Connect with us

Rüzgar Santralleri

Yerlilik yatırımlarıyla YEKA-2’nin türbin ortağı olan Enercon, Türkiye’deki üretimiyle global pazarı hedefliyor

Yayın tarihi:

-

Köklü geçmişiyle yön verdiği rüzgar türbini üretiminde teknoloji liderleri arasında yer alan Enercon, 50’den fazla ülkede yer alan 58 GW’nin üzerinde kümülatif bir kurulu gücü sahip. Sektörün ülkemizdeki sanayileşmesinde öncü bir marka olan Enercon, Türkiye’de ise sayısı 1.100’e yaklaşan kurulu türbini ile rüzgar enerjisinin liderleri arasında. 2018 yılında YEKA odaklı gerçekleştirdiği yerlilik yatırımlarıyla; doğrudan sürüşlü jeneratör teknolojisini Türkiye’de üreten marka, bunun yanında YEKA şartnamelerini karşılayacak şekilde kanat ve kule gibi birçok ekipmanı da yerlileştirdi. Son olarak Enerjisa Üretim ile YEKA-2 ihalelerinin tamamını kapsayan 1.000 megavatlık dev bir projenin ortağı olan Enercon, proje için son teknoloji olan 4.2 megavatlık E-138 EP3 E2 türbininden ortalama 240 adet üretecek. Türkiye haricinde; Almanya, Polonya, Hindistan ve Çin gibi ülkelerde de üretim merkezleri olan Enercon, büyük projelerle güçlendirdiği Türkiye’deki üretimiyle global pazarda daha çok yer almayı hedefliyor.

YEKA-2’nin tamamını kapsayan dev projeye odaklı röportaj gerçekleştirdiğimiz Enercon Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Genel Müdürü Arif Günyar ve Enercon Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Satış ve Satış Sonrası Direktörü Tayfun Bayraktar; anlaşmanın ayrıntılarını, yerlilik hamlelerini, Türkiye’deki hedef ve beklentilerini Rüzgar Enerjisi Dergisi’yle paylaşıyor.

Rüzgar enerjisinin küresel markalarından biri olan Enercon’u tanıyabilir miyiz?

Enercon, 1984 yılında Almanya’nın Aurich şehrinde kurulan ve ürettiği rüzgar türbinleri ile rüzgar enerjisine hizmet veren bir firmadır. Bundan önceki dönemlerde rüzgar enerjisi türbini dışında birçok alanda Ar-Ge ve Ür-Ge faaliyetlerimiz olsa da ana işimiz rüzgar enerjisine karasal türbin üretmek ve bunu geliştirmek. Şu anda 50’den fazla ülkede 58 GW’nin üzerinde kümülatif kurulu gücü bulunan Enercon’un toplamda 13.500’ün üzerinde doğrudan çalışanı var. ENERCON olarak Almanya’nın yanı sıra Türkiye, Polonya, Hindistan, Çin gibi ülkelerde de üretim merkezlerimiz var. Son yıllarda rekabet seviyelerinin ciddi şekilde artmış olmasından dolayı üretim merkezlerimizi küresel ölçeğe yaymayı planlıyoruz. ENERCON kalitesini aynı seviyede tutarak ve maliyetlerimizi düşürerek, daha rekabetçi olmak için kendi fabrikalarımızın haricinde tedarik zincirimizi de globalleştirmeye ve bunu derinleştirmeye çalışıyoruz. 

Değişik rüzgar hızlarına uygun olan ürün portföyümüzde; 800-900 kilovatlık türbinlerden 5.6 megavatlık türbinlere kadar seri üretim gerçekleştiriyoruz. En son WindEnergy Hamburg Fuarı’nda da lanse ettiğimiz 175 metre kanat çapı ve 6 megavat ya da üstü olacak bir güçle şu anda dünyanın en büyük türbinlerinden biri olan E-175 türbinimizi portföyümüze ekledik. Bu türbini 2024 ten itibaren Türkiye’de de göreceğiz.

Sektörün Türkiye’deki sanayileşmesinde öncü bir marka olan Enercon’un ülkemizdeki yapılanmasından bahsedebilir misiniz? 

Enercon olarak Türkiye’de, 1997 yılında Türkiye’nin ilk santrali olan Çeşme RES’in türbinleriyle başlayan bir hikayemiz var. Türkiye’deki yapılanmamız 1999 yılında, türbinlerin onarım ve bakım hizmetlerini karşılamak için sektördeki ilk firma olan Enercon Servis şirketiyle başladı. Bunun yanısıra 2001-2002 yıllarında türbin rotor kanatları ve 2009 yılında türbin beton kulelerinin üretimi ile devam eden faaliyetlerimize, 2018-2019 yıllarında 4 megavat segmentindeki türbinlerin üretimini Türkiye’de derinleştirerek devam ettik. Şu anda jeneratör, kanat ve kule üretimini yaparak, Türkiye’nin en yerli türbinlerini üretiyoruz. 

Türkiye’de 650 olan doğrudan istihdam sayımız, iş birliği içerisinde çalıştığımız partnerlikler ve yan üstlenicilerle beraber dolaylı olarak oldukça yüksek. Jeneratör, kule, kanat üretiminde yan üstleniciler ve iş birliği içinde çalıştığımız şirketlerle beraber Türkiye’de 250’nin üzerinde tedarikçi ve taşeronumuz bulunuyor. İstihdam rakamlarımız dolaylı olarak proje yoğunluğuna göre, 5 bin ila 10 bin kişiye kadar ulaşabiliyor. 

Özetlememiz gerekirse; 1998 yılında Çeşme RES ile başlayan Türkiye’deki türbin kurma çalışmalarımız, 2022 yılı sonu itibarıyla 2.5 GW seviyelerine ulaşacak. 2022 sonunda Türkiye’deki kurulu türbin sayımız ise 1.100’ü bulacak.

YEKA-2 ihalelerinin tamamını kapsayan dev bir yatırım için Enerjisa Üretim ve Enercon arasında imzalar atıldı. Üreticisi olarak seçildiğiniz 1.000 megavatlık dev proje hakkında bilgi vererek, Enerjisa ile olan iş birliğinizden bahsedebilir misiniz?

2019 yılında YEKA RES-2 ihalelerine diğer katılımcılar ve Enerjisa Üretim ile rekabet içerisinde girdik. ENERCON olarak katılım sebebimizin ana motivasyonu, Türkiye’de yerlilik üzerine yaptığımız bütün stratejik yatırımların devamlılığını sağlamak üzereydi. Bu anlamda jeneratörü yerlileştirerek çok ciddi yatırımlar yaptık: Direct-drive yani doğrudan sürüşlü jeneratör teknolojisini Türkiye’de ürettik. Hem kendimiz hem de Türkiye açısından bu boyut ve ebatta bir jeneratör ilk defa yerlileştirildi. Jeneratörle beraber kanat ve kule gibi birçok ekipman da yerlileştirildi. Türkiye’deki bu yerlileştirme hamlelerimizin devamlılığı adına stratejik olarak girdiğimiz YEKA RES-2 ihalelerinde Balıkesir ve Muğla illerinin toplamda 500 megavatlık bağlantı hakkını kazandık.

Bu süreç içerisinde birçok yatırımcı ile görüştük. Enerjisa ile olan görüşmelerimizde; onların yerli bir türbin bulma hedefi, Enercon olarak bizim de türbin üreticisi ve sistem teknoloji tedarikçisi kalma hedefimiz ön planı çıktı ve böyle bir karşılıklı anlaşmaya vardık: Enerjisa Üretim kendi 500 megavatında Enercon türbinlerini almayı taahhüt ederken, biz de kendi 500 megavatımızın haklarını onlara verdik. Böylece diğer 500 megavatın da türbinlerinin tedarikini üstlendik. Bu iş birliği ile biz türbin tedarikçisi olarak yolumuza devam ediyor ve 1.000 megavatlık projenin türbinlerini üretiyoruz, Enerjisa da 1.000 megavatın işletmecisi ve yatırımcısı olarak devam ediyor. Bu sayede herkes kendi uzmanlığında çalışmaya devam ediyor.  

Herkesin bir motivasyon kaynağı var ve Enercon olarak bizim motivasyon kaynağımız türbin geliştirmek, üretmek ve kurmak. Enerjisa’nın motivasyonu da olabildiğince yatırım yaparak yenilenebilir enerjide büyümek. Anlaşmamız bu bağlamda tam bir uyumla gerçekleşti.  

Projede hangi tip türbinler kullanılacak ve türbinlerin özellikleri nelerdir? Toplam kaç adet türbin kurulması planlanıyor?

YEKA RES-2 ihalelerine uygun yerlilik oranında üretim yapmak için Türkiye’deki yatırımlara başladığımızda, özellikle direct-drive jeneratörün üretilmesinde E-126 ve E-138 türbinleri ile yola çıktık. E-138 türbinin 3.5 megavat olan E1 versiyonu, 2019 yılında üretilmeye başlandı. Daha sonra E-138 türbininde bir güncelleme oldu ve 4.2 megavata kadar çıktı.Türkiye’de E-138 türbininden şu anda 100’ün üzerinde kuruldu. YEKA-2’de de 4.2 megavatlık E-138 EP3 E2 türbinlerimizle ilerleyeceğiz. Bunlar; 81 metre, 96 metre ve 111 metre olan kule yüksekliği ile devam edecek. Bu türbin modellerinde hem proje hem de servis tarafında oldukça donanımlıyız. Türbinlerdeki yüksek bilgi birikimimiz de projelerin hızlı bir şekilde devreye girmesinde büyük bir avantaj sağlayacak. Toplam 1.000 megavatlık bu projede ortalama 240 adet E-138 türbini kullanılacak. Halihazırda ürettiğimiz bu türbinin jeneratörünü Ateş Çelik Fabrikası’nda, kanadını TPI’da üretiyoruz. Kule üretimini de birçok farklı alt yüklenicimiz üstlenmiş durumda.

Enerjisa Üretim projenin yatırım maliyetini 1.2 milyar dolar olarak açıkladı? Bu rakam hakkında neler söylemek istersiniz?

Buna proje özelinde bakmak gerekiyor: Enerjsa’nın ele aldığı toplam hacimden yola çıkarsak, doğru bir açıklama. Zira biz, projenin türbinle ilgili hizmet kısmını kapsayan taraftayız ama bunun yanı sıra pek çok konuda çalışmanın gerektiği böyle bir projenin toplam yatırım miktarı, tabi ki bu civarda olacaktır. 

Enercon Türkiye olarak, bu devasa projeyi yatırım miktarından çok daha fazlası olarak görüyoruz; çünkü proje Türkiye’deki üretim bandının ayakta kalması ve devamlılığı adına oldukça önemli. Projenin yanı sıra bizim Türkiye’de üretmeye devam edip; hem Türkiye’deki projelerimize hem de yurt dışındaki projelere, bu aksamları Türkiye’de üreterek ihraç edeceğiz anlamına geliyor. Enerjisa’nın açıklamalarından yola çıkarak projenin 2026’nın ilk çeyreğinde tamamlanması hedefi bile, sadece bu proje özelinde 5 sene Türkiye’de üretmeye devam edeceğimiz anlamına geliyor. Bizim için de önemli olan bu: Türkiye için Türkiye’deki üretimimizin devam etmesi. Türkiye’de üretmeye devam edeceğiz ve burada can suyu olan YEKA projesinin haricinde ihracata da hızlı bir şekilde devam edeceğiz.

Proje ne zaman tamamlanacak?

1.000 megavatlık bir portföye baktığımızda, Enerjisa’nın açıkladığı ‘2026’nın ilk çeyreğinde tamamlanması hedefi’ oldukça önemli bir takvim. 4 ile yayılan ve farklı lokasyonlarda 10’un üzerinde proje için gayet iddialı olan bu hedef, bizi de motive ediyor. 

İhale şartnamelerinde yer alan yerlilik koşulu ve bunun sektöre, bölgeye ve ekonomiye olan etkilerinden bahsedebilir misiniz?

2018 yılında Türkiye’deki üretim merkezlerimizin yatırım kararını YEKA hedefli olarak aldık ve tedarik zincirini oluşturduk. Yerlilik unsurlarını da YEKA’yı dikkate alarak geliştirdik. Özellikle maliyet ve kalite anlamında global standartlarda ve rekabetçi türbinler için çalışıyoruz. Enercon olarak Türkiye’yi sadece satış pazarı değil, üretim merkezi olarak görüyoruz. Enercon Türkiye olarak da globalde türbinlerimizin üretim yerleri belirlenirken; Türkiye’nin hem maliyet hem de kalite olarak rekabetçi yapısıyla ön plana çıkmasını için çalışıyoruz. Türkiye’deki bu fabrikalarımızda sadece YEKA için değil, global anlamda rekabetçi türbinler üretmek için çalışıyoruz. YEKA da bu hedefimizin sürdürülebilirliği için can suyu niteliği taşıyor. Enercon’un küresel ölçekte yıllık 3,5 – 4 gigavatlık kurulu gücü var. Enercon Türkiye olarak, bu güç için türbinlerin olabildiğince Türkiye’den gitmesini hedefliyoruz ve çalışmalarımızın odağını bu oluşturuyor. 

Yerli üretim ile oluşturduğumuz istihdam ise fabrikalar ve alt yükleniciler gibi dolaylı istihdam olarak ele alındığında, özellikle projelerin yoğun olduğu dönemlerde 5 bin, 10 bin kişiye kadar çıkabiliyor. Elbette bu rakamlar birebir düşünülemez çünkü o fabrikalarda başka markalar için de çalışılabiliyor; ama Enercon Türkiye olarak günün sonunda, bütün tedarikçilerimizin ve alt yüklenicilerimizin ayakta kalmasındaki en büyük motor görevini üstleneceğimize eminim.

TÜREB verilerine göre Türkiye’de en çok kurulu türbini olan markalardan birisiniz. Proje tamamlandığında Türkiye rüzgar enerjisindeki konumunuz ve yakın gelecekteki hedefleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?

Enercon Türkiye olarak 2022 sonunda toplamda 2.5 GW’lik bir güce ulaşacağımızı öngörüyoruz. TÜREB’in istatistiklerinde yer almayan öz tüketim için kurmuş olduğumuz lisansız güçler de var. Toplam bir kıyaslama için bunu da ele almamız gerekir ve bu alanda da oldukça iddialıyız. 2022 yılını 2.5 GW’lik hedefimizle tamamladığımızda, sadece YEKA-2’yi de dahil edersek önümüzdeki yıllarda en az 3.5 GW’lik minimum güç ortaya çıkıyor. Bu yılı 2.5 GW’lik hedefimizle tamamladıktan sonra, önümüzdeki 4-5 yıl içerisinde Türkiye’deki toplam kurulu gücümüzü 2 katına çıkarmayı, yani 5 GW’ye ulaşmayı hedefliyoruz. Bu hedefler dahilinde YEKA-2’de olduğu gibi, YEKA-3’te de görüşmelerimiz devam ediyor. YEKA-3’e de aynı türbin modeliyle girebiliyoruz ve yönetmeliğin şartlarını sağlayabiliyoruz. Bunlara ek olarak, hibrit projeler ve kapasite artışlarıyla ilgili de çalışmalarımıza güçlü bir şekilde devam ediyoruz.

2022 yılının son aylarındayız. Firma olarak 2022 yılını nasıl geçirdiğinizi aktararak, 2023 yılı beklentilerinizden bahsedebilir misiniz?

Enercon Türkiye olarak 2022 yılını ortalama 260 megavat gibi bir kurumla kapatacağımızı öngörüyoruz. Özellikle kapasite artışı ve lisansız kurulumlarla birlikte 2023 yılında 200 megavatın üzerinde bir kurulum yapacağız. Firma olarak artık 2024 yılı hedeflerimizi planlamaya başladık. 2024 yılında gündemimizde YEKA-2 ve YEKA-3’ün yanı sıra, yine kapasite artışları, hibrit ve lisanssız projeler yer alıyor. 

Türkiye’nin ‘2053 Net Sıfır’ hedefini değerlendirerek, projenin bu hedefe olan katkılarından bahsedebilir misiniz?

Geçtiğimiz günlerde düzenlenen Türk-Alman Enerji Forumu’nda, iki ülke arasında Yeşil Hidrojen Mutabakatı imzalandı. Yenilenebilir enerji kaynaklarınızı maksimum seviyede artırmanız gereken bu mutabakat, Türkiye için rüzgar ve güneşin maksimum seviyede artırılması anlamına geliyor. Bu hedefler Türkiye için önemli; çünkü Türkiye hem rüzgarı hem güneşi hem de diğer yenilenebilir kaynakları maksimum seviyede kullanabilecek bir ülke. Bu konuda oldukça zenginiz, yenilenebilir kaynaklarımızın iyi bir şekilde değerlendirilmesi ve efektif bir şekilde projelendirilmesi gerekiyor. Doğru projelendirme ile Türkiye’nin ‘2053 Net Sıfır’ hedefi oldukça gerçekçi. Bu potansiyelin içinde lisanssız üretim ve öz tüketim projeleri oldukça önemli. Enercon olarak bu tarz birçok projede yer alıyoruz ve pek çok pilot projeye imza attık. BOTAŞ’ın Silivri’deki projesinde Enercon türbinlerinin kullanılması buna en güzel örneklerden birisi ve Trakya Bölgesi’nde yer alan OSB’lerde birçok türbinlerimiz var. Hatta yenilenebilir enerji kaynağından faydalanarak, alanında dünyada bir ilk olan Boğaziçi Üniversitesi Sarıtepe Kampüsü’nde de kullanılan türbinimiz var. 

Pandemi, savaş ve şu anda yaşanan enerji arz güvenliği problemleri yenilenebilir kaynaklara olan eğilimi hızlandırdı. Tüm dünya şu an yenilenebilir enerjiye hızlandırılmış bir şekilde adapte olmaya çalışıyor. Bu hızlanmanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyoruz; çünkü pandemiyle beraber artık endüstrinin ana enerji kaynağının elektrik olduğu anlaşıldı. Türkiye, sanayide yenilenebilir enerji kullanılması konusunda doğru bir konumda yer alıyor. Küresel ölçekte öne çıkabilmek için ise mevzuat gibi adımların hızlı atılması gerekiyor.

Son birkaç yıl içinde yaşanan krizlerin enerji arz güvenliğine olan etkileri, artık yenilenebilir enerji hedeflerini romantik olmaktan çıkardı. Ülkeler enerjideki bağımsızlıkları kazanmak için yenilenebilir kaynaklara yöneliyorlar ve yenilenebilir enerji alanında Avrupa’da ilk 5’te yer alan Türkiye için ‘2053 Net Sıfır’ hedefi, oldukça gerçekçi. Bundan 15 yıl önce toplam 70 megavatlardan bahsederken, şimdi rüzgarda 12 gigavattayız. Ülkemizin potansiyeli için bu bile az; doğru bir planlama ve altyapı ile bu hedefler öne bile çekilebilir.

Rusya-Ukrayna savaşının rüzgar enerjisine çok ciddi yansımaları oldu. Sektör bu sorunları geride bırakabildi mi? Sektörün yaşadığı temel problemler nelerdir?

Savaş nerede ve hangi bölgede olursa olsun kötü bir şey fakat ülkemize yakın bir coğrafyada olması, çok daha fazla etkileyici. Bunun yanı sıra savaşın kaynakların; yani doğal gaz rezervlerinin ve ham maddenin yoğun olduğu bir bölgede olması otomatik olarak her şeyi etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Savaşla birlikte endüstrilerin mantalitesi tamamen değişti; tedarik zincirini güvenli bir şekilde koruyabilen, buna yönelik stratejik planlama yapan şirketler kazandı. Pandemiyle durabilen üretim bantları, savaşla birlikte aksayan tedarik zinciri ve ham madde, güven ve devamlılık unsurlarını ön plana çıkardı. Bunlarla birlikte yaşanan ve hala devam eden çip krizi, navlun problemleri gibi global sorunların olduğu ve çok iyi yönetilmesi gereken bir süreçteyiz. 

Rusya-Ukrayna savaşından tüm dünyanın çıkardığı önemli dersler oldu. Ayakta kalabilmek ve sağlıklı bir şekilde günlük işleri yürütebilmek için yenilenebilir enerjiye odaklanmak zorunda olduğumuzu tekrar fark ettik. Fakat yenilenebilir enerjideki kararlar, ani bir şekilde yansıyamıyor. Örneğin, Avrupa’daki yenilenebilir enerjide büyüme öngörüyorsunuz ama bunu hemen anlık yaşamıyorsunuz çünkü izinler var. Projelerin izinleri başlayacak ve alınacak daha sonra inşa kısmına geçilebilecek ve bu da minimum 2 seneyi buluyor. Tabi bunların da öncesinde finans dünyasının buna hazırlanması gerekiyor. 

Yenilenebilir yatırımlar nasıl hızlandırılabilir? 

Eğer yenilenebilir enerji kullanımını hızlandırmak istiyorsak, bunun için pilot projeler yapmamız gerekiyor. Yenilenebilir enerjinin hep 5-6 yılı bulan, uzun süren işler olarak algılanmaması gerekiyor: Bir projenin 18 ayda sıfırdan yapılabileceğini gösterebiliriz. Biz türbin üreticisi olarak, kamuyla beraber çalışıp bunları nasıl daha fazla hızlandırabileceğimizi ele alıyoruz. Diğer taraftan finans dünyasıyla ilgili maliyetleri düşürebilmek için birçok fikir üretmeye çalışıyoruz. Özellikle yurt dışı kredi kullanımlarıyla alakalı mekanizmalarda örneğin, Hermes Kredisi’nin yapılandırmasıyla ilgili Almanya’daki ilgili kurumlarla görüşüp, öneriler sunuyoruz. Enerjide fiyatları düşürmek için maliyetleri azaltmak gerekiyor ve bu konuda da birçok mekanizmayı paralel düşünerek hareket etmek, çözüm üreten bir ekosistem oluşturmak zorundayız.

Sonuç olarak; yeşil hidrojen hedefine, net sıfır hedefine, enerjide bağımsızlık hedeflerine ulaşmanın arka planında ilk önce kurulu bir güce ulaşmış olmak yer alıyor. Pilot bir proje ele alındığı zaman doğru bir mekanizma ve altyapıyla bu projenin 18 ayda yapılabilmesi mümkün. 18 ay oldukça rekabetçi bir takvim fakat güneş için de rüzgar için de yapılabilecek bir süre.

Bu anlamda sektörün beklentileri nelerdir?

Yenilenebilir enerjiye olan iştah o kadar yüksek ki ilk defa özel sektör kamuyu bekliyor. Şu anda yatırım kararları herkesin masasında ve kamunun ilgili mevzuatı çıkarması ya da altyapıyı oluşturması bekleniyor. Enercon olarak biz önümüzü görebiliyoruz ama sektörün önünü görebilmesi için yeni lisansların ve yarışmaların açıklanması gerekiyor. Rüzgar enerjisinde faaliyet gösteren firmaların 1-2 yıl değil de, en azından 5 yılı görebilmesi gerekiyor. Sanayi için orta ve uzun vadede önünü görebiliyor olmak en önemli unsur. Burada Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği üzerinden verdiğimiz mesaj şu: Rüzgar sektöründeki devamlılık için her yıl 3 gigavat yenilenebilir kurulu güç oluşması gerekiyor. Sektörün 5-6 tane ana türbin tedarikçisi var. Bu firmaların şu anki sanayi altyapısı veya yıllık kapasitelerine bakıldığında her firmaya eşit derecede 3 gigavat dağıtıldığı zaman, herkesin yıllık üretim bandını dolduran bir kapasite ortaya çıkıyor. İç pazarda bunun sağlanması, türbin üreticisi açısından ana motivasyonu sağlayacaktır. 

Türkiye; post pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupa’daki doğal gaz krizi gibi sorunların olduğu bu konjonktürde, yenilenebilir enerji alanında en önemli ülkelerden birisi ve bu alanda bir yıldız olacağını düşünüyorum.

Eklemek istedikleriniz…

İzinler, devamlılık ve firmaların önünü görme ihtiyacının yanı sıra, rüzgar enerjisi oldukça spesifik bir alan, neredeyse bütün mühendislik ana bilim dallarını içeriyor. Bu alanda çalışan yetişmiş bir insan gücü de kolay oluşmuyor. Rüzgarda faaliyet gösteren firmalar gençleri sektöre kazandırırken, çok güzel bir kariyer sağlamak, o altyapıyı oluşturmak, sektörde orta ve uzun vadede gelecek göstermekle de yükümlü. Sektördeki devamlılık ve firmaların önünü görebilmesi, bu açıdan da oldukça önemli.

Rüzgar enerjisiyle; ekosistem için ülke için çok güzel bir katma değer oluştururken, türbini kurduğunuz bölgeye de hayat veriyorsunuz. Bunu sektörün biraz daha uzak olduğu Doğu Bölgesi için konuşursak, Enercon Türkiye olarak Bingöl’de devam eden bir projemiz var, gelecek yıl Ağrı’da bir projemiz var. Rüzgarı artık oralara taşıdık ve bölgedeki teknik okullardan gençleri yetiştiriyoruz. Bu iş sadece tesisin kurulumu ile sınırlı kalmıyor, bakım-onarım hizmetiyle sürekli istihdam sağlıyor. YEKA-3’ler şu anda daha yoğun olarak Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’nde yoğunlaşmış durumda. Rüzgar enerjisiyle birlikte bu bölgelere sadece karbonsuz elektrik değil; mühendislik götürüyorsunuz, know-how taşıyorsunuz ve yeni bir iş alanı oluşturuyorsunuz. 

Arif Günyar kimdir?
44 yaşındayım ve Enercon’daki iş hayatımın 15. yılını doldurdum. 2007 yılında satış müdürü olarak başladığım Enercon Türkiye’deki görevime, 2015 yılından bu yana Enercon Türkiye Genel Müdürü olarak devam ediyorum. Bu görevimin yanı sıra, Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Başkanlığı görevini de üstleniyorum.

 

Tayfun Bayraktar kimdir?
Elektrik mühendisiyim ve daha önce otomasyon sektörüne yönelik teknik satışla ilgili görevlerde çalıştım. 2015 yılından bu yana Enercon’da çalışıyorum ve firmamızın geçtiğimiz yıl küresel ölçekte uyguladığı yeni yapılanması sonrası Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Satış ve Satış Sonrası Direktörü olarak görev yapmaktayım.

Türkiye'nin alanında en özel yayınlara sahip medya grubu MONETA'nın sektörel dergi ve portallarının yönetimine katkıda bulunmaktayım. MONETA bünyesinde yeni nesil yayıncılık anlayışıyla içerik yönetimini geliştirmeye devam ediyoruz.

Genel

ENERCON ve Enerjisa Üretim, YEKA-2’nin ikinci aşaması için türbin anlaşması imzaladı

Yayın tarihi:

-

Yazar

Enercon ve Enerjisa Üretim, WindEurope Bilbao etkinliğinde YEKA-2 projeleri kapsamında 250 MW’lık türbin sevkiyat sözleşmesi imzaladı. 750 MW’lık türbin teslimat anlaşmalarının başarılı bir şekilde yerine getirilmesinin ardından imzalanan anlaşma ile 1.000 MW’lık projenin tamamlanması için önemli bir adım atıldı. 250 MW kapasite için imzalanan anlaşma kapsamında, 60 adet Enercon E-138 EP3 E2 Rüzgar Türbini teslim edilecek.

Türkiye rüzgar enerjisi sektörünün önde gelen şirketlerinden ENERCON ve Enerjisa Üretim, İspanya’nın Bilbao kentinde düzenlenen WindEurope etkinliğinde Türkiye Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Çetin Ali Dönmez’in de katılımıyla gerçekleştirilen imza töreninde, YEKA-2 projesi kapsamında iş birliklerine devam ettiklerini duyurdu. 20 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirilen imza töreninde; ENERCON CEO’su Udo Bauer, ENERCON CCO’su Uli Schulze Südhoff, ENERCON Bölge Başkanı Arif Günyar, Enerjisa Üretim Rüzgâr Santralleri Yatırımlar Genel Müdür Yardımcısı Ezgi Deniz Katmer, Enerjisa Üretim Satın Alma Genel Müdür Yardımcısı Aziz Ünal ve Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Başkanı İbrahim Erden de yer aldı.

Türkiye rüzgar enerjisi sektörünün öncü firmaları olarak, yaptıkları iş birliği ile Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedeflerine önemli katkılarda bulunan Enercon ve Enerjisa Üretim, bu katkıyı sürdürmeye devam ediyor. 2022’nin Ekim ayında gerçekleştirdikleri stratejik bir anlaşma ile YEKA-2 Projesi’nde toplam 1000 MW’lık bir kapasite için çerçeve anlaşması imzalayan şirketlerin bu projesi, Türkiye rüzgar enerjisi endüstrisinin sürdürülebilir geleceği için önemli bir adımı temsil ediyor. İlk fazda başarıyla tamamlanan 750 MW’lık türbin sevkiyat anlaşmalarının ardından, bugün geriye kalan 250 MW’lık kapasite için 60 adet Enercon E-138 EP3 E2 rüzgar türbini içeren sevkiyat anlaşması ile projenin tamamlanmasına bir adım daha yaklaşılarak, toplam 1000 MW’lık kapasite için türbin üretimine yeşil ışık yakılmış oluyor. Bu gelişme, YEKA 2 Projesi’nin başarılı bir şekilde ilerlediğini gösterirken, Türkiye temiz enerji hedeflerine ulaşma yolunda sağlam adımlarla ilerliyor.

Törende konuşan ENERCON CCO’su Uli Schulze Südhoff, şunları söylüyor: “Türkiye, rüzgar türbinlerinin üretimi, satışı, kurulumu ve servisi açısından ENERCON için odak pazar olmaya devam ediyor. Büyük perspektifler sunuyor ve yetkili makamlar tarafından muazzam bir destek alıyoruz. Ülkenin yenilenebilir enerjinin ve özellikle de kara rüzgârının yaygınlaştırılması konusunda net bir kararlılığı var. Türkiye’deki sahalarda son derece güvenilir olduğu kanıtlanmış, sınıfının en iyisi rüzgar türbini teknolojisini sağlayarak müşterimiz Enerjisa Üretim ile birlikte Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanındaki hedeflerini desteklemekten memnuniyet duyuyoruz. Enerjisa Üretim’e güvenleri için teşekkür ediyor ve verimli iş birliğimizi sürdürmeyi dört gözle bekliyoruz.”

ENERCON Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika Bölge Başkanı Arif Günyar, yapılan anlaşma ve projenin önemine dair şu açıklamalarda bulunuyor: “ENERCON olarak, partnerimiz Enerjisa Üretim ile 2022 yılında Avrupa’da tek kalemde imzalanan en büyük 1000 MW ilk çerçeve anlaşmasını gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz. YEKA II ihalesinin getirdiği derin yerlilik kapsamlarına uygun olarak, yerli aksam ile gerçekleşecek olan projelerimiz, mevcut yerli üretim ve sanayinin devam etmesi ve derinleştirilmesi açısından önemli bir mihenk taşı olmuştur.”

Enerjisa Üretim Rüzgâr Santralleri Yatırımlar Genel Müdür Yardımcısı Ezgi Deniz Katmer, “1.000 MW YEKA 2 Projesi, Türkiye’nin yenilenebilir enerji sektörüne tarihi bir yatırımdır. ENERCON iş birliğiyle önümüzdeki dönemde Türkiye’de kurulacak her üç rüzgar türbininden biri Enerjisa Üretim imzasını taşıyacak ve Türkiye’nin yenilenebilir enerji yatırımlarına yön verecek” diyor.

İlk YEKA projesi Akköy RES’in devreye alınması

İlk faz için rüzgar türbinlerinin üretimi devam ederken ENERCON, Aydın’ın Didim ilçesindeki 25,2 MW kapasiteli 6 adet E-138 EP3 E2 türbininden oluşan ilk YEKA projesi Akköy Rüzgar Santrali’ni 2023 yılı sonunda devreye alarak YEKA 2 yolculuğuna başarılı bir başlangıç yapıyor. ENERCON Bölge Başkanı Arif Günyar, şunları ekliyor: “Projelerin başarılı ve güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesine katkıda bulunan tüm ekiplerimize, tedarikçilerimize ve alt yüklenicilerimize minnettarız. Enerjisa Üretim ile birlikte ENERCON ekipleri de projelerin başarıyla hayata geçirilmesi için yoğun çaba ve hazırlıklarını sürdürüyor.”

Devamını oku

Bilgi Kaynakları

Rüzgar enerji santrali ve maden ruhsat sahalarının çakışması üzerine bir değerlendirme

Yayın tarihi:

-

Bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için öz kaynaklarını etkili ve verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir. Ülkemiz sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla tarımı, turizmi, sanayisi hatta her şeyden öte genç ve dinamik nüfusuyla varlığını ve devamlılığını daha da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

Son yıllarda özellikle enerji bağımsızlığının öneminin artması, ulusal mevzuat ve uluslararası anlaşmaların da etkisiyle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi artış göstermektedir. Çevrenin korunması, istihdam yaratması ve arz güvenliği sağlaması gibi konularda, yenilenebilir enerjinin ne kadar önemli olduğu bilinmektedir.

Ülkemiz enerji kaynakları çeşitliliği gibi maden çeşitliliğine de sahiptir. Demir, bakır, krom, bor ve sayabileceğimiz birçok maden çeşidi topraklarımız altında yer almaktadır. Enerji yatırımları gibi maden yatırım süreçleri de yatırımcılar için uzun ve yorucudur.

Bir tarafta maden arama teknolojisinin gelişmesi ve yeni rezervlerin keşfi, bir tarafta rüzgârın verimli olduğu alanların tespit edilmesi ve teknolojisinin gelişmesi ile rüzgâr enerjisi yatırımlarının artması sonucu iki yatırım alanında birtakım uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Bu uyuşmazlıkların en başında, maden ruhsat sahaları ile RES sahalarının çakışması yer almaktadır.

Anayasa’mızın “Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168. maddesinde; “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmü yer almaktadır.

Maden Kanunu’nun “Madencilik faaliyetlerinde izinler” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar göz önüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir.” Hükmü ve 16. fıkrasında; “Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup ve II. Grup (a) bendi madenler, mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir. Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre gibi isler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir. Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Bakanlık tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir. Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Bakanlık tarafından karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel teşkil etmez.” hükümlerine yer verilmiştir.

Maden ve enerji sahalarının çakışması sonucu Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) yapılan başvurularda, MAPEG tarafından inceleme yapılmaktadır. Bu incelemede; 7. madde kapsamında alınmış bir izin (ÇED, GSM ve Mülkiyet izinleri) bulunup bulunmadığı, üretim ve üretime yönelik herhangi bir madencilik faaliyeti olup olmadığı, saha için uygun bulunan işletme izin alanı ve RES alanı ile çakışmayan ruhsat alanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerine RES projesinin olumsuz etkileyecek bir durumu olup olmadığı, çakışmalı alanda ruhsat sahibi tarafından madencilik faaliyetlerine yönelik herhangi bir yatırım yapılıp yapılmadığı, tesis, ENH, yol vb. herhangi madenciliğe yönelik bir çalışma olup olmadığı tespit edilir. RES proje alanı ile çakışmalı konumda bulunan ruhsat açısından sakınca bulunmadığının, kaynak kaybının yaşanmayacağının ve her iki faaliyetin bir arada yürütülebileceğinin tespit edilmesi sonucu projesinin yapılmasında MAPEG tarafından herhangi bir sakınca olmadığına karar verilir ve söz konusu alan “RES Özel İzin Alanı” olarak kayıtlara geçer.

Maden firmaları bu durum üzerine kazanılmış haklarının engellendiği, kaynak kaybının yaşanacağı iddiaları ile MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli idare mahkemesinde dava açabilmektedir. Hatta maden firmaları, rüzgâr enerji santrali için verilen üretim lisansının ve ÇED kararının iptali istemli dava açtığı dahi bilinmektedir. Bu noktada sorgulanması gereken, davacı sıfatı bulunan maden firmalarının gerçekten kazanılmış hakkının olup olmadığı ve bu doğrultuda MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli veya ÇED kararının iptali istemli dava açmada hukuki menfaati bulunup bulunmadığıdır.

Maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli bir davada, idare mahkemesince davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Temyiz incelemesi sonucu Danıştay 8. Dairesi’nin kararında; davacı maden firmasının daha önceden alınan ÇED Gerekli Değildir kararının açılan dava sonucu iptal edildiği, arkasından ÇED sürecinin başlatılarak ÇED raporu hazırlandığı ve ÇED Olumlu kararı verildiği, ancak yine ÇED Olumlu kararının iptali istemli açılan davada idare mahkemesince davanın kabul edilerek dava konusu ÇED kararının iptal edildiği ve temyiz incelemesi sonucu da idare mahkemesinin kararının onandığını belirtmiştir. Danıştay 8. Dairesi bunu dayanak alarak, maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli davada yerel mahkemenin verdiği davanın kabulü ve dava konusu işlemin iptali yönünde verdiği kararı; bölgenin maden işletilmesine uygun olmadığı, koruma alanı ilan edildiği anlaşıldığından davaya konu maden işletme ruhsatının da iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna yönelik karar vermiştir.

Yargılamalarda kazanılmış haklarının korunması iddiası karşısında, maden şirketlerinin maden işletme izni, bu izni alabilmesi için geçerli olan ÇED ve/veya diğer izinlerin alınıp alınmadığı ve hukuken güncel ve meşru olup olmadıkları tespit edilmelidir. Ancak ruhsat sahasıyla çakışan alandaki RES projelerinin de, tüm onay sürecinin tamamlanarak MAPEG tarafından yapılan inceleme sonucu uygun bulunması da bir o kadar değerlidir.

ÇED kararı hem RES yatırımları hem de maden yatırımları için en önemli kararlardan biridir. ÇED kararının bir şekilde iptal edilmesi sonucu yapılacak olan yatırım sekteye uğrayabilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz Danıştay kararında belirtildiği gibi güncel, meşru, hukuken korunan bir ÇED kararı olmadığı sürece yatırım gerçekleştirilememektedir. Maden firmalarının açtığı sahaların çakışması sonucu verilen “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli davalarda ya da ÇED davalarında, mahkemelerin öncelikle maden firmasının maden işletme iznin bulunup bulunmadığı, söz konusu maden yatırımının mevzuat anlamında yapılabilirliğinin (ÇED, Orman İzni vb. olup olmadığı) incelemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu önemli husus ile birlikte RES yatırımların arttığı bu dönemde, rüzgâr enerjisi santral sahaları belirlenirken daha dikkatli olup yatırım davranılıp sahanın tüm ayrıntıları dikkate alınarak koordinatların belirlenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; ülkemiz, enerji kaynaklarını da yer altı kaynaklarını da verimli, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde kullanmalıdır. Maden ve enerji alanlarının çakışması gibi karmaşık durumlarda, mevzuata uygun şekilde yapılacak incelemelerin ve kararların önemli olduğu açıktır. Özellikle, her iki sektörün de uzun vadeli planlamalarının ve yatırımlarının çatışmasını önlemek için titizlikle hareket etmek gerekmektedir. Bu bağlamda, mevzuata uygun şekilde yapılan değerlendirmeler sonucunda verilen kararların, her iki sektörün de hukuki çıkarlarını koruyarak adil ve dengeli bir şekilde sonuçlanması ülkemizin yatırım güvenliği adına büyük önem taşımaktadır.

Devamını oku

Rüzgar Türbini İmalatçıları

Ahşap kule, daha yeşil rüzgar türbinleri için fırsat sunuyor

Yayın tarihi:

-

Yazar

Büyük ölçekli uygulamalar için doğanın karbon elyafı olan lamine ahşaptan yapılmış zorlu tasarımlar geliştiren İsveçli ahşap teknolojisi şirketi Modvion, rüzgar türbinlerini daha da yeşil hale getirebilecek ahşap bir tasarım sunuyor. Modülleri ve ahşabı bir araya getirmenin devrim niteliğinde bir yolunu sunan Modvion, patentli çözümüyle rüzgar türbinleri için ahşaptan kule sunuyor. Geçmişin yel değirmenlerinden esinlenilen bu tasarımla Modvion, ahşaptan inşa ettiği kule ile türbinin karbon ayak izini %90’dan fazla azaltıyor.

Firmanın İcra Kurulu Başkanı Otto Lundman, “Dünya bir iklim kriziyle karşı karşıya ve enerji kaynaklarını değiştirmemiz gerekiyor. Rüzgar enerjisi sahip olduğumuz en verimli ve cazip enerji kaynaklarından biri. Biz bu değeri daha da artırıyoruz” diyor.

Kanatlar ve makineler endüstri standardı ekipmanlar olsa da, bu yaklaşım Avrupa’nın en büyük enerji şirketlerinden bazılarının ilgisini çekiyor. Vestas Wind Systems A/S daha küçük bir tanıtım modelini gördükten sonra, firmanın %15’ini satın alıyor, İtalyan Enel Green Power SpA bir iş birliği anlaşmasına varıyor. İsveçli Vattenfall AB firmasının ortağı olduğu Almanya’nın RWE AG firması da Mart ayında Modvion’un ahşap kulelerini gelecekteki projelerinde kullanmak üzere bir sözleşme imzalıyor.

Konuyla ilgili Vestas Ventures İcra Kurulu Başkanı Todd O’Neill, “Müşterilerimizin birçoğu, Modvion’un yolculuğunun nasıl bir parçası olabileceklerini öğrenmek için proaktif bir şekilde sorular soruyor. İş birliğimizin artmasını bekliyoruz” açıklamasında bulunuyor.

Ahşap kulenin avantajları

Modvion, rüzgar türbinlerinde ahşap kulenin avantajlarını şu şekilde açıklıyor: “Yüksek rüzgar türbini kuleleri inşa etmenin en büyük zorluğu lojistiktir. Bu kadar devasa yapıları nasıl yerine yerleştirirsiniz? Kuleler uzadıkça lojistik zorluk da artar. Patentli çözümümüz, sıradan yollarda sıradan kamyonlarla taşımayı mümkün kılar. Bizim için köprüler, tüneller ve dolambaçlı yollar sorun değil. Lamine ahşabın çeliğe kıyasla üç büyük avantajı vardır: Ahşabın daha hafif bir yapıya olanak tanıyan daha yüksek bir özgül gücü vardır. Yüksek çelik kulelerin kendi ağırlıklarını taşıyabilmeleri için ekstra kuvvete ihtiyaçları vardır; ahşap kulelerin ise buna ihtiyacı yoktur. Son olarak, modüler ahşap kulelerimiz tutkalla birleştirilirken, modüler çelik kuleler düzenli kontrol gerektiren çok sayıda cıvata gerektirir.”

Devamını oku

Trendler