Connect with us

Rüzgar Santralleri

Sürdürülebilir olmanın mutluluğu

Yayın tarihi:

-

Sürdürülebilir yaşam, sürdürülebilir doğa ve sürdürülebilir üretim. Üçünü yan yana yürümedikten sonra sadece tek bir tanesinin artık günümüz dünyasında pek de bir önemi kalmıyor. İnsanoğlu yaşamak için temiz bir doğaya ne kadar mecbursa üretmeye de bir o kadar mecbur durumda. Özellikle de küresel rekabetin hiç olmadığı kadar kıran kırana geçtiği günümüz rekabet ortamında bu durum kaçınılmaz oluyor.

 

Sanayi devrimi ile birlikte insanlık üretim yolunda doğada büyük tahribatlara yol açtı. Gelişmişlik yolunda dev üretim tesisleri ve seri üretim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte insanlığın refahı hiç olmadığı kadar yükselirken doğa ve çevre hep ikinci planda kaldı. Hatta bazı durumlarda ikinci plandan bile geriye itildi. Ancak sonradan fark ettik ki; temiz bir doğaya sahip değilsek, refahın da pek bir anlamı kalmıyordu. Çünkü tüm canlılar gibi biz de doğanın bir parçasıydık ve tahrip ettiğimiz aslında kendi evimizdi.

 

ABK Çeşme RES A.Ş. olarak 2015 yılında yola çıktığımızda her iki olgunun da farkındaydık ve kendimize doğayla barışık üretimi nasıl bir yol izleyerek gerçekleştirebiliriz diye soruyorduk. Kendimize bu yolda hedefler koyduk ve bu hedefleri başarma yolunda durmadan var gücümüzle çalıştık. Bu çalışmalarımızın sonucunda hedeflerimize ulaşmanın mutluluğunu yaşadığımız gibi Türkiye’de bir ilki başarmanın haklı gururunu yaşadık.

 

Neydi bu ilk? Kamuoyunda RES’lerle ilgili birçok bilgi kirliliği bulunmasına rağmen, rüzgâr enerjisinin temiz ve çevreci özelliğiyle bölgemiz ve ülkemiz için yaşamsal önem taşıdığını gerçekleştirdiğimiz ilklerle tüm kamuoyu önünde ispatladık. Hem kendimiz hem de ülkemiz adına bir ilki gerçekleştirdik. Doğal yaşamın bekçisi rüzgâr enerji santraliyle; balımız, sütümüz ve sayısı 14 bini aşan fidanımızla enerji üretiminin ve doğal yaşamın yan yana yürütülebileceğini gösterdik. Bu yalnızca bizim açımızdan değil, ülkemizin geleceği açısından da oldukça önemli bir başarıydı.

ABK Çeşme RES olarak, en baştan itibaren RES’lerin doğayla barışık olduğunu ve doğal yaşamı korumanın yenilenebilir enerjiden geçtiğini dile getirdik. Elbette bunun yanında yerli ve yenilenebilir enerjinin bir önemli ayağı da ülkemizin enerji alanındaki dışa bağımlılığı konusu. Ülkemizin enerji üretiminde maalesef büyük oranlarda dış kaynaklardan beslenmekte. Bu yalnızca ülke ekonomizin sırtında bir kambur oluşturmuyor, aynı zamanda her Türk vatandaşının da cebine ek bir külfet getiriyor. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması uluslararası ölçekte ülkemizin rekabet gücünü artıracağı gibi, hepimizin cebine olumlu yönde yansıması da kaçınılmaz.

Dünya geneline baktığımızda gelişmiş ülkelerin yenilenebilir enerji kaynaklarına büyük yatırımlar yaptıkları net olarak görülmekte. Çin, en son açıkladığı yatırım planlamalarında temiz enerjiye 2020 yılına kadar 144 milyar dolar ayıracağını duyurdu. Bu çok önemli bir rakam. Diğer yandan Kasım 2016’da yürürlüğe giren Paris Antlaşması’nın iklim değişikliğine doğrudan etki eden, enerji sektöründe değişimi sağlayıcı bir rolü bulunuyor. Avrupa’nın en güçlü sanayisine ve en çok emisyon salınımına sahip ülkesi Almanya, emisyon salınımını azaltmak için ciddi çalışmalarda bulunuyor. Kuzey Avrupa ülkeleri yenilenebilir enerjiden elde ettikleri enerji sayesinde vatandaşlarına geri ödeme yapar duruma geliyor. Kısaca, petrol ve gaza yapılan yatırımlar azalırken; temiz enerjinin en önemli unsurlarından yenilenebilir enerji yatırımları dünya genelinde artıyor. Türkiye olarak bizim de doğalgaz tedarik aksamaları ve diğer santrallerin yetersiz kalması sonucunda, serbest piyasadaki enerji fiyatlarının orantısız yükselişlerini yaşamamamız için yenilenebilir kaynak yatırımlarına ağırlık vermemiz gerekiyor.

Kısaca özetlemek gerekirse yerli ve yenilenebilir enerji ülkemiz için sadece bir seçenek olmaktan çoktan çıkmış durumda. Hem ekolojik hem de ekonomik sürdürülebilirliğimiz için çok önemli bir mecburiyet. Biz de Abk Çeşme RES olarak bunun bilinciyle üretmeye ve kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz.

Türkiye'nin alanında en özel yayınlara sahip medya grubu MONETA'nın sektörel dergi ve portallarının yönetimine katkıda bulunmaktayım. MONETA bünyesinde yeni nesil yayıncılık anlayışıyla içerik yönetimini geliştirmeye devam ediyoruz.

Bilgi Kaynakları

Rüzgar enerji santrali ve maden ruhsat sahalarının çakışması üzerine bir değerlendirme

Yayın tarihi:

-

Bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için öz kaynaklarını etkili ve verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir. Ülkemiz sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla tarımı, turizmi, sanayisi hatta her şeyden öte genç ve dinamik nüfusuyla varlığını ve devamlılığını daha da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

Son yıllarda özellikle enerji bağımsızlığının öneminin artması, ulusal mevzuat ve uluslararası anlaşmaların da etkisiyle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi artış göstermektedir. Çevrenin korunması, istihdam yaratması ve arz güvenliği sağlaması gibi konularda, yenilenebilir enerjinin ne kadar önemli olduğu bilinmektedir.

Ülkemiz enerji kaynakları çeşitliliği gibi maden çeşitliliğine de sahiptir. Demir, bakır, krom, bor ve sayabileceğimiz birçok maden çeşidi topraklarımız altında yer almaktadır. Enerji yatırımları gibi maden yatırım süreçleri de yatırımcılar için uzun ve yorucudur.

Bir tarafta maden arama teknolojisinin gelişmesi ve yeni rezervlerin keşfi, bir tarafta rüzgârın verimli olduğu alanların tespit edilmesi ve teknolojisinin gelişmesi ile rüzgâr enerjisi yatırımlarının artması sonucu iki yatırım alanında birtakım uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Bu uyuşmazlıkların en başında, maden ruhsat sahaları ile RES sahalarının çakışması yer almaktadır.

Anayasa’mızın “Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168. maddesinde; “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmü yer almaktadır.

Maden Kanunu’nun “Madencilik faaliyetlerinde izinler” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar göz önüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir.” Hükmü ve 16. fıkrasında; “Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup ve II. Grup (a) bendi madenler, mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir. Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre gibi isler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir. Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Bakanlık tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir. Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Bakanlık tarafından karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel teşkil etmez.” hükümlerine yer verilmiştir.

Maden ve enerji sahalarının çakışması sonucu Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) yapılan başvurularda, MAPEG tarafından inceleme yapılmaktadır. Bu incelemede; 7. madde kapsamında alınmış bir izin (ÇED, GSM ve Mülkiyet izinleri) bulunup bulunmadığı, üretim ve üretime yönelik herhangi bir madencilik faaliyeti olup olmadığı, saha için uygun bulunan işletme izin alanı ve RES alanı ile çakışmayan ruhsat alanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerine RES projesinin olumsuz etkileyecek bir durumu olup olmadığı, çakışmalı alanda ruhsat sahibi tarafından madencilik faaliyetlerine yönelik herhangi bir yatırım yapılıp yapılmadığı, tesis, ENH, yol vb. herhangi madenciliğe yönelik bir çalışma olup olmadığı tespit edilir. RES proje alanı ile çakışmalı konumda bulunan ruhsat açısından sakınca bulunmadığının, kaynak kaybının yaşanmayacağının ve her iki faaliyetin bir arada yürütülebileceğinin tespit edilmesi sonucu projesinin yapılmasında MAPEG tarafından herhangi bir sakınca olmadığına karar verilir ve söz konusu alan “RES Özel İzin Alanı” olarak kayıtlara geçer.

Maden firmaları bu durum üzerine kazanılmış haklarının engellendiği, kaynak kaybının yaşanacağı iddiaları ile MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli idare mahkemesinde dava açabilmektedir. Hatta maden firmaları, rüzgâr enerji santrali için verilen üretim lisansının ve ÇED kararının iptali istemli dava açtığı dahi bilinmektedir. Bu noktada sorgulanması gereken, davacı sıfatı bulunan maden firmalarının gerçekten kazanılmış hakkının olup olmadığı ve bu doğrultuda MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli veya ÇED kararının iptali istemli dava açmada hukuki menfaati bulunup bulunmadığıdır.

Maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli bir davada, idare mahkemesince davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Temyiz incelemesi sonucu Danıştay 8. Dairesi’nin kararında; davacı maden firmasının daha önceden alınan ÇED Gerekli Değildir kararının açılan dava sonucu iptal edildiği, arkasından ÇED sürecinin başlatılarak ÇED raporu hazırlandığı ve ÇED Olumlu kararı verildiği, ancak yine ÇED Olumlu kararının iptali istemli açılan davada idare mahkemesince davanın kabul edilerek dava konusu ÇED kararının iptal edildiği ve temyiz incelemesi sonucu da idare mahkemesinin kararının onandığını belirtmiştir. Danıştay 8. Dairesi bunu dayanak alarak, maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli davada yerel mahkemenin verdiği davanın kabulü ve dava konusu işlemin iptali yönünde verdiği kararı; bölgenin maden işletilmesine uygun olmadığı, koruma alanı ilan edildiği anlaşıldığından davaya konu maden işletme ruhsatının da iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna yönelik karar vermiştir.

Yargılamalarda kazanılmış haklarının korunması iddiası karşısında, maden şirketlerinin maden işletme izni, bu izni alabilmesi için geçerli olan ÇED ve/veya diğer izinlerin alınıp alınmadığı ve hukuken güncel ve meşru olup olmadıkları tespit edilmelidir. Ancak ruhsat sahasıyla çakışan alandaki RES projelerinin de, tüm onay sürecinin tamamlanarak MAPEG tarafından yapılan inceleme sonucu uygun bulunması da bir o kadar değerlidir.

ÇED kararı hem RES yatırımları hem de maden yatırımları için en önemli kararlardan biridir. ÇED kararının bir şekilde iptal edilmesi sonucu yapılacak olan yatırım sekteye uğrayabilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz Danıştay kararında belirtildiği gibi güncel, meşru, hukuken korunan bir ÇED kararı olmadığı sürece yatırım gerçekleştirilememektedir. Maden firmalarının açtığı sahaların çakışması sonucu verilen “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli davalarda ya da ÇED davalarında, mahkemelerin öncelikle maden firmasının maden işletme iznin bulunup bulunmadığı, söz konusu maden yatırımının mevzuat anlamında yapılabilirliğinin (ÇED, Orman İzni vb. olup olmadığı) incelemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu önemli husus ile birlikte RES yatırımların arttığı bu dönemde, rüzgâr enerjisi santral sahaları belirlenirken daha dikkatli olup yatırım davranılıp sahanın tüm ayrıntıları dikkate alınarak koordinatların belirlenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; ülkemiz, enerji kaynaklarını da yer altı kaynaklarını da verimli, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde kullanmalıdır. Maden ve enerji alanlarının çakışması gibi karmaşık durumlarda, mevzuata uygun şekilde yapılacak incelemelerin ve kararların önemli olduğu açıktır. Özellikle, her iki sektörün de uzun vadeli planlamalarının ve yatırımlarının çatışmasını önlemek için titizlikle hareket etmek gerekmektedir. Bu bağlamda, mevzuata uygun şekilde yapılan değerlendirmeler sonucunda verilen kararların, her iki sektörün de hukuki çıkarlarını koruyarak adil ve dengeli bir şekilde sonuçlanması ülkemizin yatırım güvenliği adına büyük önem taşımaktadır.

Devamını oku

Rüzgar Türbini İmalatçıları

Ahşap kule, daha yeşil rüzgar türbinleri için fırsat sunuyor

Yayın tarihi:

-

Yazar

Büyük ölçekli uygulamalar için doğanın karbon elyafı olan lamine ahşaptan yapılmış zorlu tasarımlar geliştiren İsveçli ahşap teknolojisi şirketi Modvion, rüzgar türbinlerini daha da yeşil hale getirebilecek ahşap bir tasarım sunuyor. Modülleri ve ahşabı bir araya getirmenin devrim niteliğinde bir yolunu sunan Modvion, patentli çözümüyle rüzgar türbinleri için ahşaptan kule sunuyor. Geçmişin yel değirmenlerinden esinlenilen bu tasarımla Modvion, ahşaptan inşa ettiği kule ile türbinin karbon ayak izini %90’dan fazla azaltıyor.

Firmanın İcra Kurulu Başkanı Otto Lundman, “Dünya bir iklim kriziyle karşı karşıya ve enerji kaynaklarını değiştirmemiz gerekiyor. Rüzgar enerjisi sahip olduğumuz en verimli ve cazip enerji kaynaklarından biri. Biz bu değeri daha da artırıyoruz” diyor.

Kanatlar ve makineler endüstri standardı ekipmanlar olsa da, bu yaklaşım Avrupa’nın en büyük enerji şirketlerinden bazılarının ilgisini çekiyor. Vestas Wind Systems A/S daha küçük bir tanıtım modelini gördükten sonra, firmanın %15’ini satın alıyor, İtalyan Enel Green Power SpA bir iş birliği anlaşmasına varıyor. İsveçli Vattenfall AB firmasının ortağı olduğu Almanya’nın RWE AG firması da Mart ayında Modvion’un ahşap kulelerini gelecekteki projelerinde kullanmak üzere bir sözleşme imzalıyor.

Konuyla ilgili Vestas Ventures İcra Kurulu Başkanı Todd O’Neill, “Müşterilerimizin birçoğu, Modvion’un yolculuğunun nasıl bir parçası olabileceklerini öğrenmek için proaktif bir şekilde sorular soruyor. İş birliğimizin artmasını bekliyoruz” açıklamasında bulunuyor.

Ahşap kulenin avantajları

Modvion, rüzgar türbinlerinde ahşap kulenin avantajlarını şu şekilde açıklıyor: “Yüksek rüzgar türbini kuleleri inşa etmenin en büyük zorluğu lojistiktir. Bu kadar devasa yapıları nasıl yerine yerleştirirsiniz? Kuleler uzadıkça lojistik zorluk da artar. Patentli çözümümüz, sıradan yollarda sıradan kamyonlarla taşımayı mümkün kılar. Bizim için köprüler, tüneller ve dolambaçlı yollar sorun değil. Lamine ahşabın çeliğe kıyasla üç büyük avantajı vardır: Ahşabın daha hafif bir yapıya olanak tanıyan daha yüksek bir özgül gücü vardır. Yüksek çelik kulelerin kendi ağırlıklarını taşıyabilmeleri için ekstra kuvvete ihtiyaçları vardır; ahşap kulelerin ise buna ihtiyacı yoktur. Son olarak, modüler ahşap kulelerimiz tutkalla birleştirilirken, modüler çelik kuleler düzenli kontrol gerektiren çok sayıda cıvata gerektirir.”

Devamını oku

Rüzgar Türbini İmalatçıları

WWW’nin yeni tasarımı, deniz üstü rüzgar türbinlerinde geleneğe meydan okuyor

Yayın tarihi:

-

Yazar

Norveç merkezli World Wide Wind, tersine dönen dikey eksenli rüzgar türbini teknolojisi VAWT ile deniz üstü rüzgar enerjisinde geleneğe meydan okuyor. Ters yönde dönen dikey türbinler, yüzen açık deniz rüzgar projeleri için verimi radikal bir şekilde artırabilirken, LCoE’yi azaltıyor. Uzmanların deniz üstü rüzgar enerjisinde maliyeti yarı yarıya indirebilecek son derece yenilikçi bir türbin olarak yorumladığı bu teknoloji, önümüzdeki günlerde test aşamasına geçiyor.

19 metre uzunluğundaki 30 kW’lık prototip ile teste başlayacak tersine dönen dikey eksenli rüzgar türbininin, çok daha büyük 1,5 MW’lık bir sonraki prototipinin 2025 yılında teste başlayacağı açıklanıyor. World Wide Wind, 2030’dan önce ise, yaklaşık 400 metre uzunluğunda olacak 24 MW türbini piyasaya sürmeyi planlıyor.

Deniz üstü rüzgar enerjisine yönelik yazılım, veri analizi ve istihbarat çalışmaları sunan Aegir Insights’ın paylaştığı araştırmaya göre, İskandinav ülkesinin güneybatısının açıklarında yer alan pilot çalışma planlandığı gibi giderse, 2025 yılına kadar 1MW’lık bir amiral gemiye ve daha sonra 10 yıl dolmadan şu anda Avrupa açıklarında faaliyet gösteren geleneksel üç kanatlı yüzer ünitelerden potansiyel olarak %75 daha düşük bir fiyata şebekeye güç akıtabilecek devasa 24MW’lık bir modele geçişi hızlandıracak.

Türbini eşsiz yapan tasarımı

WWW’nin ters yönde dönen VAWT teknolojisi, basit bir anlatımla şu yapıdan oluşuyor: Ağır jeneratör işinin tamamı suyun altında ve türbinin yüzen dubasının altında yer alıyor. Bu, her şeyin suya batmasını önlemek için tabana yeterli ağırlık ekliyor ve yalnızca bir dizi bağlama çapası gerektiriyor. Jeneratörün rotoru ve statoru her biri ana kule gövdesinden 45 derecelik açıyla üç kanat çalıştıran bir çift dikey eksenli türbine bağlanıyor. Alt türbin bir yönde dönecek şekilde ayarlanıyor ve alt türbinin ortasından geçen bir direğe monte edilen üst türbin ise diğer yönde dönecek şekilde ayarlanıyor. Bu şekilde de kanatlar, yelkenli teknelerde olduğu gibi çoğu yerde rüzgardan faydalı tork elde ediyor.

Devamını oku

Trendler