Connect with us

Enerji sektöründe pandemi ve olağanüstü riskler için sigorta teminatı

Published

on

Hepimiz olağanüstü günlerden geçiyoruz. COVID19 salgını, hemen hemen herkesin dolayısıyla da her işletmenin hayata dair, geleceğe dair tüm algılarını değiştirdi. Bu salgının bilgi akışının çok hızlı, iletişimin oldukça gelişmiş olduğu modern zamanlarda yaşanıyor olması tüm insanlığın derin ortak kaygılar yaşamasına sebep oldu. 

Ve görünen o ki bu duygu ile bir süre daha yaşamaya devam edeceğiz. Elbette ki bu durum sonsuza kadar devam etmeyecek.

Tüm sektörlerde tüm algılar değiştiği gibi risk ve öncelik tanımlamaları da değişmeye başladı. Gelecekte sektörlerin nasıl şekilleneceğini hep beraber yaşayıp göreceğiz. Bu dönemde risk algısının yüksek olması, tüm bireylerin ve kurumların, kendilerini teminat altında hissetme yani bir başka deyişle güvende olma isteklerini de doğal olarak arttırdı. Bu kuvvetli isteğe yanıt verecek en önemli teminat aracı da normal zamanlarda en azından ülkemizde ne yazık ki gerektiği kadar önem verilmeyen sigorta araçları idi.

Genel yatırımlar içerisinde sigorta maliyetleri oldukça düşük seviyelerde kalmasına rağmen, işveren tarafından maalesef çok önem verilen bir konu olmaktan uzak kalıyordu ve sadece fiyata bakarak poliçe alma eğilimi tüm piyasaya hâkim olmuştu. Bununla birlikte ana işi ile oldukça meşgul olan sigortalı/işveren başlı başına her ayrıntısında uzmanlık gerektiren sigorta konuları ile çok da uğraşmak istememekteydi. 

Fakat şu anda zarar gören tüm sektörler, bu salgının verdiği iş durmasından kaynaklı zararları sigortanın (eğer poliçeleri varsa tabii) kapsayıp kapsamadığını araştırıyor. En baştan bunun cevabını verelim; bazı özel istisnalar haricinde büyük oranda hayır. Teminat kapsamında değil.

Bazı büyük grupların yaptığı geniş kapsamlı poliçelerde salgın/pandemi gibi riskler için ayrıca özel bir teminat sağlansa da teminat seviyelerinin çok da yüksek olmadığını biliyoruz.  Yurtdışında ise bu teminatların yine çok sınırlı bir alıcısının olduğunu ve buradan da hasar tazminatı ödeme durumlarının doğabileceğini duymaktayız. 

Şimdilerde ise tüm dünya bu salgın risklerini kapsayan ticari amaçlı poliçeler yaptırmak istiyor. Maalesef artık çok geç kalındı. Sigortanın temelinde olan risk, artık ani ve beklenmedik değil. Dolayısıyla devam eden salgın artık sigorta edilebilir bir riski olmaktan çıktı ve bu teminat ticari koruma sağlayan poliçelerde yazılamaz hale geldi.

Buna benzer enerji sektörünü ve dolaylı olarak diğer sektörleri de etkileyebilecek diğer olağanüstü risklerin birkaçının sıralamasını bu yazının son bölümünde belirttik. 

Daha öncesinde de bu tip özel riskler ile ilgili bir teminat havuzu oluşturulamadığı için sigorta şirketleri süreç geçse dahi olayın sıcaklığı ile teminat vermekte ya çok zorlanacak, çekinecek ya da çok yüksek primler sunacaklardır. Elbette ki zamanla bu konuyu da çözümsüz bırakmayacaklardır.

Sigortacılıkta, risklerin teminat altına alınmasındaki en önemli belirleyicilerden biri hiç şüphesiz, riski tabana yayarak çok sayıda riziko/poliçe ile büyük teminat havuzları oluşturup risk gerçekleştiğinde hasar prim dengesini de koruyarak tazminat ödemelerini bu sistem içerisinde kolaylıkla yapabilmek üzerine kuruludur. Bu salgında bu yapı kurulamadığı için maalesef kimse poliçeler ile teminat altında alınamamıştır. Bunda da sektör bileşenleri olarak hepimizin sigortacı, aracı, sigortalı hatta kamu olarak üzerimize düşen payı umarız alırız.

İçinde bulunduğumuz küresel salgını/pandemiyi bir de işletmeler açısından değerlendirecek olursak; büyük tesislerin tedarik sözleşmeleri imzalandığında sözleşmenin “force majeure” yani mücbir sebep kalemlerinden biri, çoğunlukla salgın tehlikesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sayede tedarikçi kendini her zaman güvenli tarafa alabilmektedir. Mevcut bu durumda tedarikçiler sözleşmelerinde bu madde üzerinden gecikme cezasından kaçınabilmektedirler. Çeşitli sektörlerden duyduğumuz kadarıyla tedarikçiler bu madde üzerinden yatırımcılara, müşterilere bilgilendirme yazıları göndermeye başladılar bile. 

Sigorta sektörünün tüm bu olumsuzluklara rağmen zamanla ve mutlaka yeni aksiyonlar da alacağını söylemeliyiz. Bu anlamda yatırımcı/sigortalı için iyi haber, gelecekte gerçekleşebilecek bazı olağanüstü doğa olaylarını ve risklerini de yeni tip sigortacılık araçları ile teminat altına alınması sürecinin hız kazanacak olmasıdır. 

Bununla birlikte her mücbir sebebin de sigorta konusu yapılamayacağını da belirtmek isteriz. Yeni dönemde; gelişen sigorta algısı, sigorta sektöründe önceden mevcut olan ürünlerin yeniden anlam kazanmasına ayrıca yeni ürünlerin piyasaya sunulmasına da imkân sağlayacaktır. 

Kısaca özetlemek ve de tekrarlamak gerekirse; bu tip büyük riskler gerçekleştikten sonra ticari teminat sağlayan sigortacılık açısından, bu tip risklerin teminat kapsamına alınması oldukça zorlaşmaktadır ve genelde de mümkün olmamaktadır. 

Tüm bunların sonucunda bizlerin tavsiyesi; meslek örgütlerinin (odalar, birlikler, sendikalar adı ne olursa olsun tüm meslek örgütlerinin) bu konuya odaklanmasıdır.  Meslek örgütleri bu meseleler için öncü olabilir ve ilgili konularda kurullar oluşturarak gerçekleşebilecek olağandışı riskleri belirleyip toplu halde sigorta teminatı arayışına gitmeleri çok büyük avantaj sağlayacaktır. Bu sayede hem büyük bir ölçek oluşturulabilir hem de primler tabana yayılarak asgari düzeye çekilmesi sağlanabilir.

Elde edilecek bu birikim aynı zamanda, ülkemizde çok güzel uygulamaları olan DASK ve TARSİM gibi, denizcilik sektöründe ise P&I kulüpleri gibi bir yapılanmanın da önünü açabilir. Eğer ülke olarak bu konuda bir adım atmak istiyorsak, olağanüstü doğa olaylarını ve etkilenebilecek sektörleri sınıflandırıp buna göre özel havuzların oluşturulmasını sağlamalıyız. Bunun için Hazine’de geçmiş yıllarda çalışmalar yapıldığı fakat çok fazla ilerleme kaydedilmediğini ve tam olarak hayata geçirilemediğini görüyoruz. Eğer bu sistem kurulabilirse, sigortacılık sayesinde biriken bu para havuzlarının, mali disiplin ve sermaye gücü açısından da ülkemize çok önemli katkılarının olacağı muhakkaktır. Zira zor zamanların aşılması önce bilimsel öngörüye sonrasında da bu öngörünün çözüm önerilerinin pratiğe geçirilmesi ile olacaktır.

Son bölümde ise uzmanlık alanlarımızdan biri olan enerji sektörü açısından öngörülerimizi paylaşıp pandemi gibi büyük etki alanı oluşturacağını düşündüğümüz bazı olağan dışı riskleri de dikkatlerinize sunmak isteriz.

 

İklim Değişikliği Kaynaklı Riskler – (Weather Risks), Rüzgarsızlık, Güneşsizlik, Kuraklık

Etki alanı: Rüzgâr, Güneş ve Hidroelektrik santraller

Dolaylı etki alanı: İletim, dağıtım şirketleri.

 

Manyetik Güneş Fırtınaları – (Space Weather Risks)

Etki alanı: Tüm enerji üretim tesisleri ve şebekeler.

Dolaylı etki alanı: Tüm elektriksel ve bilişim altyapısı kullanan sektörler. 

 

Siber Riskler – (Cyber Risks)

Etki alanı: SCADA sistemi olan tüm elektrik üretim, iletim, dağıtım şirketleri.

Dolaylı etki alanı: Tüm elektriksel ve bilişim altyapısı kullanan sektörler. 

Risk algısının yüksek olduğu bu dönemlerde sektörün bu konuları daha iyi değerlendirmesi ve enerji sektörümüzün de bu tip riskler için sigorta araması gerektiğini düşünmekteyiz. Merak edenler için çalışmalarımızın olduğu bu alanlardaki sigorta çözümlerimiz için ayrıca bir yazı da paylaşacağız.

Tüm sektörler için ve insanlık için zor geçen bu süreçten herkes kendi dersini, derslerini alarak çıkacaktır. İnsan olmanın en büyük özelliklerinden biri de tecrübelerimizi değerlendirebiliyor olmamızdır.

Herkese mutlu sağlıklı bir gelecek dileklerimizle. 

Endüstri dünyasındaki gelişmeleri takip edin. Neleri size ulaştırmamızı istersiniz? Şimdi kayıt olun.

  E-Bülten'e kayıt olun
E-Posta:
 

Genel

Net sıfır yolunda İkinci Enerji Verimliliği Eylem Planı: Emisyonları 100 milyon ton azaltmak

Published

on

By

Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai şehrinde devam eden Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP 28) kapsamında Dünya Bankası tarafından “Türkiye’yi Güneş, Rüzgar ve Akıllı Şebekelerle Dönüştürmek: Net Sıfıra Doğru Yeni Hedefler” paneli düzenlendi. Panele bir video mesaj gönderen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, 2024-2030 yıllarını kapsayan İkinci Enerji Verimliliği Eylem Planı kapsamında emisyonları 100 milyon ton azaltmayı hedeflediklerini söyledi. Bu planın iddialı olduğu ve ciddi sınamalarla karşı karşıya olduğumuzu belirten Bakan Bayraktar, “Ancak uluslararası toplumla ve bilhassa finansal kuruluşlar ve yatırımcılarla birlikte tüm bunları başarabiliriz. Enerji sektörüne yapılan yatırımlar Türk halkına istihdam ve refah temin ederken diğer ülkelere de enerji dönüşümü için güçlü bir model sunmaktadır” dedi. Net sıfıra doğru yeni hedefler açıklayan Bakan Bayraktar, “Yenilenebilir kaynaklardan faydalanmak, daha çok yenilenebilir için iletim altyapısını geliştirmek ve tüm sektörlerde enerji verimliliğini artırmak üzere üç temel alana odaklanıyoruz” diye konuştu.

Yenilenebilir enerji kurulu gücü 2035’e kadar 60 GW’a ulaşacak

Türkiye’nin sürdürülebilir enerji çözümlerindeki kararlılığına vurgu yapan Bayraktar, “Burada önemli bir başarımızı sizlerle paylaşmaktan gurur duyuyorum. Bugün itibarıyla toplam kurulu kapasitemiz 106 gigawatt seviyesini aşarken yenilenebilir enerjinin payı yüzde 55’e ulaştı. Bu tablo Avrupa’da 5. dünyada ise 12. olan Türkiye’nin sürdürülebilir enerji çözümleri noktasındaki kararlılığını gözler önüne sermektedir. Projeksiyonlarımız da ülkemizin 2035’e kadar toplam kurulu gücünü, 60 gigawatt yenilenebilir enerji üretim kapasitesi dahil 190 gigawatt seviyesine çıkaracağını gösteriyor” açıklamasında bulundu.

Dünya Bankası’ndan finansman

Bakanlık olarak özel sektör ve uluslararası yatırımcılarla birlikte çalışarak yenilenebilir enerjiyi çok daha üst seviyeye taşımaya gayret edeceklerinin altını çizen Bakan Alparslan Bayraktar, “Elbette bunun için de ciddi yatırım gerekiyor. Dünya Bankası’yla görüşmelerimiz devam ediyor. Kendileri, bakanlığımız ve özel sektör aktörleriyle birlikte bu plana finansal ve teknik destek verme taahhüdünde bulundular. Enerji dönüşümü, şebekeyi sürekli geliştirmek anlamına geliyor. Bu nedenle güçlü enterkonektiviteye sahip, yenilenebilir kapasitesinde beklenen artışı kaldırabilecek Yeşil Şebeke’yi kurma çabası içerisindeyiz. 2030’a kadar şebekeye 10 milyar dolar yatırım yapmayı planlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Bu alanda özel sektörün kritik bir rol üstlendiğini dile getiren Bayraktar, “Gerekli altyapının kurulmasının yanı sıra bakanlık olarak mevcut politikaları değiştirmeyi ve böylece ihtiyaç duyulan özel yatırımı destekleyecek bir ortam oluşturmayı değerlendiriyoruz. Burada özel sektör kritik bir rol üstlenmektedir. Dolayısıyla özel aktörlerin rekabet gücünü artırmak önemli olacaktır” diye konuştu.

Endüstri dünyasındaki gelişmeleri takip edin. Neleri size ulaştırmamızı istersiniz? Şimdi kayıt olun.

  E-Bülten'e kayıt olun
E-Posta:
 
Continue Reading

Genel

COP28, doğa için küresel finansmanı ve birliği harekete geçiriyor

Published

on

By

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28’inci Taraflar Konferansı (COP28) kapsamında gerçekleştirilen Dünya İklim Eylemi Zirvesi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai kentinde başladı. BM İklim Değişikliği COP28 üst düzey yöneticilerinden Razan Khalifa Al Mubarak, COP28’den COP30’a kadar iklim eyleminde doğanın rolünü pekiştirerek, 1.7 milyar dolarlık doğa koruma finansmanını açıkladı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin doğa-iklim projelerine 100 milyon dolarlık yeni finansman katkısında bulunacağını belirten Al Mubarak, Gana hükümetinin ‘Dirençli Gana’ planına ilk etapta 30 milyon dolarlık bir yatırım yapacaklarını açıkladı. Liderlerin, yerli halk ve yerel toplulukların geçim kaynaklarına ve kalkınma hedeflerine yatırım yapmanın kritik önemini vurgu yaptığı zirvede, Belem’deki COP30’a doğru entegre doğa-iklim eylemi için ortakları ve kaynakları harekete geçirecek bir BAE-Brezilya ‘COP-to-COP’ ortaklığı duyuruldu.

İklim krizine karşı ortaya konulan planların güçlendirilmesi ve somut adımlar atılarak hayata geçirilmesine ilişkin müzakerelerin yapıldığı BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı, BAE’nin ev sahipliğinde başladı. Bu yıl 28’incisi düzenlenen ve 12 Aralık’a kadar sürecek olan konferansın ana gündeminde, 2015 yılında Paris’te anlaşmaya varıldığı gibi küresel ısınmayı 1,5 derecede sabit tutma amacının canlandırılması ve hükümetlerin iklim eylemi vaatlerini daha kapsamlı hale getirecek bir anlaşmaya varılması yer alıyor.

Zirvede konuşan COP28’in BM İklim Değişikliği Üst Düzey Sorumlusu Razan Khalifa Al Mubarak, “Doğanın tam ve en bütüncül haliyle iklim eyleminin bir önkoşulu olarak tanınmasını, desteklenmesini ve finanse edilmesini sağlamak COP28 Başkanlığı için bir öncelik olmuştur. Devlet dışı aktörlerin desteği ve finansmanıyla birleşen bu olağanüstü siyasi liderlik, doğanın sadece bu görev için değil, gelecekteki tüm görevler için temel rolünün kanıtıdır” dedi.

Zirvede devlet başkanları, Paris Anlaşması ve kısa süre önce kabul edilen Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi’ni hayata geçirmek üzere doğa-iklim eylemine odaklanan ulusal ve bölgesel yatırım planlarını ve ortaklıklarını açıkladı:

– BM İklim Değişikliği COP28 üst düzey yöneticilerinden Razan Al Mubarak, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Gana’nın ‘Dirençli Gana’ planına 30 milyon dolarlık ilk yatırımla birlikte doğa-iklim projelerine 100 milyon dolarlık yeni finansman katkısında bulunacağını açıkladı. ‘Dirençli Gana’, Gana Devlet Başkanı Nana Akufo-Addo tarafından Kanada, Singapur, Amerika Birleşik Devletleri ve LEAF Koalisyonu gibi diğer özel sektör uyumlu girişimlerden gelen 80 milyon dolarlık ek destekle başlatıldı ve son olarak BAE’nin 30 milyon doları eklendi.

– Tonga Başbakanı Siaosi ‘Ofakivahafolau Sovaleni, 2030 yılına kadar ülkelerin sularının ve münhasır ekonomik bölgelerinin yüzde 30’unun korunmasını amaçlayan ve ay yüzeyinden daha büyük bir alanı temsil eden ‘Unlocking Blue Pacific Prosperity Plan’ için Bezos Earth Fund’dan Gelişmekte Olan Pasifik Küçük Ada Devletleri’ne (P-SIDS) 100 milyon ABD doları finansman sağlanacağını duyurdu.

– Aralarında Bloomberg Philanthropies, Builders Vision ve Oceankind’in de bulunduğu bir grup hayırsever, Okyanus Direnci İklim İttifakı (ORCA) kapsamında, hassas deniz alanlarının korunmasını, okyanus temelli azaltım çabalarını ve iklim etkileri üzerine araştırmaları hedefleyen 250 milyon dolarlık yeni finansmanı duyurdu.

– Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, doğrulanabilir karbon kredisi işlemleri yoluyla koruma ve yerel kalkınmanın özel finansmanını teşvik etmek amacıyla Papua Yeni Gine için 100 milyon ABD Doları, Kongo Demokratik Cumhuriyeti için 60 milyon ABD Doları ve Kongo Cumhuriyeti için 50 milyon ABD Doları olmak üzere 3 orman finansman paketi açıkladı.

– Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo ve Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre, Endonezya’nın öncü FOLU Net Sink 2030 planını desteklemek üzere 100 milyon dolarlık bir ortaklığı açıkladı.

– Asya Kalkınma Bankası, OPEC Fonu, Suudi Arabistan, AFD, Fransa ve Yeşil İklim Fonu bünyesindeki ASEAN Katalitik Yeşil Finansman Aracı ile birlikte, 2030 yılına kadar doğa odaklı iklim projelerine 2 milyar ABD doları daha ek özel finans sermayesi seferber etmek amacıyla kalkınma ortaklarından 1 milyar ABD doları seferber etmeyi taahhüt eden yeni bir girişim olan Doğa Finans Merkezi’ni duyurdu.

145 ülkenin 2030 yılına kadar orman kaybını ve arazi bozulmasını durdurmayı ve tersine çevirmeyi kabul ettiği COP26’nın Glasgow Liderler Deklarasyonu’nu pekiştiren bu doğa-iklim planları; 196 ülkenin 2030 yılına kadar toplam doğa kaybını durdurmak için ortak bir çerçeve üzerinde anlaştığı dönüm noktası niteliğindeki Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi de dahil olmak üzere önceki taahhütlerde ilerlemeyi teşvik ediyor. Uyum maliyetlerinde 104 milyar ABD doları tasarruf sağlayabilecek doğa kaybının ele alınması, 2030 yılına kadar ihtiyaç duyulan CO2 azaltım eyleminin yüzde 30’undan fazlasını sağlama potansiyeline sahip. Ayrıca, küresel GSYH’nin yaklaşık yüzde 50’si doğrudan veya dolaylı olarak doğaya ve diğer ekosistem hizmetlerine bağlı olduğundan, doğal ekosistemlerin korunması ve restorasyonu, yaklaşık 395 milyar daha fazla iş yaratma ve geçimleri doğrudan doğaya bağlı olan 1 milyar insanı koruma potansiyeli ile ekonomik refahı destekliyor.

Endüstri dünyasındaki gelişmeleri takip edin. Neleri size ulaştırmamızı istersiniz? Şimdi kayıt olun.

  E-Bülten'e kayıt olun
E-Posta:
 
Continue Reading

Genel

AB, Net-Sıfır Sanayi Yasası’ndaki tutumunu oyladı: Avrupa’da üretilen temiz teknolojiler artırılacak

Published

on

By

Dünya standartlarında bir rüzgar endüstrisine sahip olan Avrupa’nın, iklim ve enerji güvenliği hedeflerine ulaşabilmesi için 2030 yılına kadar her yıl yaklaşık 30 GW yeni rüzgar santrali kurması gerekiyor. Avrupa rüzgar tedarik zinciri ise, enflasyonist baskılar, rüzgarın genişleme hacimlerindeki belirsizlik ve zayıf ihale tasarımları ile mücadele ediyor. Tüm bunlar, AB’nin enerji güvenliği ve iklim hedeflerine ulaşmak için yeni üretim tesislerini planlama ve bunlara yatırım yapma kabiliyetini zayıflatıyor.

Temiz teknolojilerdeki üretimini güçlendirmek ve genişletmek için bu yılın başlarında Net Sıfır Sanayi Yasası’nı (NZIA) sunan Avrupa Parlamentosu, geçtiğimiz Salı günü Avrupa Komisyonu ve üye devletlerle Net-Sıfır Sanayi Yasası (NZIA) müzakerelerindeki tutumunu oyladı. Parlamento’nun pozisyonunu hazırlayan MEP Christian Ehler, Sanayi, Araştırma ve Enerji Komitesi’nde (ITRE) Avrupa’nın iklim ve enerji güvenliği hedeflerine ulaşması için güçlü bir Avrupa rüzgar endüstrisini destekleyen öneri sundu. Avrupa rüzgâr endüstrisi tüm Parlamento üyelerini ITRE görevlerini desteklemeye çağırdı.

Konuyla ilgili değerlendirme paylaşan WindEurope’un açıklamasında, Avrupa Parlamentosu’nun Avrupa’da üretilen temiz teknolojilerin artırılması için oy kullandığı belirtildi. Değerlendirmede görüşlerine yer verilen WindEurope Baş Politika Sorumlusu Pierre Tardieu, “AB, Yeşil Mutabakatı Avrupa’da üretilen rüzgarla gerçekleştirmek istiyor. Yarın Parlamento, Avrupa rüzgâr tedarik zincirini güçlendirerek tam da bunu yapacak somut tedbirleri kabul edebilir. Açık attırma tarifelerinin daha yüksek girdi maliyetlerini yansıtacak şekilde endekslenmesi, Avrupa pazarında adil rekabetin sağlanması ve ‘dibe doğru yarış’ ihalelerine karşı çıkılmasına yardımcı olacaktır. Bu doğru bir hareket tarzıdır. Bu bir güvenlik, istihdam ve özerklik meselesidir” ifadelerini kullandı.

İhalenin Avrupa tedarik zincirinin genişlemesini desteklemesi gerekiyor

ITRE tutumu, rüzgar enerjisi ihale tasarımında önemli değişiklikler içeriyor. İhaleler için açık ve zorunlu ön yeterlilik kriterleri belirleniyor. Bu, Avrupa’nın kritik enerji ve şebeke altyapısının siber saldırılar için kolay bir hedef olamayacağını garanti edecek siber güvenlik ve veri varlığına yönelik yeni kuralları içeriyor.

Geliştiriciler büyük offshore projeleri iptal etmek zorunda kaldı

WindEurope’un paylaştığı değerlendirmede, konuyla ilgili şu açıklamalar yer alıyor: “ITRE Komitesi bir enflasyon endeksleme mekanizması da önerdi. Yetersiz endeksleme şu anda büyük bir sorun. Rüzgar geliştiricileri bu yüzden büyük açık deniz rüzgar projelerini iptal etmek zorunda kaldı. Belirli bir fiyatla ihale kazanmışlardı; ancak daha sonra yüksek enflasyon türbinleri ve bileşenlerini çok daha pahalı hale getirerek rüzgar enerjisi projelerinin ekonomik uygulanabilirliğini riske attı. Rüzgar enerjisi ihalelerinin girdi maliyetlerini yansıtacak şekilde endekslenmesi bu mali açığın kapatılmasına yardımcı olacak ve projelerin devam edebilmesini sağlayacaktır. Bu tür bir endeksleme mekanizması, tüm tedarikçi sözleşmelerinin imzalanması için gereken süre boyunca geçerli olacaktır.”

Müzakereler 2024 yılının ilk çeyreğinde gerçekleşecek

Nihai müzakerelerde kabul edilen tedbirlerin tedarik zinciri esnekliğine, teknolojiye ve amaca uygun olmasının kritik önem taşıdığına vurgu yapılan değerlendirmede, şu ifadeler kullanıldı: “ITRE Komitesi ayrıca üye devletlerin ihalelerinde negatif ihale vermeyi bırakmalarını istemektedir. Bu, rüzgar santrali geliştiricilerinin bir rüzgar santrali inşa etme hakkı için hükümetlere ödeme yapmak zorunda olduğu durumdur. Bazı hükümetler, hızlı para kazanmanın bir yolu olarak ihalelerine negatif ihale uygulamasını getirdi; ancak negatif ihale sadece AB’nin enerji dönüşümünü daha pahalı hale getirir. Geliştiriciler için tedarik zincirine ya da elektrik tüketicilerine yansıtılması gereken ek maliyetler yaratır ve negatif ihale turlarında ödenen para, şirketlerin diğer rüzgar enerjisi projelerine yatıramayacağı paradır. Konsey’in şimdi Net Sıfır Sanayi Yasası’na ilişkin müzakere yetkisini de tamamlaması gerekiyor. Üçlü görüşmeler, yani Avrupa Parlamentosu ve üye devletler arasında Avrupa Komisyonu’nun desteğiyle nihai bir anlaşma üzerinde yapılacak müzakereler, 2024 yılının ilk çeyreğinde gerçekleşecek. Nihai müzakerelerde, kabul edilen tedbirlerin ince ayarlarının yapılması ve tedarik zinciri esnekliği yaklaşımının teknolojiye özgü ve amaca uygun olması kritik önem taşıyacaktır.”

Endüstri dünyasındaki gelişmeleri takip edin. Neleri size ulaştırmamızı istersiniz? Şimdi kayıt olun.

  E-Bülten'e kayıt olun
E-Posta:
 
Continue Reading

Trendler

Copyright © 2011-2018 Moneta Tanıtım Organizasyon Reklamcılık Yayıncılık Tic. Ltd. Şti. - Canan Business Küçükbakkalköy Mah. Kocasinan Cad. Selvili Sokak No:4 Kat:12 Daire:78 Ataşehir İstanbul - T:0850 885 05 01 - info@monetatanitim.com