Sektörümüzün büyümesi ile birlikte yıllar içinde sektöre taşeron olarak hizmet sağlayan firmaların sayısı artış göstermiş ve dolayısıyla bu firmalarda beyaz gömlek veya mavi gömlek çalışanların sayısı da buna paralel olarak artmıştır. Türbinlerini satarak müşterilerine kurulum ve devamında servis hizmeti sağlayan ana üretici firmalar, artan iş yükleri karşısında kendi kadrolu personellerine ilave olarak, hizmet sağlayan taşeron firmalar ile çalışma yollarını seçmişlerdir. Bu yönelim taşeron olarak hizmet sağlayan firmaları ve çalışan sayılarını da artırmıştır. Bu hızlı taşeronlaşma 2000’li yılların ikinci yarısında yat ve gemi inşaat sektöründe karşılaştığımız gibi ciddi birtakım sorunları da beraberinde getirmiştir. Taşeron ve işçi-çalışan sorunlarının tartışılacağı bir meslek odasının veya derneğinin olmaması sorunların çözümünü dar bir çevrede tutmaktadır. Yine sektörümüzde etik bir anlayışın oluşmaması sebebi ile işveren-taşeron firma, taşeron firma-işçi arasında ciddi sorunlar oluşabilmektedir. İş tecrübesi az ve vizyonu dar sorumlular bu sorunları daha da büyütebilmektedir.
Öncelikle çalışanların sorunlarını ele alalım. Taşeron olarak çalışan grubu kurulum-montaj çalışanları ve servis çalışanları olarak ikiye ayırabiliriz. Kurulum-montaj çalışanlarını tarım sektöründeki mevsimsel işçilere benzetebiliriz. Bu çalışanlar ancak devletin verdiği lisanslar sayesinde, eğer kurulum var ise, kurulumun mümkün olduğu rüzgarsız dönemlerde mevsimsel olarak iş bulabilmektedirler. Kurulum bittiğinde bu personelin çoğu işsiz kalmakta ya da çok düşük ücretler ile hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar. Yerli firmaların rekabeti sonucunda düşen kurulum fiyatları ve çalışanların projesel-mevsimsel olması genel iş kalitesini de olumsuz etkilemektedir. İş bulamayan kurulum teknisyenleri ve işçileri, geçimlerini sağlayabilmek için servis çalışanları pazarına arz olmakta ve buradaki dengeyi de bozmaktadırlar. Bu çalışanların sektördeki kayganlığı sebebi ile özellikle personel eğitimleri istenilen seviyede olmamakta, sürekli farklı ekipler ve türbinler ile çalışmak iş kazası riskini artırmaktadır. Aynı yıl içerisinde 2-3 farklı firmada çalışmış teknisyenlere sıklıkla rastlanmaktadır.
Servis çalışanları grubu periyodik bakım gerekliliği sebebi ile daha sürekli çalışma imkânı bulmaktadırlar. Ancak bu çalışan grubu sürekli olarak piyasaya arz olan yeni teknisyenlerin baskısını hissetmektedirler. Kurulum-montaj tarafından gelen arz fazlalığı sebebi ile bu çalışanlar yıllık enflasyondan bile daha düşük oranlarda zam alabilmekte ve bu da bu personellerin çoğunun sürekli iş arayışında olmasını gündeme getirmektedir. Biraz daha iyi şartlar bulduğunu düşünen çalışanlar çalıştıkları taşeron firmaya karşı aidiyet duygusu hissetmemektedirler. Taşeron firmalar ise yeni işe başlayan çalışanlarını sahaya çıkartabilmek için gerekli yurtiçi ve yurtdışı eğitimleri çalışanlarına vermek zorundadırlar. Ancak eğitim maliyetlerinin çok yüksek olması personel kaybetme riski ile birleştiğinde taşeronlar için çalışan seçimi yapmak daha da zorlaşmaktadır.
Bir diğer sorun ise başta bahsettiğimiz etik kuralların olmaması sebebi ile bazı taşeronların iş alabilmek için rakip firmalardan personel çalmaya çalışması ve bunu yaparken etik olmayan pazarlıklara girmesidir. Çalışanlar iş yaptıkları sahalarda başka firmalar ile iş pazarlıkları yapabilmekte, devam eden projelerde taahhütler tamamlanmadan personel transferleri gerçekleşebilmektedir. Bu tür sorunlar hem işveren olan ana firmanın hem de santral işleticisin çıkarlarına zarar vermekte, hem de iş kalitesinin kötü olmasına yol açmaktadır. Aynı zamanda iş güvenliği riskleri içermektedir.
Sektörde yer almaya çalışan bazı yabancı sermayeli taşeronlar bu risklere ilave olarak Avrupa pazarının çok altındaki kazançlar sebebi ile Türkiye’deki operasyonlarını ya tamamen lağvetmiş ya da kısıtlamışlardır.
Rüzgar enerjisi, ismi ve oluşturulan algısı ile çalışan adaylarına çekici gelmekte ancak mevcut şartları ve ücretleri tecrübe eden bir çok kişi başka sektörlere yönelmektedir. Bu da sektörde bir verim kaybı oluşturmaktadır.
Rekabet, etik kurallar çerçevesinde uygulandığında, bir sektörde kaliteyi artıran, maliyetleri ve fiyatları işveren ve çalışan tarafında dengeleyen en önemli etkendir. Ancak yazımızda baştan beri bahsettiğimiz etik değerlerin sektördeki tüm oyuncular tarafından uygulanması gerekir. Taşeronlar arası rekabetin bu değerler çerçevesinde olması hizmetlerin artan bir kalite ile sürdürülebilir olmasını sağlayacaktır. Ana firmaların hizmet aldıkları taşeronlar arasında dengeyi kurması yine bu değerlerin uygulanmasına bağlıdır. Çalışanların özlük hakları ise ancak bu dengeli düzende artırılabilir ve sürekli tutulabilir.
Belki de en önemli eksik sektörümüzde taşeron firmaların ve çalışanların sorunlarını paylaşabilecekleri ve çözüm bulacakları bir ortama sahip olmamalarıdır. Mevcut ortamlar ağırlık olarak türbin, malzeme üreticileri ve yatırımcıları içermektedir ve taşeron ve çalışanların sorunlarına gözlerini kapatmaktadır. Diğer sektörlerde örnekleri bulunduğu gibi rüzgar enerjisi çalışanlarına has bir dernekleşme ihtiyaç duyulan bu ortamı sağlayabilir. 24. Uluslararası Çevre ve Enerji Fuarında buluşmak ve sorunları şeffaflıkla paylaşabilmek dileğiyle.