Connect with us

Rüzgar Santralleri

Borusan EnBW Enerji, Türkiye’nin rüzgarına yön veriyor

Yayın tarihi:

-

Kıyıköy RES’in kapasite artışı ve Saros RES’in büyük bir kısmının devreye alınmasıyla son iki yılda kapasitesini %40 artıran Borusan EnBW Enerji, rüzgarda 661 MW’lık kurulu güce ulaştı. Rüzgar enerjisi kapasitesinde lider konumda yer alan firma, Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği’nin verilerine göre Türkiye’nin toplam kurulu rüzgar gücünün %6,14’ünü tek başına oluşturuyor. Mevcut kapasitelerini destekleme ve geliştirme çalışmalarına devam eden Borusan EnBW Enerji, RES-GES olarak Türkiye’nin en büyük hibrit tesis yatırımının da eşiğinde. Yenilenebilir enerjide yaklaşık 720 megavatlık kurulu gücü bulunan firma, 2021 yılında 2 TWh’in üzerine yeşil enerji üretti, 1,3 milyon ton karbon salımını önledi.

Türkiye’de yenilenebilir enerjinin öncüleri arasında yer alan Borusan EnBW Enerji’nin faaliyetleri ve hedefleri hakkında röportaj gerçekleştirdiğimiz Borusan EnBW Enerji Genel Müdürü Enis Amasyalı, ayrıntıları dergimizle paylaşıyor. Yenilenebilir enerjinin geleceği, uluslararası kuruluşların yürüttüğü çalışmalar ve Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması kararını dergimize değerlendiren Amasyalı, sektörde yaşanan temel sorunları da aktarıyor.

Rüzgar enerjisinde Türkiye’nin en büyük kurulu gücüne sahip Borusan EnBW Enerji’yi tanıyabilir miyiz?

Borusan EnBW Enerji olarak tamamı yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu gücü ve portföyü ile Türkiye’nin ve dünyanın sürdürülebilirliğine doğrudan katkı sağlayan, rüzgâr enerjisi alanında lider elektrik üretim şirketiyiz.

İlk yatırımımızı 2009 yılında Bandırma Rüzgar Enerji Santrali ile gerçekleştirdik. Ardından Tekirdağ, Çanakkale, Mersin, Bursa, İzmir, Gaziantep ve Kırklareli’nde rüzgâr enerjisi yatırımlarımıza devam ettik. Bunlarla beraber Erzurum’da Yedigöl Aksu Hidroelektrik santralimiz ve Mersin’de Dayıcık ve Pamuklu Güneş Enerji santrallerimiz de bulunuyor.

2017 yılında işletme halindeki Kıyıköy RES tesisini portföyümüze eklemiştik. Geçen yıl ise Kıyıköy RES tesisimizin kapasite artışı ve Saros RES’in devreye alınmasına yönelik çalışmalarımıza hız verdik. Kıyıköy RES tesisimiz kapasite artışıyla 100 MW’lık kurulu güç ile Şubat 2021’de tam kapasite üretime geçti. Saros RES tesisimizin de çok büyük bir kısmını devreye aldık.

Yaklaşık 720 megavatlık toplam kurulu gücümüz var. Bu kurulu gücün 661 MW’ı rüzgar, 50,3 MW’ı hidroelektrik ve 8,8 MW’ı güneş santrallerimiz oluşturuyor.

Yenilenebilir enerjide 720 MW’lık kurulu güce sahip Borusan EnBW Enerji’yi farklı kılan özellikler nelerdir?

Şirketimizde Borusan Grubu ile Almanya’nın üçüncü büyük firması EnBW’nin yüzde 50’şer hissesi var. İlk rüzgar santralimizi 2009 yılında devreye aldık. Daha o yıllarda tamamen yenilenebilir enerji yatırımları üzerinden hareket etme kararı aldık. Hızlı bir şekilde rüzgâr enerjisinde büyüdük ve ardından portföyümüz hidroelektriği ve güneşi ekledik. 930 MW’ı aşan toplam portföyümüz ile Türkiye’nin önemli bir yenilenebilir enerji firmasıyız. Rüzgar enerjisi kapasitesi açısından Türkiye’de lideriz. Bir RES sahamızın geliştirme çalışmaları devam ediyor. RES-GES olarak Türkiye’nin en büyük hibrit tesis yatırımımın da eşiğindeyiz, bugünlerde mühendislik ve izin süreçlerini yürütüyoruz.

%100 yenilenebilir portföyümüzle, rüzgar enerjisinde liderliğimizle, tesis işletme ve kurum içi bakım hizmetlerimizle yarattığımız verimlilik ve yüksek emre amadelikle; yeni iş modellerimizle, tüm paydaşlarımızla kurduğumuz yapıcı etkileşimle, gün geçtikçe gelişen karbon satışı dahil satış ve ticaret faaliyetlerimizle, sadece etkimizi azaltan değil doğaya katma değer sağlayan ve ekosistemin restorasyonunu amaçlayan biyoçeşitlilik projelerimizle sektörde öncü konumdayız.

Firma olarak 2021 yılını nasıl geçirdiğinizi aktarır mısınız?

2021 yılının ilk yarısı portföyümüzdeki en büyük iki tesisimiz olan Kıyıköy RES Kapasite Artışı’nın ve Saros RES’in devreye alınması çalışmaları gündemimizin en üst sırasındaydı. Son iki yılda yaptığımız bu yatırımlar ile kurulu gücümüzü %40 artırdık, 2021 yılında 2 TWh’in üzerine yeşil elektrik ürettik. 1,3 milyon ton karbon salımını önledik. Biz de müşterilerimize bu dönemde 417.000 MWh hacminde I-REC sertifikası 665.000 CO2 ton hacminde de Gold Standard karbon sertifikası sağladık.

Kurduğumuz dijital altyapı sayesinde zorlu COVID-19 günlerinde sağlığımızdan ve üretimimizden ödün vermedik. Dijitalleşme çalışmalarımıza 2021’de de hızla devam ettik, henüz dijitalleştirmediğimiz birçok süreci sayısal ortama taşıdık.

2021 yılında “Enerjimiz Hiç Bitmesin” diyerek çalıştık. 2021 yılı aynı zamanda gelecek için şirketimizi hem yönettiği yeni iş modelleri hem de şirket kültürü açısından dönüştürmeyi amaçladığımız “Enerjik İzler” inisiyatifimizi başlattığımız önemli bir yıl oldu. Enerji sektörünün mega trendlerinin yarattığı atmosfer, Enerjik İzler kapsamında oluşturduğumuz çevik ekiplere yön veriyor. 2022 yılında da bu alanda ilk somut çıktıları elde etmeyi planlıyoruz.

Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı onaylayarak enerjide yeni bir döneme geçti. Bu süreç Borusan EnBW Enerji olarak sizleri ve yenilenebilir enerji sektörünü nasıl etkileyecek?

Küresel ısınmaya neden olan gazlarının 4’te 3’ünün de enerji sektörü kaynaklı olduğunu biliyoruz. Kömür kullanımının kademeli azaltılması, karbon emisyonlarının fiyatlandırılması, emisyon ticaret sistemleri, sınırda karbon uygulamaları, sıkı araç emisyon standartları, temiz elektrifikasyon, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması iklim değişikliğiyle mücadelede büyük önem taşıyor. Glasgow’da düzenlenen COP 26’da fosil yakıtlar özellikle kömürden çıkış konusu ilk kez ciddi bir şekilde ele alındı. Her ne kadar, zirve sonucunda yapılan Glasgow İklim Paktı’nda kömürden çıkışın yerine aşamalı olarak kömürün azaltılması hayal kırıklığı yaratsa da kömür kullanımını azaltılmasını hedefleyen tarihteki ilk anlaşma olması açısından bu Pakt, yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Orman ve arazi kullanımı ve sıfır emisyonlu araç ve ticari araçlara ilişkin deklarasyonlar da önemli taahhütler içeriyor. Ayrıca, iklim değişikliği ile mücadelede adil geçişin sağlanmasına yönelik gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliği adaptasyonu için verilecek finansmanının 2025 yılına kadar 2 katına çıkarılacak olması da sevindirici bir gelişme. Zirvede, karbondioksit dışında en önemli sera gazlarından biri olan metan gazı da ele alındı. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması için yeni teşvik ve düzenlemeler de yine ön plandaydı.

Ülkemiz açısından değerlendirdiğimizde, Paris İklim Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda oy birliğiyle kabul edilmesi, Anlaşma’nın yürürlüğe girmesi ve net 0 hedefi olarak 2053 tarihinin belirlenmesi oldukça önemli gelişmelerdir. Bu vizyona hizmet edecek uygulamalarda da yenilenebilir enerjinin kilit önemde olacağına inanıyorum.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 2021 Yenilenebilir Enerji Raporu’na göre, yenilenebilir kapasitedeki büyümenin önümüzdeki beş yıl içinde hızlanması ve 2026 yılına kadar küresel enerji kapasitesindeki artışın neredeyse %95’ini oluşturması bekleniyor. 2050 yılına kadar net 0 emisyon elde etmek için yıllık ortalama güneş ve rüzgar ilave kapasitelerinin mevcut tahminlerinin neredeyse iki katına çıkması gerekiyor. Buna rağmen, bu büyüme IEA 2050 Net 0 senaryosuna ulaşmak için halen yetersiz.

Türkiye’yi yakın vadede etkileyecek bir diğer önemli konu da Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı’nın bir parçası olarak yürürlüğe girmesi beklenen Sınırda Karbon Düzenlemeleri Mekanizmaları (SKDM) olacaktır. SKDM finansal yükümlülükleri 2025 yılında devreye girdiği zaman en büyük ticari ortağımız olan AB ile olan ticaretimizde önemli bir etkiye sahip olacaktır. Avrupa’ya ihracat yapan üreticilerimizin ivedilikle tüm önlemleri devreye alarak karbon ayak izlerini azaltmaları ve yeşil dönüşümlerini tamamlamaları gerekmektedir. Türkiye’nin SKDM ile uyum kapsamında Karbon Piyasası’nı hızla devreye alması ve AB ETS ile yeknesak hale getirmesinin çok faydalı olacağına inanıyoruz. Dolayısıyla enerji sektöründe yenilenebilir enerjiye geçiş sağlanırken diğer yandan da sanayinin yeşil dönüşümünün hızla sağlanması elzemdir.

Gelecek dönem hedef ve beklentileriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?

Portföyümüzde bulunan rüzgar enerjisi projelerinin ve mevcut rüzgar tesisimize yardımcı kaynak olarak güneş tesisi yatırımını içeren hibrit tesisimizin geliştirme faaliyetlerimize devam ediyoruz. Aynı zamanda depolama tesisleri, yeşil enerji tedarik anlaşmaları gibi yeni alanlarda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Önümüzdeki dönemde gerekli şartların sağlanmasıyla birlikte, tesislerimizde yenilenme yatırımları da gündeme gelecek.

Geliştirme aşamasında olan yeni yatırımlarımız ve takip ettiğimiz yatırım fırsatları ile birlikte sektördeki öncü firmalar arasında yer almaya devam edeceğiz. RES-GES hibrit tesisimiz, mevcut Balabanlı RES tesisimizin kapasite artışı ve Pelit RES projelerimiz ile geliştirme çalışmalarımızı devam ettiriyor, yeni ihale süreçlerini yakinen takip ediyoruz. Buna ek olarak, Borusan Grup şirketlerimizden Borusan Otomotiv ile doğa dostu bir iş birliğine imza attık. Yapılan iş birliğiyle Borusan Otomotiv’den elektrikli BMW araç satın alan müşteriler avantajlı fiyatlarla Borusan EnBW Enerji’nin sürdürülebilir enerji kaynaklarından elde ettiği I-REC (Uluslararası Yenilenebilir Enerji) sertifikasına sahip olacaklar. Böylece, otomobil şarjında ve evsel tüketimde kullandıkları elektrik enerjisini yenilenebilir kaynaklı olarak belgelendirebilecekler.

Son olarak, geçtiğimiz dönemde dijitalleşmenin ne kadar önemli olduğunu hepimiz gördük. Biz de bir yandan dijitalizasyon ile mevcut süreçlerimizi sayısallaştırarak online platformlar aracılığıyla iyileştirirken, müşterilerimizin kendi sürdürülebilirlik stratejilerine yönelik sunduğumuz hizmetler ile bu yöndeki çalışmalarımıza ağırlık veriyoruz.

Türkiye’nin rüzgâr enerjisi gücünün 10 Gigawatt’ı aşması hakkında ne düşünüyorsunuz? Borusan EnBW olarak bu güç içerisindeki payınız nedir?

Türkiye’nin rüzgar kurulu gücü 10 GW’ı aşmış durumda. Son 10 – 12 yılda rüzgar enerji kapasitesinin bu noktaya ulaşmasında ciddi bir başarı hikayesi bulunuyor.

Uluslararası Enerji Ajansı – 2021 Yenilenebilir Enerji Raporu’na Türkiye’nin yenilenebilir enerji kapasitesinin 2026 yılının sonuna kadar 26 GW ile %53 büyümesi bekleniyor. Bu büyümede rüzgar ve güneş enerjisi %80 oranında başat aktör olacak. Bu büyümenin yüzde 48’inin güneş, yüzde 30’unun ise rüzgâr enerjisinden sağlanacağı öngörülüyor.

Diğer yandan Türkiye’nin Paris Anlaşması kapsamında ulusal katkı beyanında 2030’a kadar rüzgâr ve güneşte 26 GW kapasite oluşturmayı taahhüt etmişti. Ülkemizin rüzgâr kapasitesi günümüz türbin teknolojileri 100 GW’ın oldukça üstündedir. Dünya Bankası ile birlikte yapılan deniz-üstü rüzgar enerji potansiyel çalışması bile 13 GW sabit, 52 GW yüzer olmak üzere 75 GW’lık bir kapasiteyi işaret etmektedir. Diğer yandan karasal rüzgâr enerjisi potansiyelimizin çok ciddi bir kısmına da dokunulmamış durumdadır.

Yenilenebilir enerjinin geldiği nokta ve geleceği hakkında genel bir değerlendirme yapar mısınız?

Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili olarak 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşmak için şu anda tanıtım veya prototip aşamasında olan yepyeni teknolojilerin (batarya, hidrojen, karbon yakalama ve farklı depolama teknolojileri gibi) zamanında pazara sunulabilmesi için büyük yenilikçi çabalar gerekiyor. Batarya ile enerji depolama, son tüketiciler de dahil olmak üzere tüm enerji sistemine sağladığı faydalar dikkate alındığında, önümüzdeki yıllarda enerji dönüşümünün merkezinde olacağını söyleyebiliriz. Küresel ölçekte elektrikli araçların kullanımının yaygınlaşması, Nesnelerin İnterneti (IoT) ve elektrifikasyon alanlarında yaşanan gelişmeler enerji depolama konusunu ve elektrifikasyon için kullanılan elektriğin üretildiği kaynağı yeniden ön plana çıkaracaktır. Öte yandan hibrit tesisler de rüzgar enerjisinin daha kararlı bir elektrik üretim kaynağı olabilmesi için önemli bir avantaj sağlıyor. Ülkemizde de bu yönde mevzuatta yapılan düzenlemeler sektör açısından oldukça değerli.

Sektörde yaşanan temel problemler neler? Sektörün daha büyümesi için ne gibi adımlar atılmalı?

Son günlerde küresel olarak sektörün en önemli gündem başlıklarını talep artışı, enerji emtialarında yaşanan arz sıkıntıları ve emtia fiyatlarındaki değişkenlik oluşturuyor. COVID-19 pandemi sürecinde normalleşme ve talebin toparlanmasını takiben, doğalgaz ve kömür fiyatlarındaki artış, hidrolojik kuraklık, rüzgar kuraklığı ve makroekonomik ve uluslararası politik gelişmeler spot piyasadaki elektrik fiyatlarını yükseltti. Temiz enerjiye dayalı elektrifikasyon ve yenilenebilir enerjideki yatırımların artışına rağmen 2021 yılında petrol, doğalgaz ve kömüre bir geri dönüş süreci de yaşandı.

Fiyatlardaki artışa ek olarak, fosil yakıtlara doğru oluşan bu yeniden yönelim, son dönemde yıllık karbon salımları açısından tarihin en büyük ikinci zirvesinin yaşanmasına neden oldu. Bu nedenle, sektörün diğer önemli bir gündem maddesini de sürdürülebilirlik oluşturuyor. Yeşil dönüşüm hızlandırılmasının önemi ve aciliyeti, arz güvenliğinin gündemin en üst sıralarına taşındığı şu günlerde daha da iyi anlaşılıyor.

Tüm enerji yatırımlarında olduğu gibi yeşil enerji yatırımlarında da öngörülebilirlik ve sürdürülebilirlik çerçevesinde düzenlenecek ihale ve yarışma mekanizmaları, öztüketime dönük lisanssız yatırımların ortamının daha da iyileştirilmesi idari izin süreçlerin yeknesak hale getirilmesi ve koordinasyonunun sağlanması, orta ve uzun vadeli ihale takvimlerinin önceden yatırımcıyla paylaşılması, uzun dönemli yeşil enerji tedarik anlaşmaları için mevzuat altyapısının oluşturulması, cazip finansman koşulları sağlanması ve bağlantı kapasitesinin artırılması sektörün en önemli beklentilerindendir.

Enis Amasyalı kimdir?

1 Ocak 2021 itibarıyla Borusan EnBW Enerji’nin Genel Müdürü olarak görev alıyorum. 2011 yılından bu yana Borusan EnBW Enerji Yatırımlar Genel Müdür Yardımcılığı görevini üstleniyordum. Bu süreçte 12 yenilenebilir enerji tesisinin yatırım sürecini yönettim. Ayrıca, uluslararası uygulamalar ile uyumlu proje yönetim sisteminin ve mühendislik uzmanlık süreçlerinin devreye alınmasına, matris organizasyon sistemine geçişe ve şirketin hafızasını oluşturan Bilgi Birikimi Yönetimi Sistemi’nin devreye alınmasında rol aldım.

Türkiye'nin alanında en özel yayınlara sahip medya grubu MONETA'nın sektörel dergi ve portallarının yönetimine katkıda bulunmaktayım. MONETA bünyesinde yeni nesil yayıncılık anlayışıyla içerik yönetimini geliştirmeye devam ediyoruz.

Genel

ENERCON ve Enerjisa Üretim, YEKA-2’nin ikinci aşaması için türbin anlaşması imzaladı

Yayın tarihi:

-

Yazar

Enercon ve Enerjisa Üretim, WindEurope Bilbao etkinliğinde YEKA-2 projeleri kapsamında 250 MW’lık türbin sevkiyat sözleşmesi imzaladı. 750 MW’lık türbin teslimat anlaşmalarının başarılı bir şekilde yerine getirilmesinin ardından imzalanan anlaşma ile 1.000 MW’lık projenin tamamlanması için önemli bir adım atıldı. 250 MW kapasite için imzalanan anlaşma kapsamında, 60 adet Enercon E-138 EP3 E2 Rüzgar Türbini teslim edilecek.

Türkiye rüzgar enerjisi sektörünün önde gelen şirketlerinden ENERCON ve Enerjisa Üretim, İspanya’nın Bilbao kentinde düzenlenen WindEurope etkinliğinde Türkiye Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Çetin Ali Dönmez’in de katılımıyla gerçekleştirilen imza töreninde, YEKA-2 projesi kapsamında iş birliklerine devam ettiklerini duyurdu. 20 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirilen imza töreninde; ENERCON CEO’su Udo Bauer, ENERCON CCO’su Uli Schulze Südhoff, ENERCON Bölge Başkanı Arif Günyar, Enerjisa Üretim Rüzgâr Santralleri Yatırımlar Genel Müdür Yardımcısı Ezgi Deniz Katmer, Enerjisa Üretim Satın Alma Genel Müdür Yardımcısı Aziz Ünal ve Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Başkanı İbrahim Erden de yer aldı.

Türkiye rüzgar enerjisi sektörünün öncü firmaları olarak, yaptıkları iş birliği ile Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedeflerine önemli katkılarda bulunan Enercon ve Enerjisa Üretim, bu katkıyı sürdürmeye devam ediyor. 2022’nin Ekim ayında gerçekleştirdikleri stratejik bir anlaşma ile YEKA-2 Projesi’nde toplam 1000 MW’lık bir kapasite için çerçeve anlaşması imzalayan şirketlerin bu projesi, Türkiye rüzgar enerjisi endüstrisinin sürdürülebilir geleceği için önemli bir adımı temsil ediyor. İlk fazda başarıyla tamamlanan 750 MW’lık türbin sevkiyat anlaşmalarının ardından, bugün geriye kalan 250 MW’lık kapasite için 60 adet Enercon E-138 EP3 E2 rüzgar türbini içeren sevkiyat anlaşması ile projenin tamamlanmasına bir adım daha yaklaşılarak, toplam 1000 MW’lık kapasite için türbin üretimine yeşil ışık yakılmış oluyor. Bu gelişme, YEKA 2 Projesi’nin başarılı bir şekilde ilerlediğini gösterirken, Türkiye temiz enerji hedeflerine ulaşma yolunda sağlam adımlarla ilerliyor.

Törende konuşan ENERCON CCO’su Uli Schulze Südhoff, şunları söylüyor: “Türkiye, rüzgar türbinlerinin üretimi, satışı, kurulumu ve servisi açısından ENERCON için odak pazar olmaya devam ediyor. Büyük perspektifler sunuyor ve yetkili makamlar tarafından muazzam bir destek alıyoruz. Ülkenin yenilenebilir enerjinin ve özellikle de kara rüzgârının yaygınlaştırılması konusunda net bir kararlılığı var. Türkiye’deki sahalarda son derece güvenilir olduğu kanıtlanmış, sınıfının en iyisi rüzgar türbini teknolojisini sağlayarak müşterimiz Enerjisa Üretim ile birlikte Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanındaki hedeflerini desteklemekten memnuniyet duyuyoruz. Enerjisa Üretim’e güvenleri için teşekkür ediyor ve verimli iş birliğimizi sürdürmeyi dört gözle bekliyoruz.”

ENERCON Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika Bölge Başkanı Arif Günyar, yapılan anlaşma ve projenin önemine dair şu açıklamalarda bulunuyor: “ENERCON olarak, partnerimiz Enerjisa Üretim ile 2022 yılında Avrupa’da tek kalemde imzalanan en büyük 1000 MW ilk çerçeve anlaşmasını gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz. YEKA II ihalesinin getirdiği derin yerlilik kapsamlarına uygun olarak, yerli aksam ile gerçekleşecek olan projelerimiz, mevcut yerli üretim ve sanayinin devam etmesi ve derinleştirilmesi açısından önemli bir mihenk taşı olmuştur.”

Enerjisa Üretim Rüzgâr Santralleri Yatırımlar Genel Müdür Yardımcısı Ezgi Deniz Katmer, “1.000 MW YEKA 2 Projesi, Türkiye’nin yenilenebilir enerji sektörüne tarihi bir yatırımdır. ENERCON iş birliğiyle önümüzdeki dönemde Türkiye’de kurulacak her üç rüzgar türbininden biri Enerjisa Üretim imzasını taşıyacak ve Türkiye’nin yenilenebilir enerji yatırımlarına yön verecek” diyor.

İlk YEKA projesi Akköy RES’in devreye alınması

İlk faz için rüzgar türbinlerinin üretimi devam ederken ENERCON, Aydın’ın Didim ilçesindeki 25,2 MW kapasiteli 6 adet E-138 EP3 E2 türbininden oluşan ilk YEKA projesi Akköy Rüzgar Santrali’ni 2023 yılı sonunda devreye alarak YEKA 2 yolculuğuna başarılı bir başlangıç yapıyor. ENERCON Bölge Başkanı Arif Günyar, şunları ekliyor: “Projelerin başarılı ve güvenli bir şekilde gerçekleştirilmesine katkıda bulunan tüm ekiplerimize, tedarikçilerimize ve alt yüklenicilerimize minnettarız. Enerjisa Üretim ile birlikte ENERCON ekipleri de projelerin başarıyla hayata geçirilmesi için yoğun çaba ve hazırlıklarını sürdürüyor.”

Devamını oku

Bilgi Kaynakları

Rüzgar enerji santrali ve maden ruhsat sahalarının çakışması üzerine bir değerlendirme

Yayın tarihi:

-

Bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için öz kaynaklarını etkili ve verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir. Ülkemiz sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla tarımı, turizmi, sanayisi hatta her şeyden öte genç ve dinamik nüfusuyla varlığını ve devamlılığını daha da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

Son yıllarda özellikle enerji bağımsızlığının öneminin artması, ulusal mevzuat ve uluslararası anlaşmaların da etkisiyle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi artış göstermektedir. Çevrenin korunması, istihdam yaratması ve arz güvenliği sağlaması gibi konularda, yenilenebilir enerjinin ne kadar önemli olduğu bilinmektedir.

Ülkemiz enerji kaynakları çeşitliliği gibi maden çeşitliliğine de sahiptir. Demir, bakır, krom, bor ve sayabileceğimiz birçok maden çeşidi topraklarımız altında yer almaktadır. Enerji yatırımları gibi maden yatırım süreçleri de yatırımcılar için uzun ve yorucudur.

Bir tarafta maden arama teknolojisinin gelişmesi ve yeni rezervlerin keşfi, bir tarafta rüzgârın verimli olduğu alanların tespit edilmesi ve teknolojisinin gelişmesi ile rüzgâr enerjisi yatırımlarının artması sonucu iki yatırım alanında birtakım uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Bu uyuşmazlıkların en başında, maden ruhsat sahaları ile RES sahalarının çakışması yer almaktadır.

Anayasa’mızın “Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168. maddesinde; “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmü yer almaktadır.

Maden Kanunu’nun “Madencilik faaliyetlerinde izinler” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar göz önüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir.” Hükmü ve 16. fıkrasında; “Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup ve II. Grup (a) bendi madenler, mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir. Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre gibi isler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir. Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Bakanlık tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir. Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Bakanlık tarafından karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel teşkil etmez.” hükümlerine yer verilmiştir.

Maden ve enerji sahalarının çakışması sonucu Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) yapılan başvurularda, MAPEG tarafından inceleme yapılmaktadır. Bu incelemede; 7. madde kapsamında alınmış bir izin (ÇED, GSM ve Mülkiyet izinleri) bulunup bulunmadığı, üretim ve üretime yönelik herhangi bir madencilik faaliyeti olup olmadığı, saha için uygun bulunan işletme izin alanı ve RES alanı ile çakışmayan ruhsat alanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerine RES projesinin olumsuz etkileyecek bir durumu olup olmadığı, çakışmalı alanda ruhsat sahibi tarafından madencilik faaliyetlerine yönelik herhangi bir yatırım yapılıp yapılmadığı, tesis, ENH, yol vb. herhangi madenciliğe yönelik bir çalışma olup olmadığı tespit edilir. RES proje alanı ile çakışmalı konumda bulunan ruhsat açısından sakınca bulunmadığının, kaynak kaybının yaşanmayacağının ve her iki faaliyetin bir arada yürütülebileceğinin tespit edilmesi sonucu projesinin yapılmasında MAPEG tarafından herhangi bir sakınca olmadığına karar verilir ve söz konusu alan “RES Özel İzin Alanı” olarak kayıtlara geçer.

Maden firmaları bu durum üzerine kazanılmış haklarının engellendiği, kaynak kaybının yaşanacağı iddiaları ile MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli idare mahkemesinde dava açabilmektedir. Hatta maden firmaları, rüzgâr enerji santrali için verilen üretim lisansının ve ÇED kararının iptali istemli dava açtığı dahi bilinmektedir. Bu noktada sorgulanması gereken, davacı sıfatı bulunan maden firmalarının gerçekten kazanılmış hakkının olup olmadığı ve bu doğrultuda MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli veya ÇED kararının iptali istemli dava açmada hukuki menfaati bulunup bulunmadığıdır.

Maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli bir davada, idare mahkemesince davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Temyiz incelemesi sonucu Danıştay 8. Dairesi’nin kararında; davacı maden firmasının daha önceden alınan ÇED Gerekli Değildir kararının açılan dava sonucu iptal edildiği, arkasından ÇED sürecinin başlatılarak ÇED raporu hazırlandığı ve ÇED Olumlu kararı verildiği, ancak yine ÇED Olumlu kararının iptali istemli açılan davada idare mahkemesince davanın kabul edilerek dava konusu ÇED kararının iptal edildiği ve temyiz incelemesi sonucu da idare mahkemesinin kararının onandığını belirtmiştir. Danıştay 8. Dairesi bunu dayanak alarak, maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli davada yerel mahkemenin verdiği davanın kabulü ve dava konusu işlemin iptali yönünde verdiği kararı; bölgenin maden işletilmesine uygun olmadığı, koruma alanı ilan edildiği anlaşıldığından davaya konu maden işletme ruhsatının da iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna yönelik karar vermiştir.

Yargılamalarda kazanılmış haklarının korunması iddiası karşısında, maden şirketlerinin maden işletme izni, bu izni alabilmesi için geçerli olan ÇED ve/veya diğer izinlerin alınıp alınmadığı ve hukuken güncel ve meşru olup olmadıkları tespit edilmelidir. Ancak ruhsat sahasıyla çakışan alandaki RES projelerinin de, tüm onay sürecinin tamamlanarak MAPEG tarafından yapılan inceleme sonucu uygun bulunması da bir o kadar değerlidir.

ÇED kararı hem RES yatırımları hem de maden yatırımları için en önemli kararlardan biridir. ÇED kararının bir şekilde iptal edilmesi sonucu yapılacak olan yatırım sekteye uğrayabilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz Danıştay kararında belirtildiği gibi güncel, meşru, hukuken korunan bir ÇED kararı olmadığı sürece yatırım gerçekleştirilememektedir. Maden firmalarının açtığı sahaların çakışması sonucu verilen “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli davalarda ya da ÇED davalarında, mahkemelerin öncelikle maden firmasının maden işletme iznin bulunup bulunmadığı, söz konusu maden yatırımının mevzuat anlamında yapılabilirliğinin (ÇED, Orman İzni vb. olup olmadığı) incelemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu önemli husus ile birlikte RES yatırımların arttığı bu dönemde, rüzgâr enerjisi santral sahaları belirlenirken daha dikkatli olup yatırım davranılıp sahanın tüm ayrıntıları dikkate alınarak koordinatların belirlenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; ülkemiz, enerji kaynaklarını da yer altı kaynaklarını da verimli, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde kullanmalıdır. Maden ve enerji alanlarının çakışması gibi karmaşık durumlarda, mevzuata uygun şekilde yapılacak incelemelerin ve kararların önemli olduğu açıktır. Özellikle, her iki sektörün de uzun vadeli planlamalarının ve yatırımlarının çatışmasını önlemek için titizlikle hareket etmek gerekmektedir. Bu bağlamda, mevzuata uygun şekilde yapılan değerlendirmeler sonucunda verilen kararların, her iki sektörün de hukuki çıkarlarını koruyarak adil ve dengeli bir şekilde sonuçlanması ülkemizin yatırım güvenliği adına büyük önem taşımaktadır.

Devamını oku

Rüzgar Türbini İmalatçıları

Ahşap kule, daha yeşil rüzgar türbinleri için fırsat sunuyor

Yayın tarihi:

-

Yazar

Büyük ölçekli uygulamalar için doğanın karbon elyafı olan lamine ahşaptan yapılmış zorlu tasarımlar geliştiren İsveçli ahşap teknolojisi şirketi Modvion, rüzgar türbinlerini daha da yeşil hale getirebilecek ahşap bir tasarım sunuyor. Modülleri ve ahşabı bir araya getirmenin devrim niteliğinde bir yolunu sunan Modvion, patentli çözümüyle rüzgar türbinleri için ahşaptan kule sunuyor. Geçmişin yel değirmenlerinden esinlenilen bu tasarımla Modvion, ahşaptan inşa ettiği kule ile türbinin karbon ayak izini %90’dan fazla azaltıyor.

Firmanın İcra Kurulu Başkanı Otto Lundman, “Dünya bir iklim kriziyle karşı karşıya ve enerji kaynaklarını değiştirmemiz gerekiyor. Rüzgar enerjisi sahip olduğumuz en verimli ve cazip enerji kaynaklarından biri. Biz bu değeri daha da artırıyoruz” diyor.

Kanatlar ve makineler endüstri standardı ekipmanlar olsa da, bu yaklaşım Avrupa’nın en büyük enerji şirketlerinden bazılarının ilgisini çekiyor. Vestas Wind Systems A/S daha küçük bir tanıtım modelini gördükten sonra, firmanın %15’ini satın alıyor, İtalyan Enel Green Power SpA bir iş birliği anlaşmasına varıyor. İsveçli Vattenfall AB firmasının ortağı olduğu Almanya’nın RWE AG firması da Mart ayında Modvion’un ahşap kulelerini gelecekteki projelerinde kullanmak üzere bir sözleşme imzalıyor.

Konuyla ilgili Vestas Ventures İcra Kurulu Başkanı Todd O’Neill, “Müşterilerimizin birçoğu, Modvion’un yolculuğunun nasıl bir parçası olabileceklerini öğrenmek için proaktif bir şekilde sorular soruyor. İş birliğimizin artmasını bekliyoruz” açıklamasında bulunuyor.

Ahşap kulenin avantajları

Modvion, rüzgar türbinlerinde ahşap kulenin avantajlarını şu şekilde açıklıyor: “Yüksek rüzgar türbini kuleleri inşa etmenin en büyük zorluğu lojistiktir. Bu kadar devasa yapıları nasıl yerine yerleştirirsiniz? Kuleler uzadıkça lojistik zorluk da artar. Patentli çözümümüz, sıradan yollarda sıradan kamyonlarla taşımayı mümkün kılar. Bizim için köprüler, tüneller ve dolambaçlı yollar sorun değil. Lamine ahşabın çeliğe kıyasla üç büyük avantajı vardır: Ahşabın daha hafif bir yapıya olanak tanıyan daha yüksek bir özgül gücü vardır. Yüksek çelik kulelerin kendi ağırlıklarını taşıyabilmeleri için ekstra kuvvete ihtiyaçları vardır; ahşap kulelerin ise buna ihtiyacı yoktur. Son olarak, modüler ahşap kulelerimiz tutkalla birleştirilirken, modüler çelik kuleler düzenli kontrol gerektiren çok sayıda cıvata gerektirir.”

Devamını oku

Trendler