Türkiye, rüzgar santrali kurulumu açısından oldukça elverişli bir coğrafyaya sahip; rüzgar santrali kurulumu gerçekleştirebilmek ise, büyük titizlikle ele alınmış bir ön çalışma gerektiriyor. Bu çalışmaların başında; rüzgar veri analizi ve modellenmesi, topografya haritalarının hazırlanması, mikro konuşlandırma, enerji üretim analizleri ve türbin uygunluk çalışmaları bulunuyor. Bütün bu hazırlıkların arkasında ise rüzgarı modelleyen ‘Saha ve Fizibilite Mühendisleri’ yer alıyor. Dergimizin bu sayısında, Nordex Türkiye’nin Rüzgar Modelleme (Wind & Site) ekibini yakından tanırken, yaptıkları işler hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
UMUT GÜL BAŞAR GÖRGÜN Saha ve Fizibilite MühendisliğiGrup Lideri
Kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?
İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nde lisans eğitimimi tamamladıktan sonraİstanbul Teknik Üniversitesi Uydu Haberleşmesi ve Uzaktan Algılama Bölümü’nde yüksek lisans eğitimime devam ettim. Halen İstanbul Teknik Üniversitesi Atmosfer Bilimleri Ana Bilim Dalı Doktora Programı’nda ekstrem rüzgarların modellenmesi alanında çalışmalarıma devam etmekteyim.
2008 yılı itibarıyla adım attığım çalışma hayatımda gerek Türkiye’nin önde gelen yatırımcı firmalarından birinde gerekse rüzgar ve güneş enerjisi projeleri geliştiren bir firmada çalışma fırsatına sahip oldum. Çalışma hayatım boyunca alt yüklenicilerin yönetimi, danışman firmalar ile ilişkiler, rüzgar santralleri türbin yerleşimi, planlama ve teknik analizleri, iş geliştirme ve ekip yönetimi gibi birçok rol üstlendim. 2014 yılından bu yana da Nordex Türkiye bünyesinde çalışma hayatıma devam etmekteyim ve şu anda Saha ve Fizibilite Mühendisliği Grup Liderliği görevini üstlenmekteyim.
Rüzgar Modellemesi ya da İngilizce adıyla Wind & Site ne demek? Wind & Site Mühendisleri ne iş yapar?
Temel olarak işimiz, rüzgar türbinlerinin saha ve hatta nokta bazında yapısal bütünlüğünün korunabilmesi (uygunluğu) için gerekli analizleri yapmaktır. Sahalarda kurulan her bir türbin farklı çevre koşullarına sahiptir ve bu farklı koşulların türbin üzerine etkileri de farklılık gösterir. Rüzgar akışı, hava yoğunluğu, sıcaklık, deniz seviyesinden olan yükseklik, eğim gibi değişken koşulların hepsi, türbinlerde oluşacak mekanik yükte etken çevre koşullarıdır. Türbin üreticisi olarak hedefimiz türbinlerimizin uzun yıllar boyunca (en az 20) hasar görmeden ayakta kalması ve bu amaca yönelik olarakçevre koşullarının analiz edilmesidir.
Bu analizlerin en temelinde proje alanındaki rüzgar akışının modellenmesi yer alır. Rüzgar akışının modellenmesinin temellerini ise yatırımcılarımız tarafından bizlere sağlanan yerinde ölçülmüş verilerin (rüzgar hızı, rüzgar yönü, sıcaklık…) analizleri oluşturmaktadır. Yerinde ölçüm verileri kalite kontrolden geçirilir, bölgenin yükseklik ve pürüzlülük haritaları ile birleştirilip, uzun dönem rüzgar verileri ile ilişkisi kontrol edilir. Bu sayede her bir türbin noktasında rüzgarın nasıl davranacağının analizinin yapılması hedeflenir. Her bir türbin noktası için yapılan bu analizlerin ilk çıktısı enerji üretim değerleridir. Devam adımlarındaki analizlerimizde ise türbinlerin yapısal bütünlüğünü korumayı hedefleyerek yapılan detaylı hesaplamalar yer alır.Hesaplamaların sonucunda her bir türbinin, kurulması planlanan noktada, planlanan göbek yüksekliğinde veya kanat uzunluğunda verimli ve hasarsız çalışacağına dair bir saha uygunluk raporu düzenlenir. Türbinlerde oluşacak mekanik yük hesaplamaları sonucunda türbinlerde olası bir problemin öngörülmesi halinde ise; genel olarak türbin çıkış gücünün değiştirilmesi, mekanik yük aşımının meydana geleceği öngörülen açılarda çıkış gücü azaltımı ya da tamamen kapatılması, türbin tipinin veya göbek yüksekliğinin değiştirilmesi ve hatta türbin noktasının kaydırılması gibi alternatif çözümler üretilmeye çalışılır. Çözüm yöntemine istinaden de yine saha uygunluk raporu hazırlanır. Söz konusu rapor türbin satış sözleşmesinin eklerinden biridir.
Saha ve Fizibilite Mühendisleri’nin desteği, rüzgar santrallerinin hayata geçmesinin öncesinde olduğu gibi sonrasında da devam etmektedir. Hayata geçmiş türbinlerde beklenmeyen mekanik bir yük oluştuğu zaman, türbin verileri de kullanılarak yeni analizler yapılmakta ve çözüm sürecine katkı sağlanmaktadır.
Nordex Türkiye’deki departmanınızdan bahsederek, ekibinizi tanıtabilir misiniz? (Kaç kişisiniz, neler yapıyorsunuz, hangi departmanlarla ilişki halindesiniz, işiniz neden kritik…)
Nordex Türkiye’de Saha ve Fizibilite Departmanı’mız 6 kişilik bir ekipten oluşmaktadır. Ekibimiz hem Türkiye’deki projelere hem de Avrupa projelerine destek vermektedir. Avrupa’da; İtalya, Fransa, Polonya, Ukrayna, İngiltere, İrlanda, Hollanda, Danimarka, Finlandiya ve İsveç gibi ülkelerde projelere çalışmaktayız. Yakın zaman içinde destek verdiğimiz ülkelerin artırılması planlanmaktadır.
Saha ve Fizibilite Mühendisleri, elde ettikleri sonuçlar satış sözleşmesini direkt etkilediği için en çok satış departmanıyla irtibat halindedir. Gerekli durumlarda gerek satış birimi ile gerekse de yatırımcılarımız ile gerçekleştirilen toplantılara da destek verilmektedir. Gerek satış öncesi gerekse de satış sonrası süreçte destek sağlayabilmek için satış departmanının yanı sıra, diğer mühendislik ekipleri ve servis departmanımız ile bilgi alışverişi sürdürülmektedir.
SEVİNÇ RÜSTEMOĞLU Kıdemli Saha ve Fizibilite Mühendisi
İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi Elektrik Mühendisliği (2006) lisans derecesini tamamlamanın ardından, İstanbul Teknik Üniversitesi Enerji Enstitüsü Enerji Bilimi ve Teknoloji Yüksek Lisans (2010) Programı ile eğitim hayatıma devam ettim. Yüksek lisans eğitimim devam ederken iş hayatına Türkiye’nin önemli enerji santrali yatırımcılarından birinde Elektrik Mühendisi olarak çalışmaya başladım ve zaman içinde rüzgar santrallerinin devreye alımına kadar olan kısmında proje mühendisi olarak görevime devam ettim. Rüzgar enerjisi ile yüksek lisans çalışmalarım sırasında sevgili hocalarım Dr. Öğr. Üyesi Burak Barutçu ve Prof. Dr. Sibel Menteş vesilesiyle tanıştım. Üniversitede edindiğim teorik bilgileri pratiğe dökme ve daha ileriye götürebilme fırsatını elde edebiliyor olmam ve çalıştığım alanın sürekli gelişime açık olması, işimi severek yapmama neden olan faktörlerdir. Nordex Türkiye ile 2011 senesinde Saha ve Fizibilite Mühendisi olarak göreve başlamam ile tanıştım.2014 senesine kadar ağırlıklı olarak Türkiye projelerine destek vermekle birlikte çeşitli yurt dışı projelerinde de tecrübe kazandım. 2014 senesinde Ankara’ya taşınmam sebebiyle Nordex Türkiye ailesinden üzülerek ayrıldım ve yine ülkemizin önemli yatırımcılarından olan bir enerji firmasına bağlı elektrik dağıtım şebekesinde Yatırım Planlama Uzmanı olarak görev aldım. Görev sürem boyunca, konusunda uzman bir ekip ile beraber, Ankara’nın özellikle kırsal kesimini kapsayan dağıtım şebekesinin altyapısını iyileştirme ve geleceğe yönelik yeni yatırımları gerçekleştirme fırsatım oldu.
Nordex Türkiye ailesine 2018 senesinde tekrar geri dönme fırsatına sahip oldum ve Fizibilite Mühendisi olarak görevime devam ettim. 2018 – 2019 yıllarında ağırlıklı olarak Türkiye projeleri üzerine çalıştım. Şu anda ağırlıklı olarak Avrupa projelerinde çalışmalarıma devam ediyorum. Avrupa kapsamında çalıştığım bölgeleri kısaca belirtmek gerekirse; Akdeniz ülkeleri; Polonya, Ukrayna gibi Doğu Avrupa ülkeleri; İngiltere, İrlanda, Hollanda gibi Batı Avrupa ülkeleri ve Finlandiya, İsveç gibi Kuzey Avrupa ülkeleri olarak özetlenebilir.
Küresel ısınma ile mücadele kapsamında temiz enerji kaynaklarından biri olan rüzgar sektöründe yer alıyor olmak ve aynı zamanda enerji kaynakları açısından dışa bağımlı olan ülkemizin bu alandaki dışa bağımlılığını aza indirgeyen bir yatırım şekli olması nedeniyle umut vadeden bir alanda çalıştığımı düşünüyorum. Bu sektörde Nordex Türkiye’nin bir parçası olmak, profesyonel bir çalışma disiplini ile tecrübeli bir takımın parçası olmak anlamına geldiğini düşünüyorum.
Pandemi süresi boyunca genç ve dinamik bir ekipten oluşan Nordex Türkiye olarak esnek çalışma altyapısını desteklemesi de çalışma şartlarımızı iyileştirerek, geleceğe yönelik yeni çalışma koşullarına ne kadar açık olabildiğimizi de gösterdiğini düşünüyorum. Saha ve Fizibilite Departmanı olarak genç, dinamik ve birbirimize her zaman destek olan bir takım halinde çalışmanın hem ilham verici hem eğlenceli yönlerini yaşıyoruz. Bunun yanında, yaptığımız işi sürekli daha iyi nasıl yapabilirizi irdeleyerek, Türkiye’den daha kaliteli mühendislik çalışmalarının çıkması için de sürekli bir gelişme halindeyiz. Bunun da hem ortaya çıkan işin kalitesini artırdığını hem de işin sürekliliğini sağladığını düşünüyorum.
ERKAN YILMAZ Saha ve Fizibilite Mühendisi
Yenilenebilir enerji sektörüne olan ilgim; rüzgar enerjisi potansiyelinin ülkemizde en fazla olduğu bölgelerden biri olan, çocukluğumda annemin de memleketi Bandırma’ya deniz yoluyla seyahatlerimiz sırasında, o çevrede kurulu rüzgar güllerinin nasıl çalıştığını ve nasıl kurulduğunu araştırmam ile başladı. Üniversite tercih döneminde Meteoroloji Mühendislerinin bu alanda çalışma fırsatlarının olması sebebiyle bu bölümü seçerek sektöre ilk adımımı atmış oldum.
2013 senesinde lisans programımı, 2016 senesinde yine İstanbul Teknik Üniversitesi Atmosfer Bilimleri Meteoroloji Mühendisliği Ana Bilim Dalı’nı Yüksek Mühendis unvanı ile bitirerek mezun oldum. Halen aynı üniversitede doktora eğitimime rüzgar enerjisi alanında devam etmekteyim. 2015 senesinde Danimarka Teknik Üniversitesi Rüzgar ve Enerji Sistemleri departmanında yüksek lisans tezim için çalışma imkanına da sahip oldum.
Sektöre profesyonel ilk adımımı 2013 senesinde attım ve rüzgar enerjisi ile güneş enerjisi alanlarında proje geliştirme ve yatırım konusunda faaliyet gösteren bir firmada; hem rüzgar enerjisi santrallerinin hem de güneş enerjisi santrallerinin geliştirilmesi projelerinin çeşitli aşamalarında görev aldım. Çalışma hayatıma Avrupa’dan birçok üniversite, enstitü ve konsorsiyumun içinde bulunduğu Yeni Avrupa Rüzgar Atlası Projesi’nin Türkiye ayaklarından biri olan İstanbul Teknik Üniversitesinde, araştırmacı ve proje koordinasyon yardımcısı görevi ile devam ettim.
2018 senesinden itibaren Nordex Türkiye’de, Saha ve Fizibilite Mühendisi olarak görevime devam etmekteyim. Buradaki ilk senemde birçok Türkiye projesine destek verirken, 2020 yılı itibarıyla Avrupa’da özellikle Akdeniz coğrafyası ve İskandinav bölgesindeki projelerde çalışma fırsatı yakaladım. Ülkemizdeki rüzgar enerjisi projelerine yakın zamanda yerli ve yabancı yatırımcının ilgisinin artması sebebiyle son 1.5 yıldır yoğunlukla Türkiye projelerine destek vermekteyim. Yıllar içinde büyüyen ve genişleyen dinamik ekibimizle, teknik anlamda farklı konularda uzmanlığı bulunan arkadaşlarımla beraber çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.
Nordex Türkiye’nin bir parçası olduğum günden beri herkesin birbiri ile özveri ve yardımlaşma kültürü içinde çalışması, bu kişilerin konusunda uzman ve uzun süredir bu yapıda görev alması sebebiyle, ben de bu ekibin bir üyesi olmaktan dolayı gurur duyuyorum.
OLGU YILDIRIMLAR Saha ve Fizibilite Mühendisi
İstanbul Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Üniversite eğitimimin üçüncü yılında geleceğin mesleği olarak gördüğüm yenilenebilir enerji sektörüne inancım ve artan merakım vesilesi ile yüksek lisans yapmaya karar verdim. Lisans eğitimimin ardından yüksek lisansımı İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Enerji Bilim ve Teknolojileri Bölümü’nde tamamladım.
Yüksek lisans eğitimim devam ederken profesyonel iş hayatıma 2010 yılında sektörün önde gelen firmaların birinde satın alma uzmanı olarak başladım. Akabinde 2013 yılında rüzgar sektörüne geçiş yaptım ve farklı şirketlerde proje geliştirme ve teknik danışmanlık görevlerini yürüttüm. 2019 yılından itibaren Nordex Türkiye bünyesinde Saha ve Fizibilite Mühendisi olarak çalışmaktayım. Ekibimizde görev alan diğer arkadaşlarım gibi ben de, türbin uygunluk analizleri başta olmak üzere; rüzgar veri analizi, rüzgar akışının modellenmesi, rüzgar çiftliği optimizasyonu ve enerji üretim tahminlerinden sorumluyum. Çok farklı coğrafyalarda yer alan projelere destek veren ekibimizde, ben de Türkiye projeleri başta olmak üzere; Fransa, İtalya, Hollanda, Finlandiya, Polonya, Ukrayna gibi farklı ülkelerdeki projelerde görev almaktayım.
Gelecek nesillere bırakabileceğimiz güzel bir dünya için tüm kaynakları en iyi şekilde kullanmanın her bireyin kendi sorumluluğu olduğu inancını taşımaktayım. Bu bilinç ve inanç doğrultusunda, rüzgar başta olmak üzere temiz enerji kaynaklarını verimli kullanmanın bir parçası olmak gurur verici. Bu bağlamda, tüm dünyada önemli işlere imza atan ve Türkiye’de pazar lideri olan Nordex bünyesinde; yenilikçi ve paylaşımcı bir ekip ile çalışmaktan, tüm bu iş süreçlerinin ve deneyimlerin gerek profesyonel gerekse kişisel gelişimime katkı sağladığını görmekten çok mutluyum.
DUYGU AKYIL Saha ve Fizibilite Mühendisi
İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü mezuniyetimin ardından İstanbul Teknik Üniversitesi Atmosfer Bilimleri Bölümü’nde yüksek lisansımı tamamladım. Eğitim hayatımı, İstanbul Teknik Üniversitesi Atmosfer Bilimleri Bölümü’nde doktora programıyla devam ettirmekteyim.Lisans eğitimimin bir yılını geçirdiğim Bonn Üniversitesi’nde meteoroloji alanında çalışmalarım oldu. Lisans öğrenimim dördüncü sınıfından başlayarak yüksek lisans öğrenimimin tamamlanmasına kadar olan süreçte, araştırmacı öğrenci olarak Türkiye kolunda görev aldığım New European Wind Atlas-Yeni Avrupa Rüzgar Atlası (NEWA) TÜBİTAK Projesi sayesinde rüzgar ve rüzgar kaynaklarının modellenmesi kavramlarıyla tanışarak, bu konuda bilgi edinimimi ilerlettim.
Profesyonel iş hayatıma 2020 yılında Nordex Türkiye bünyesinde ‘Yardımcı Saha ve Fizibilite Mühendisi’ olarak başladım ve hala görevimi sürdürmekteyim. Türkiye, Polonya, İtalya, Hollanda, Fransa, Portekiz, Litvanya, Estonya gibi çok farklı coğrafyalarda yer alan projelere destek vermekteyim.Ekipte görev alan diğer arkadaşlarım gibi ben de; rüzgar çiftliği optimizasyonu, rüzgar akışının modellenmesi, rüzgar veri analizi, enerji üretim tahminleri ve türbin uygunluk analizlerinden sorumluyum.
Rüzgarın gücünden elektrik enerjisi üreten devasa rüzgar türbinlerine tanık olmak, geleneksel enerjiden temiz enerjiye nesiller boyu geçişin bir parçası olmaktan çok mutluyum.
MEHMET ÖZKAN BAŞAR Saha ve Fizibilite Mühendisi
İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra yüksek lisans eğitimimi hem teknik hem de yönetimsel becerilerimi geliştirebilmek amacıyla yine İstanbul Teknik Ünivesitesi’nde Atmosfer Bilimleri ve Enerji Yönetimi alanında dersler alarak tamamladım.
2014 yılında yenilenebilir enerji mühendisi olarak başladığım iş hayatımda bugüne kadar rüzgar enerjisi mühendisliği yapmış olmanın yanı sıra güneş enerjisi mühendisliği, proje geliştirme, iş geliştirme, Ar-Ge faaliyetlerine katılma, operasyonel santrallerin performans analizleri gibi alanlarda da çalışma fırsatı buldum. Bu süre zarfında sektörün önde gelen yerli ve yabancı firmalarında çalışmış olmanın verdiği avantaj ile sadece Türkiye değil, dünyanın farklı noktalarında yer alan projelerde çalışma fırsatı bulmuş olup projelerin gereksinimleri doğrultusunda birçok danışman ve türbin firmasıyla da süreçlerin yürütülmesine katkı sağladım.
2019 yılından itibaren Nordex Türkiye organizasyonunda Saha ve Fizibilite Mühendisi olarak çalışmaktayım. Yatırımcı tecrübesinin verdiği öngörü ile Türkiye, Orta Doğu ve Avrupa projelerinin teknik analizi ve uygunluğu gibi konularda satış ve servis ekibine destek sağlamaktayım.
Dünyanın enerji kriziyle çalkalandığı, rüzgar enerjisine olan talebin her geçen gün arttığı, rekabetin ve maliyetlerin beklentilerin üzerinde olduğu bu ortamda karlı ve gerçekleştirilebilir projeler yaratmak hayati önem taşımaktadır. Bu noktada, Saha ve Fizibilite Mühendislerinin 30-35 yılın öngörüsünü sunduğu çalışmalar ve bu çalışmaların tutarlılığı dev şirketlerin, dev projelerinin karlılığını doğrudan etkilemektedir. Ben de Nordex gibi sektör lideri bir firmada, bu alanda uzmanlaşmış bir mühendis olarak geleceğe daha sürdürülebilir bir dünya bırakıyor olmanın haklı gururu ve mutluluğunu yaşıyorum.
Türkiye'nin alanında en özel yayınlara sahip medya grubu MONETA'nın sektörel dergi ve portallarının yönetimine katkıda bulunmaktayım. MONETA bünyesinde yeni nesil yayıncılık anlayışıyla içerik yönetimini geliştirmeye devam ediyoruz.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) Başkanlığı’na Mustafa Yılmaz’ın atanmasına dair karar, Resmi Gazete’de yayımlandı. Mustafa Yılmaz 4. kez EPDK Başkanlığı görevine atanmış oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan kararda, “Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanlığına, 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Kanunun 5’inci maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesinin 2, 3 ve 7’nci maddeleri gereğince Mustafa Yılmaz atanmıştır.” ifadeleri kullanıldı.
Bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için öz kaynaklarını etkili ve verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir. Ülkemiz sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla tarımı, turizmi, sanayisi hatta her şeyden öte genç ve dinamik nüfusuyla varlığını ve devamlılığını daha da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.
Son yıllarda özellikle enerji bağımsızlığının öneminin artması, ulusal mevzuat ve uluslararası anlaşmaların da etkisiyle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi artış göstermektedir. Çevrenin korunması, istihdam yaratması ve arz güvenliği sağlaması gibi konularda, yenilenebilir enerjinin ne kadar önemli olduğu bilinmektedir.
Ülkemiz enerji kaynakları çeşitliliği gibi maden çeşitliliğine de sahiptir. Demir, bakır, krom, bor ve sayabileceğimiz birçok maden çeşidi topraklarımız altında yer almaktadır. Enerji yatırımları gibi maden yatırım süreçleri de yatırımcılar için uzun ve yorucudur.
Bir tarafta maden arama teknolojisinin gelişmesi ve yeni rezervlerin keşfi, bir tarafta rüzgârın verimli olduğu alanların tespit edilmesi ve teknolojisinin gelişmesi ile rüzgâr enerjisi yatırımlarının artması sonucu iki yatırım alanında birtakım uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Bu uyuşmazlıkların en başında, maden ruhsat sahaları ile RES sahalarının çakışması yer almaktadır.
Anayasa’mızın “Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168. maddesinde; “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmü yer almaktadır.
Maden Kanunu’nun “Madencilik faaliyetlerinde izinler” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar göz önüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir.” Hükmü ve 16. fıkrasında; “Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup ve II. Grup (a) bendi madenler, mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir. Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre gibi isler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir. Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Bakanlık tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir. Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Bakanlık tarafından karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel teşkil etmez.” hükümlerine yer verilmiştir.
Maden ve enerji sahalarının çakışması sonucu Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) yapılan başvurularda, MAPEG tarafından inceleme yapılmaktadır. Bu incelemede; 7. madde kapsamında alınmış bir izin (ÇED, GSM ve Mülkiyet izinleri) bulunup bulunmadığı, üretim ve üretime yönelik herhangi bir madencilik faaliyeti olup olmadığı, saha için uygun bulunan işletme izin alanı ve RES alanı ile çakışmayan ruhsat alanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerine RES projesinin olumsuz etkileyecek bir durumu olup olmadığı, çakışmalı alanda ruhsat sahibi tarafından madencilik faaliyetlerine yönelik herhangi bir yatırım yapılıp yapılmadığı, tesis, ENH, yol vb. herhangi madenciliğe yönelik bir çalışma olup olmadığı tespit edilir. RES proje alanı ile çakışmalı konumda bulunan ruhsat açısından sakınca bulunmadığının, kaynak kaybının yaşanmayacağının ve her iki faaliyetin bir arada yürütülebileceğinin tespit edilmesi sonucu projesinin yapılmasında MAPEG tarafından herhangi bir sakınca olmadığına karar verilir ve söz konusu alan “RES Özel İzin Alanı” olarak kayıtlara geçer.
Maden firmaları bu durum üzerine kazanılmış haklarının engellendiği, kaynak kaybının yaşanacağı iddiaları ile MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli idare mahkemesinde dava açabilmektedir. Hatta maden firmaları, rüzgâr enerji santrali için verilen üretim lisansının ve ÇED kararının iptali istemli dava açtığı dahi bilinmektedir. Bu noktada sorgulanması gereken, davacı sıfatı bulunan maden firmalarının gerçekten kazanılmış hakkının olup olmadığı ve bu doğrultuda MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli veya ÇED kararının iptali istemli dava açmada hukuki menfaati bulunup bulunmadığıdır.
Maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli bir davada, idare mahkemesince davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Temyiz incelemesi sonucu Danıştay 8. Dairesi’nin kararında; davacı maden firmasının daha önceden alınan ÇED Gerekli Değildir kararının açılan dava sonucu iptal edildiği, arkasından ÇED sürecinin başlatılarak ÇED raporu hazırlandığı ve ÇED Olumlu kararı verildiği, ancak yine ÇED Olumlu kararının iptali istemli açılan davada idare mahkemesince davanın kabul edilerek dava konusu ÇED kararının iptal edildiği ve temyiz incelemesi sonucu da idare mahkemesinin kararının onandığını belirtmiştir. Danıştay 8. Dairesi bunu dayanak alarak, maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli davada yerel mahkemenin verdiği davanın kabulü ve dava konusu işlemin iptali yönünde verdiği kararı; bölgenin maden işletilmesine uygun olmadığı, koruma alanı ilan edildiği anlaşıldığından davaya konu maden işletme ruhsatının da iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna yönelik karar vermiştir.
Yargılamalarda kazanılmış haklarının korunması iddiası karşısında, maden şirketlerinin maden işletme izni, bu izni alabilmesi için geçerli olan ÇED ve/veya diğer izinlerin alınıp alınmadığı ve hukuken güncel ve meşru olup olmadıkları tespit edilmelidir. Ancak ruhsat sahasıyla çakışan alandaki RES projelerinin de, tüm onay sürecinin tamamlanarak MAPEG tarafından yapılan inceleme sonucu uygun bulunması da bir o kadar değerlidir.
ÇED kararı hem RES yatırımları hem de maden yatırımları için en önemli kararlardan biridir. ÇED kararının bir şekilde iptal edilmesi sonucu yapılacak olan yatırım sekteye uğrayabilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz Danıştay kararında belirtildiği gibi güncel, meşru, hukuken korunan bir ÇED kararı olmadığı sürece yatırım gerçekleştirilememektedir. Maden firmalarının açtığı sahaların çakışması sonucu verilen “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli davalarda ya da ÇED davalarında, mahkemelerin öncelikle maden firmasının maden işletme iznin bulunup bulunmadığı, söz konusu maden yatırımının mevzuat anlamında yapılabilirliğinin (ÇED, Orman İzni vb. olup olmadığı) incelemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu önemli husus ile birlikte RES yatırımların arttığı bu dönemde, rüzgâr enerjisi santral sahaları belirlenirken daha dikkatli olup yatırım davranılıp sahanın tüm ayrıntıları dikkate alınarak koordinatların belirlenmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak; ülkemiz, enerji kaynaklarını da yer altı kaynaklarını da verimli, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde kullanmalıdır. Maden ve enerji alanlarının çakışması gibi karmaşık durumlarda, mevzuata uygun şekilde yapılacak incelemelerin ve kararların önemli olduğu açıktır. Özellikle, her iki sektörün de uzun vadeli planlamalarının ve yatırımlarının çatışmasını önlemek için titizlikle hareket etmek gerekmektedir. Bu bağlamda, mevzuata uygun şekilde yapılan değerlendirmeler sonucunda verilen kararların, her iki sektörün de hukuki çıkarlarını koruyarak adil ve dengeli bir şekilde sonuçlanması ülkemizin yatırım güvenliği adına büyük önem taşımaktadır.
Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği ve SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi iş birliğinde hazırlanan “Deniz Üstü Rüzgar İhaleleri: Küresel Eğilimler ve Türkiye için Öneriler” başlıklı rapor TÜREB tarafından İzmir’de düzenlenen özel bir panelle tanıtıldı. Raporla ilgili detaylı bilgilerin SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nden Enerji Analisti Ahmet Acar tarafından aktarıldığı programın açılış konuşmalarını SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü ve TÜREB Başkanı İbrahim Erden yaptı. Program kapsamında düzenlenen panelin moderatörlüğünü TÜREB Deniz Üstü Rüzgardan Sorumlu Başkan Yardımcısı Ufuk Yaman üstlenirken İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) Yatırım Destek Ofisi Koordinatörü Hülya Ulusoy, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Rüzgar Enerjisi Meteorolojisi ve Çevresel Uygulama ve Araştırma Merkezi (İYTE RÜZMER) Müdürü Doç. Dr. Ferhat Bingöl ve WindEurope Politikalar Direktörü Pierre Tardieu panelistler arasında yer aldı.
İklim değişikliğiyle mücadele sürecinde, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin, karasal olduğu deniz üstü rüzgarlarından da maksimum derecede yararlanması gerektiğinin tartışılmaz olduğunu söyleyen TÜREB Başkanı İbrahim Erden, TÜREB bünyesinde deniz üstü rüzgardan sorumlu bir başkan yardımcılığı pozisyonunun yanı sıra bu konuda özel bir çalışma grubu oluşturulduğunu belirtti. TÜREB olarak bir numaralı önceliklerinin yatırım sorunlarını çözmek ve karadaki projelerin hızlı bir şekilde yatırıma dönmesi olduğunu belirten Erden konuşmasında şunları da kaydetti: “Biz TÜREB olarak deniz üstü rüzgar konusunu, limanlarımızın ve gemi üretim sanayimizin deniz üstü rüzgar faaliyetlerine uyarlanmasından tutun da deniz altında kullanılabilecek nitelikte kablo üretimi yapabilecek yerli sanayimizin oluşturulmasına; bu alanda uluslararası regülasyonlarla uyumlu yasal düzenlemelere katkı sağlamaktan yine bu alanda çalışabilecek nitelikte iş gücü yetiştirilebilmesine kadar çok geniş bir çerçevede ele almaya kararlıyız. Bu kararlılığımız dolayısıyla, ‘Rüzgarda Seferberlik Yılı’ ilan ettiğimiz 2024’te deniz üstü rüzgar için faaliyetlerimizi de maksimum ölçüde yoğunlaştıracağız. İnanıyoruz ki deniz üstü rüzgar enerjisi bu noktadan sonra artık çok büyük bir hızla hayatımıza girecek ve biz belki de ilk ulusal hedefimiz olan 2035’e kadar 5 GW deniz üstü rüzgar kurulu gücünün de üstüne çıkacağız. Bunu da bu alanda özellikle güçlenmiş kendi yerli sanayimizle, kendi yetişmiş iş gücümüzle ve tabii ki kendi kaynağımızla yapacağız.”
Bir diğer açılış konuşmacısı olan ve deniz üstü rüzgar enerjisinin büyük ölçekli temiz üretme potansiyeli ile son yıllarda küresel yenilenebilir enerji sahnesinde önemli rol oynadığını belirten SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü ise, Türkiye’nin Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizi boyunca stratejik bir konumda olması, sahip olduğu geniş kıyı şeritleri ve uygun rüzgar koşulları, dinamik özel sektörü ve yatırım iştahının Türkiye’nin deniz üstü enerji kaynaklarına erişiminde önemli fırsatlar sunduğunu söyledi. Deniz üstü rüzgar santrallerinin karasal santrallere göre hem daha maliyetli hem de teknik olarak daha karmaşık olduğunu kaydeden Alkım Bağ Güllü, bu nedenle düzenlenecek yarışmalar kapsamında yatırımcıların teknik ve finansal yeterliliğinin doğru bir şekilde değerlendirilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı. Bunların yanı sıra projelerin iyi geliştirilip geliştirilmediğinin tetkiki, projenin çevresel ve sosyal etkilerinin analizi, cezaların etkin biçimde uygun olup olmadığı gibi diğer etkenlerin de ihale tasarımında önemli olduğuna dikkat çeken Alkım Bağ Güllü, hedeflerinin bu çalışma vasıtasıyla Türkiye’de deniz üstü rüzgar enerjisi YEKA mekanizması için etkili bir yarışma sistemi tasarlanmasına katkı sağlamak olduğunu belirtti.
TÜREB Deniz Üstü Rüzgar Enerjisinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Ufuk Yaman “TÜREB olarak, Türkiye’nin deniz üst rüzgar enerjisi potansiyeli konusundaki farkındalığını artırmak ve bu konuda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yürütülen çalışmalara destek olmak amacını taşıyoruz ve bu yönde faaliyetler yürütüyoruz” derken SHURA ile birlikte hazırladıkları “Deniz Üstü Rüzgar İhaleleri: Küresel Eğilimler ve Türkiye için Öneriler” başlıklı raporun bu çabaların ürünü olduğunun altını çizdi.
Raporla ilgili detaylı bilgileri aktaran SHURA Araştırma Merkezi Koordinatörü Ahmet Acar, teknik ve idari ölçümlerin yeterli olmaması, kur ve enflasyon riski, finansmana erişim ve cezaların etkin şekilde uygulanmamasının Türkiye’de bu alandaki olası riskler olduğunu belirterek rapor çerçevesinde bir dizi öneride bulunduklarını belirtti.
Acar bu önerilerin bir kısmını:
• Gerçekçi teklif için gereken kapsamlı met-ocean analizlerinin yapılması ve aday taraflarla paylaşılması
• Adaylarda teknik ve finansal yeterlilik şartının yerine getirilmesi
• Farklı coğrafi koşullara uygun ihale yaklaşımı seçilmesi
• Enerji tedarik anlaşmalarının süresinin uzun ve istikrarlı olması (15-20 yıl)
• İzin süreçlerinin netleştirilmesi ve kısaltılması
• Cezai yaptırımların dikkatle tasarlanması ve etkin uygulanması
• İhale takviminin belirlenmesi
• Şebekeye erişimin kolaylaştırılması
• Yatırımcılara yeterli teklif hazırlama süresi verilmesi
• Şeffaflık ve rekabetçilik için açık ihale yaklaşımı
• Yerli aksam zorunluluğu durumunda yabancı yatırımcıyı Türkiye’ye çekebilecek şekilde düzenleme yapılması olarak sıraladı.
“Deniz üstü rüzgar için uzmanlaşmayı bölgelere indiren bir destek mekanizmasına ihtiyaç var”
Toplantı panelistlerinden İZKA Yatırım Destek Ofisi Koordinatörü Hülya Ulusoy deniz üstü rüzgar enerjisi sektörünün, girişimcilerin, Ulaştırma, Sanayi ve Enerji Bakanlıklarının, akademinin ve bütün bir tedarik zincirinin dönüşüp gelişmesini gerektiren bir sektör olduğunu belirtti. Ulusoy, bu nedenle konunun bütün bakanlıkların, enstitülerin ve teşvik veren ara kuruluşların tümleşik bir bakış açısıyla sektörün ihtiyaçlarını bir araya getiren bir teşvik mekanizması oluşturması gerektiğini kaydetti. Deniz üstü rüzgar sektörünün Türkiye için çok önemli olduğunu ve burada en fazla stratejik öneme sahip olan konunun limanlar olduğunu dile getiren Hülya Ulusoy, limanlarla ilgili de şunları söyledi: “Kurulum, bakım ve üretim limanlarının oluşması, liman altyapılarının geliştirilmesi gerekiyor. Bu konuda birçok çalışma var ve biz de Çandarlı Limanı’nı geliştirmeye yönelik çalışıyoruz. Limanların arka alanlarının da ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Çandarlı’nın bu noktada çok önemli bir görev üstleneceğini düşünüyoruz. YEKDEM ve YEKA mekanizmaları karasal rüzgarı oldukça destekledi fakat burada farklı bir mekanizmaya ihtiyaç var. Biraz daha yerele inen, bölgelerin yeteneklerine göre uzmanlaşan, özelleşen bir teşvik sistemi lazım.”
Panele çevrimiçi olarak katılan ve Avrupa’da enerji ihtiyacının yüzde 19’unun rüzgardan karşılandığını ve bunun da 300 bin kişilik istihdama tekabül ettiğini söyleyen WindEurope Politikalar Direktörü Pierre Tardieu, “En iyi politika ülkenin koşullarını dikkate alan politikadır” tespitinde bulunurken, 2 kat büyüyecek bir pazar ve enerji ihtiyacının yüzde 50’sinin rüzgardan karşılanacağı bir gelecek hayal ettiklerini belirtti. Tardieu, TÜREB ve SHURA’nın hazırladığı Deniz Üstü Rüzgar Enerjisi Raporu’na atıfta bulunarak “Önemli olan yatırımcıları çekmek için rekabet etmek isteyecekleri koşulları yaratmaktır. Yeterli sayıda oyuncunun rekabet etmesi ve toplum için önemli projeler ortaya koyması için ortam sağlanıyor ancak bir rakip havuzuna sahip olmak için projelerin ekonomik olarak uygulanabiliyor olması gerekir. Böylece risk aldıkları, deniz üstü projeleri oluşturmaları ve nihayetinde yeşil enerji üretmeleri için bir teşvik ortamı sağlanır” ifadelerini kullandı.
Panele çevrimiçi katılan bir diğer isim olan İYTE RÜZMER Müdürü Doç. Dr. Ferhat Bingöl de hazırlanan rapordaki birçok konuda hazırlayan uzmanlarla hemfikir olduklarını ve bu belgeyi bir yol hartası olarak kullanmayı düşündüklerini söyledi. Doç. Dr. Ferhat Bingöl’ün konuşmasından satır başları da şöyle: “Raporda anlatıldığı gibi meteorolojik ölçümlerin çok önemli olduğuna inanıyoruz ve 3 senelik planlamamız sırasında buna hazırlık yaptık. Uzun mesafe ölçümler ve uydudan alınan verilerle analizler yapabiliyoruz. Türkiye’nin bütün denizlerinde teknik konularda çalışmak istiyoruz. İnsan kaynağı konusuna gelirsek rüzgar enerjisi konusunda Türkiye’de büyük bir insan kaynağı açığı var çünkü sektör çok hızlı ve çok profesyonel büyüdü. Doğal olarak bazı konularda yetişmiş elemana ihtiyaç var. Sektör şu ana kadar farklı disiplinlerden aldığı öğrencileri yetiştirerek kapatmaya çalışıyordu. Biz 10 senedir bu multidisipliner çalışmaları yapabilecek mühendisler yetiştirmeye çalışıyoruz ve yüksek lisans mezunlarımızın tamamı şu anda rüzgar sektöründe çalışıyor. Lisans programımız da 4 yıl önce başladı ve bu yıl ilk mezunlarımızı vereceğiz. Onların da sektörde yer alacaklarını düşünüyoruz.”