşil hidrojen üretimi konusu büyük bir potansiyel barındırmaktadır. Dünyada yavaş yavaş uygulamaya geçen enerji adası uygulamaları geleceğin enerji kıtlığı sorunlarına alternatif çözüm potansiyeli içermektedir. Ülkemizin insan kaynağı konusunda herhangi bir problemi yoktur. Yeter ki bu kaynağı değerlendirme konusunda bir irade ortaya koyalım. 

Veli Bilgihan Yaşacan kimdir?

ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nden 2001 yılında mezun olan Veli Bilgihan Yaşacan, enerji sektöründeki 18 yıla yaklaşan profesyonel kariyerinde Gama Power Systems Inc. ve Siemens Wind Power gibi firmalarda çalıştı. Yaklaşık 4 yıldır Kuzey Brokerlik firmasında enerji ve mühendislik sigortaları konusunda çalışan Yaşacan, aynı zamanda kurucu üyesi olduğu Denizüstü Rüzgar Enerjisi Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini de yürütüyor.

Bilgi Kaynakları

Rüzgar enerji santrali ve maden ruhsat sahalarının çakışması üzerine bir değerlendirme

Yayın tarihi:

-

Bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için öz kaynaklarını etkili ve verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir. Ülkemiz sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla tarımı, turizmi, sanayisi hatta her şeyden öte genç ve dinamik nüfusuyla varlığını ve devamlılığını daha da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

Son yıllarda özellikle enerji bağımsızlığının öneminin artması, ulusal mevzuat ve uluslararası anlaşmaların da etkisiyle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi artış göstermektedir. Çevrenin korunması, istihdam yaratması ve arz güvenliği sağlaması gibi konularda, yenilenebilir enerjinin ne kadar önemli olduğu bilinmektedir.

Ülkemiz enerji kaynakları çeşitliliği gibi maden çeşitliliğine de sahiptir. Demir, bakır, krom, bor ve sayabileceğimiz birçok maden çeşidi topraklarımız altında yer almaktadır. Enerji yatırımları gibi maden yatırım süreçleri de yatırımcılar için uzun ve yorucudur.

Bir tarafta maden arama teknolojisinin gelişmesi ve yeni rezervlerin keşfi, bir tarafta rüzgârın verimli olduğu alanların tespit edilmesi ve teknolojisinin gelişmesi ile rüzgâr enerjisi yatırımlarının artması sonucu iki yatırım alanında birtakım uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Bu uyuşmazlıkların en başında, maden ruhsat sahaları ile RES sahalarının çakışması yer almaktadır.

Anayasa’mızın “Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168. maddesinde; “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmü yer almaktadır.

Maden Kanunu’nun “Madencilik faaliyetlerinde izinler” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar göz önüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir.” Hükmü ve 16. fıkrasında; “Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup ve II. Grup (a) bendi madenler, mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir. Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre gibi isler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir. Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Bakanlık tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir. Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Bakanlık tarafından karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel teşkil etmez.” hükümlerine yer verilmiştir.

Maden ve enerji sahalarının çakışması sonucu Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) yapılan başvurularda, MAPEG tarafından inceleme yapılmaktadır. Bu incelemede; 7. madde kapsamında alınmış bir izin (ÇED, GSM ve Mülkiyet izinleri) bulunup bulunmadığı, üretim ve üretime yönelik herhangi bir madencilik faaliyeti olup olmadığı, saha için uygun bulunan işletme izin alanı ve RES alanı ile çakışmayan ruhsat alanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerine RES projesinin olumsuz etkileyecek bir durumu olup olmadığı, çakışmalı alanda ruhsat sahibi tarafından madencilik faaliyetlerine yönelik herhangi bir yatırım yapılıp yapılmadığı, tesis, ENH, yol vb. herhangi madenciliğe yönelik bir çalışma olup olmadığı tespit edilir. RES proje alanı ile çakışmalı konumda bulunan ruhsat açısından sakınca bulunmadığının, kaynak kaybının yaşanmayacağının ve her iki faaliyetin bir arada yürütülebileceğinin tespit edilmesi sonucu projesinin yapılmasında MAPEG tarafından herhangi bir sakınca olmadığına karar verilir ve söz konusu alan “RES Özel İzin Alanı” olarak kayıtlara geçer.

Maden firmaları bu durum üzerine kazanılmış haklarının engellendiği, kaynak kaybının yaşanacağı iddiaları ile MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli idare mahkemesinde dava açabilmektedir. Hatta maden firmaları, rüzgâr enerji santrali için verilen üretim lisansının ve ÇED kararının iptali istemli dava açtığı dahi bilinmektedir. Bu noktada sorgulanması gereken, davacı sıfatı bulunan maden firmalarının gerçekten kazanılmış hakkının olup olmadığı ve bu doğrultuda MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli veya ÇED kararının iptali istemli dava açmada hukuki menfaati bulunup bulunmadığıdır.

Maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli bir davada, idare mahkemesince davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Temyiz incelemesi sonucu Danıştay 8. Dairesi’nin kararında; davacı maden firmasının daha önceden alınan ÇED Gerekli Değildir kararının açılan dava sonucu iptal edildiği, arkasından ÇED sürecinin başlatılarak ÇED raporu hazırlandığı ve ÇED Olumlu kararı verildiği, ancak yine ÇED Olumlu kararının iptali istemli açılan davada idare mahkemesince davanın kabul edilerek dava konusu ÇED kararının iptal edildiği ve temyiz incelemesi sonucu da idare mahkemesinin kararının onandığını belirtmiştir. Danıştay 8. Dairesi bunu dayanak alarak, maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli davada yerel mahkemenin verdiği davanın kabulü ve dava konusu işlemin iptali yönünde verdiği kararı; bölgenin maden işletilmesine uygun olmadığı, koruma alanı ilan edildiği anlaşıldığından davaya konu maden işletme ruhsatının da iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna yönelik karar vermiştir.

Yargılamalarda kazanılmış haklarının korunması iddiası karşısında, maden şirketlerinin maden işletme izni, bu izni alabilmesi için geçerli olan ÇED ve/veya diğer izinlerin alınıp alınmadığı ve hukuken güncel ve meşru olup olmadıkları tespit edilmelidir. Ancak ruhsat sahasıyla çakışan alandaki RES projelerinin de, tüm onay sürecinin tamamlanarak MAPEG tarafından yapılan inceleme sonucu uygun bulunması da bir o kadar değerlidir.

ÇED kararı hem RES yatırımları hem de maden yatırımları için en önemli kararlardan biridir. ÇED kararının bir şekilde iptal edilmesi sonucu yapılacak olan yatırım sekteye uğrayabilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz Danıştay kararında belirtildiği gibi güncel, meşru, hukuken korunan bir ÇED kararı olmadığı sürece yatırım gerçekleştirilememektedir. Maden firmalarının açtığı sahaların çakışması sonucu verilen “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli davalarda ya da ÇED davalarında, mahkemelerin öncelikle maden firmasının maden işletme iznin bulunup bulunmadığı, söz konusu maden yatırımının mevzuat anlamında yapılabilirliğinin (ÇED, Orman İzni vb. olup olmadığı) incelemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu önemli husus ile birlikte RES yatırımların arttığı bu dönemde, rüzgâr enerjisi santral sahaları belirlenirken daha dikkatli olup yatırım davranılıp sahanın tüm ayrıntıları dikkate alınarak koordinatların belirlenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; ülkemiz, enerji kaynaklarını da yer altı kaynaklarını da verimli, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde kullanmalıdır. Maden ve enerji alanlarının çakışması gibi karmaşık durumlarda, mevzuata uygun şekilde yapılacak incelemelerin ve kararların önemli olduğu açıktır. Özellikle, her iki sektörün de uzun vadeli planlamalarının ve yatırımlarının çatışmasını önlemek için titizlikle hareket etmek gerekmektedir. Bu bağlamda, mevzuata uygun şekilde yapılan değerlendirmeler sonucunda verilen kararların, her iki sektörün de hukuki çıkarlarını koruyarak adil ve dengeli bir şekilde sonuçlanması ülkemizin yatırım güvenliği adına büyük önem taşımaktadır.

Devamını oku

Bilgi Kaynakları

Enerji sektöründeki her 10 CEO’dan 9’u şirketlerinin büyüyeceğini düşünüyor

Yayın tarihi:

-

Yazar

KPMG Türkiye Enerji Sektörü Lideri Hakan Demirelli

Enerji sektörü CEO’larının ESG, üretken yapay zekâ ve sektörün geleceği hakkında görüşlerini ortaya koyan KPMG’nin 2023 Küresel Enerji Sektörü CEO Araştırması yayınlandı. Araştırmada yer alan ankete göre küresel Enerji CEO’larının kendi şirketlerinin büyüme beklentilerine olan güveni önemli ölçüde artarak yüzde 87’ye yükseldi. Ankete katılan CEO’ların yüzde 73’ü üç yıl içinde ofise tam olarak geri dönülmesini bekliyor. Hatta yüzde 94’ü ofise gelecek çalışanları ödüllendirmeyi düşünüyor. CEO’ların yaklaşık üçte ikisi için üretken yapay zekâya yatırım yapmak en önemli öncelik ve yüzde 48’i bu yatırımların geri dönüşünü üç ila beş yıl içinde görmeyi bekliyor.

KPMG; enerji, petrol ve gaz, madencilik ve kimya sektörlerinden 127 küresel CEO ile anket yaparak önümüzdeki üç yıl için sektöre ve ekonomik duruma ilişkin görüşlerini topladı. Devam eden jeopolitik gerilimler, üretken yapay zekânın hızlı yükselişi ve küresel ekonomik belirsizlik ortamında enerji, doğal kaynaklar ve kimyasallar (ENRC) sektöründe görev yapan CEO’lar, şirketlerinin ve sektörün genelinin büyüme beklentilerine oldukça güven duyduklarını, müşteri deneyimini iyileştirmeye ve ESG girişimlerini yürütmeye odaklandıklarını ifade ediyorlar.

Raporla ilgili değerlendirmede bulunan KPMG Türkiye Enerji Sektörü Lideri Hakan Demirelli, “Enerji sektöründeki teknolojik yenilikler, piyasalardaki değişkenlikler ve karbonsuzlaşma için artan talebin yönlendirdiği dönüşümü ele alan 2023 yılı enerji sektörü raporumuz sektördeki tüm oyuncaların yeni fırsatlardan nasıl yararlanabileceklerini ortaya koyuyor. Güvenilir bilgiye ve veriye dayanan analizlere duyulan ihtiyacın sürekli arttığı enerji sektörü için hazırladığımız raporun, bu gereksinimi karşılamasını umuyoruz. Raporumuz, enerji piyasalarına ilgi duyan herkese bir kaynak olma özelliği taşıyor.” dedi.

Ekonomik görünüm: Enerji CEO’larının güveni diğer sektörlerden fazla

KPMG’nin 2023 Küresel Enerji Sektörü CEO Araştırması’nda yer alan ankete göre, küresel Enerji CEO’larının kendi şirketlerinin büyüme beklentilerine olan güveni önemli ölçüde artarak yüzde 87’ye yükseldi ve bu oran 2022’ye göre altı puanlık bir sıçrama anlamına geliyor. Sektördeki CEO’ların güven seviyeleri, yüzde 77 ile üç yılın en düşük güven seviyesine sahip olan küresel CEO’lara kıyasla yüksek kalmaya devam ediyor. Sektörde sermaye daha düşük karbonlu enerjilere doğru kaysa da CEO’lar, mevcut işlerinin ve müşterilerinin yakın zamanda ortadan kalkmayacağına inanıyor.

Enerji CEO’ları ayrıca sektörün geneline benzer şekilde yüzde 83 ile yüksek güven duyduklarını belirtiyor ki bu, 2022’ye göre yüzde iki artış anlamına geliyor. Bu artan güvenin, kademeli ekonomik toparlanma ve dünya genelinde enerji dönüşümünün artan öneminden kaynaklandığı tahmin ediliyor. Hatta sektördeki CEO’ların küresel ekonomiye duydukları güven de pandemi öncesindeki seviyeleri aşıyor. Her dört Enerji CEO’sundan üçü (yüzde 75) önümüzdeki üç yıl için ekonomiye genel olarak güvendiklerini ifade ederken bu oran geçen yıl yüzde 71’di.

Çığır açan teknoloji: Enerji CEO’ları ihtiyatlı bir şekilde üretken yapay zekâyı benimsiyor

Ankete katılan CEO’ların yaklaşık üçte ikisi (yüzde 64) üretken yapay zekâya yatırım yapmanın en önemli önceliklerini olduğu konusunda hemfikir ve yüzde 48’i bu alana yaptıkları yatırımların geri dönüşünü üç ila beş yıl içinde görmeyi bekliyor. CEO’lar, sektördeki iş gücünün hem yapay zekâya hem de temiz enerjiye geçişin üstesinden gelebilecek donanıma sahip olduğundan da emin. Yüzde 52’si (2022’ye göre yüzde yedi artış) yeni teknolojiye yatırıma öncelik vermek yerine çalışanlarının yeteneklerini geliştirmeye yatırım yapmaya odaklanıyor.

Bununla birlikte sektör CEO’larının yüzde 60’ı, üretken yapay zekânın intihal, veri koruma, önyargı ve şeffaflık gibi konularda etik zorluklara yol açabileceğini düşünüyor. Enerji CEO’ları ayrıca yapay zekânın siber güvenlik risklerini artırmasıyla da mücadele ediyor. Yapay zekâ siber saldırıların tespit edilmesine yardımcı olsa da yüzde 82’si bu teknolojinin düşmanlar için yeni saldırı stratejileri sağlayabileceğine inanıyor. Son birkaç yılda siber güvenliğe verilen tüm öneme rağmen, CEO’ların yalnızca yüzde 46’sı bir siber saldırıya karşı hazırlıklı olduklarını söylüyor.

Yetenek: Enerji CEO’ları ofise dönüşü destekliyor

Özellikle, küresel enerji CEO’larının çoğu salgın öncesi çalışma yöntemlerini destekleme konusunda kararlı, yüzde 73’ü üç yıl içinde ofise tam olarak geri dönülmesini bekliyor. Bu geçen yıla göre yüzde sekiz artış anlamına geliyor. Buna ek olarak, yüzde 94’ü ofise gelecek çalışanları uygun görevler, zamlar veya terfilerle ödüllendirebileceklerini de söylüyor.

Bu yaklaşım, enerji sektöründeki geleneksel düşüncenin devam ettiğini ortaya koyuyor ve son üç yılda verimlilik üzerinde büyük ölçüde olumlu bir etkisi olsa da hibrit çalışmayla ilgili tartışmalara da zemin hazırlıyor.

ESG: Enerji sektörünün uzun vadede büyümesi için çok önemli

Küresel enerji sektörü CEO’ları, ESG’yi (çevresel, sosyal, yönetişim) işletmelerinin dirençli olmasına ve uzun vadeli büyüme sağlayabilmesine yardımcı olan kurumsal stratejilerinin vazgeçilmez bir parçası olarak giderek daha fazla kabul ediyor. Enerji CEO’larının yüzde 78’i, değer yaratmak için ESG’yi işlerine tamamen dâhil ettiklerini söylüyor. Daha da önemlisi, müşterinin her zaman merkezde yer almadığı bu sektördeki CEO’ların yüzde 22’si ESG’nin önümüzdeki üç yıl içinde müşteri ilişkileri üzerinde en büyük etkiye sahip alan olacağına inanıyor. Ayrıca katılımcıların üçte birinden fazlası (yüzde 37) net sıfır emisyona ulaşmak gibi çevresel sorunlara yönelik ESG yatırımlarına da öncelik veriyor. Buna karşın yüzde 30’u jeopolitik belirsizlikler, alternatif enerji kaynaklarının yüksek maliyeti ve artan düzenlemeler nedeniyle tedarik zincirlerini karbonsuzlaştırmanın karmaşıklaştığını ve bu nedenle yakın vadede net sıfır emisyona ulaşmanın zorlaştığını kabul ediyor.

Devamını oku

Bilgi Kaynakları

2023’te 17 GW’lık yeni rüzgar enerjisi inşa eden AB, elektriğinin %19’unu rüzgardan üretti

Yayın tarihi:

-

Yazar

2023'te 17 GW'lık yeni rüzgar enerjisi inşa eden AB, elektriğinin %19'unu rüzgardan üretti

Rüzgar enerjisinde Avrupa’nın 2023 yılı verilerini açıklayan WindEurope, AB’nin 2023 yılında 17 GW yeni rüzgar enerjisi inşa ettiğini, Avrupa’da üretilen elektriğin ise %19’unun rüzgardan elde edildiğini bildirdi. 17 GW’ın 2022 yılına göre biraz ve tek bir yılda hiç olmadığı kadar fazla olduğunu açıklayarak, bu rakamın AB’nin 2030 hedeflerine ulaşması için yeterli olmadığına vurgu yapan WindEurope; AB’nin 2030’a kadar her yıl 30 GW yeni rüzgar enerjisi inşa etmesi gerektiğine, AB Rüzgar Enerjisi Paketi ve Avrupa Rüzgar Tüzüğü’nde belirtilen eylemlerin, yıllık üretimin artırılmasına yardımcı olacağına ancak ulusal uygulamanın kilit önem taşıdığına dikkat çekti.

WindEurope verilerine göre, AB’nin 2023 yılında kurduğu 17 GW yeni rüzgar santralinin 14 GW’ı karada, 3 GW’ı ise deniz üstü rüzgar enerjisi alanında yer aldı. Verilere göre, Almanya en fazla yeni rüzgar kapasitesi inşa eden ülke olurken onu Hollanda ve İsveç takip etti. Hollanda, şimdilik dünyanın en büyük rüzgar çiftliği olan 1,5 GW’lık ‘Hollandse Kust Zuid’ de dahil olmak üzere en fazla yeni deniz üstü rüzgar enerjisi santralini inşa etti.

Verileri paylaştığı haberde, IEA’nın AB’nin 2024-28 yılları arasında yılda 23 GW yeni rüzgar enerjisi inşa edeceği tahminine yer veren WindEurope, “AB Rüzgar Enerjisi Paketi’nde belirtilen eylemler, yıllık üretimde önemli bir artış sağlamalı ve Avrupa’nın rüzgar enerjisi tedarik zincirini güçlendirmelidir. Eylemlerin ulusal düzeyde uygulanması kilit önem taşımaktadır. Bu amaçla, 26 AB Enerji Bakanının Noel’den önce Avrupa Rüzgâr Tüzüğü’nde imzaladığı Rüzgâr Enerjisi Paketi’ni hayata geçirme taahhüdü kilit önem taşımaktadır. Önemli eylemler arasında izinlerin daha da basitleştirilmesi, yeni rüzgar çiftliklerinin kurulmasına yönelik ihalelerin tasarımında iyileştirmeler ve rüzgar türbini üretimi ile temel altyapı için kamu mali desteği yer almaktadır” değerlendirmesinde bulundu.

Elektriğinin %19’unu rüzgardan elde eden AB; Hidrodan %13, güneşten %8 ve biyokütleden %3 ile toplamda yenilenebilir enerji kaynaklarından elektriğinin %44’ünü üretti.

Yeni kara rüzgar santrallerinde bir birim kapasiteden ne kadar çıktı elde edildiğini ölçen ‘kapasite faktörü’nün %30-48 arasında değişmesi ve deniz üstü rüzgar enerjisinde de sürekli olarak %50’ye ulaşmasıyla rüzgarın 1 GW’ından üretilen elektrik miktarı da artmaya devam etti.

Devamını oku

Trendler