Connect with us

Dernekler

ENSİA’dan lisanssız RES onaylarına destek: Çok daha yüksek güçte projeler gerekli

Yayın tarihi:

-

21 lisanssız RES başvurusunun onaylamasını memnuniyetle karşıladıklarını dile getiren Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği Başkanı Alper Kalaycı, “Bu projeler enerji sektöründe daha çok oyuncunun üretici olarak yer almasını sağlayacak. 21 adet lisanssız projenin toplam kurulu gücü 100 megavat seviyesinde. Çok daha yüksek kurulu güçte projeleri devreye alırsak, tüketimin olduğu yerde üretim olacak ve dağıtım şebekesindeki yük azalacak” dedi.

Türkiye’nin Haziran sonu itibarıyla ulaştığı 104 bin 800 MW kurulu güç içerisinde lisanssız enerji santrallerin payı sadece yüzde 9 seviyesinde bulunuyor. Şebekeden bağımsız şekilde ve enerjinin tüketildiği yerde üretilmesini sağlayan, kişi ve kurumların da birer enerji üreticisi olmasını teşvik eden lisanssız santrallere, tüm gelişmiş ülkelerde büyük önem veriliyor. Türkiye’de ise toplam kurulu gücü 9 bin 420 MW olan lisanssız santrallerin yüzde 92’sine karşılık gelen 8 bin 726’sı güneş enerjisinden oluşurken, lisanssız rüzgâr enerjisi santrali miktarı sadece 92 MW seviyesinde. Bu seviye, Türkiye’deki RES kurulu gücünün binde 8’ine karşılık geliyor. 

“Sembolik ama ülkemiz için çok değerli” 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın son olarak Haziran ayı değerlendirme sonuçları ile 21 lisanssız RES projesine onay vermesi, sektör temsilcileri arasında memnuniyetle karşılandı. Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ENSİA) Yönetim Kurulu Başkanı Alper Kalaycı, toplam kurulu gücü 100 MW olan projelerin, rüzgâr verimi yüksek kentlerde kurulacağını belirterek, “Rüzgâr enerjisinde ulaştığımız 11 bin 500 MW kurulu güç içerisinde sembolik değere sahip lisanssız RES’lerin sayısını mutlaka artırmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için bürokratik mekanizmaların sadeleştirilmesini ve onay süreçlerinin hızlanması gerektiğini belirtiyoruz. Böylelikle hem daha çok tüketicimizi enerji üreticisi olarak sistemim içine dâhil edebilir, sektörümüzü tabana yayabilir ve dağıtım şebekesinden ciddi bir yükü azaltabiliriz. Bu itibarla, Bakanlığımızın son proje onayları ile mevcut lisanssız RES kurulu gücümüzden daha fazlasının Haziran ayı değerlendirmesinde kabul edildiği görülüyor. Bu durumu elbette memnuniyetle karşılıyor ve daha yüksek ölçekte lisanssız RES’lerin devreye alınmasını diliyoruz” dedi. 

“Dağıtım altyapısında sorun büyük”

Lisanssız RES’lere onay verilmesinin, yatırımların artması için tek başına yeterli olmayacağına dikkat çeken Kalaycı, dağıtım şirketlerinden kaynaklanan altyapı sorunlarının çözüme kavuşmasının taşıdığı öneme dikkat çekti. Rüzgâr ve güneş enerjisinde teknolojik gelişimlerin etkisi ile yatırım maliyetlerinin düştüğünü, buna karşılık enerji fiyatlarının artması ile bu yatırımların cazip hale geldiğini vurguladı.

“Almanya’nın başarısının altında lisanssız santraller var”

Alper Kalaycı, şu değerlendirmeyi yaptı: “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’mıza teşekkür ederken, ülkemizde asıl sorunun elektrik dağıtım altyapısında yaşanan sorunlar ve bürokratik mekanizmalardaki yavaşlık olduğunu ifade etmek istiyoruz. Lisanssız projeler artık bütün dünyanın dikkatle izlediği, tüketimin olduğu yerde üretimi önceleyen yatırımlardır. Özelikle güneş enerjisinde ülkemiz çok şanslı. Ancak dünyanın en verimli coğrafyaları arasında yer almamıza rağmen, 104 bin 800 MW kurulu gücümüz içinde güneş enerjisinin payı 10 bin MW sınırını Mayıs ayında geçebildi. Yıllık bin 600 saat güneşlenme süresi ile Türkiye’den yüzde 60 daha az güneş alan Almanya’nın, güneş enerjisinden 70 bin MW, yani bizden 7 kat fazla enerji üretmesi hepimizi düşündürmelidir. Almanya’nın bu başarısının altında küçük ölçekli projelerin etkisi çok büyüktür. Bu noktada küçük ölçekli lisanssız enerji yatırımcılarına bir yatırım modeli sunmamız gerektiğini düşünüyoruz. Sanayici, otel sahibi, fabrika sahibi, site sakini, apartman sakini ya da herhangi bir vatandaş… Kendi tükettiği elektriğini üretebilecek iradesi ve finansal gücü varsa bırakalım üretsin. Bu sektöre gelir elde etme amaçlı olarak bakan yatırımcıları ise lisans süreçlerine yönlendirelim.” 

Türkiye'nin alanında en özel yayınlara sahip medya grubu MONETA'nın sektörel dergi ve portallarının yönetimine katkıda bulunmaktayım. MONETA bünyesinde yeni nesil yayıncılık anlayışıyla içerik yönetimini geliştirmeye devam ediyoruz.

Bilgi Kaynakları

Rüzgar enerji santrali ve maden ruhsat sahalarının çakışması üzerine bir değerlendirme

Yayın tarihi:

-

Bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için öz kaynaklarını etkili ve verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir. Ülkemiz sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla tarımı, turizmi, sanayisi hatta her şeyden öte genç ve dinamik nüfusuyla varlığını ve devamlılığını daha da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

Son yıllarda özellikle enerji bağımsızlığının öneminin artması, ulusal mevzuat ve uluslararası anlaşmaların da etkisiyle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi artış göstermektedir. Çevrenin korunması, istihdam yaratması ve arz güvenliği sağlaması gibi konularda, yenilenebilir enerjinin ne kadar önemli olduğu bilinmektedir.

Ülkemiz enerji kaynakları çeşitliliği gibi maden çeşitliliğine de sahiptir. Demir, bakır, krom, bor ve sayabileceğimiz birçok maden çeşidi topraklarımız altında yer almaktadır. Enerji yatırımları gibi maden yatırım süreçleri de yatırımcılar için uzun ve yorucudur.

Bir tarafta maden arama teknolojisinin gelişmesi ve yeni rezervlerin keşfi, bir tarafta rüzgârın verimli olduğu alanların tespit edilmesi ve teknolojisinin gelişmesi ile rüzgâr enerjisi yatırımlarının artması sonucu iki yatırım alanında birtakım uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Bu uyuşmazlıkların en başında, maden ruhsat sahaları ile RES sahalarının çakışması yer almaktadır.

Anayasa’mızın “Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168. maddesinde; “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmü yer almaktadır.

Maden Kanunu’nun “Madencilik faaliyetlerinde izinler” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar göz önüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir.” Hükmü ve 16. fıkrasında; “Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup ve II. Grup (a) bendi madenler, mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir. Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre gibi isler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir. Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Bakanlık tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir. Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Bakanlık tarafından karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel teşkil etmez.” hükümlerine yer verilmiştir.

Maden ve enerji sahalarının çakışması sonucu Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) yapılan başvurularda, MAPEG tarafından inceleme yapılmaktadır. Bu incelemede; 7. madde kapsamında alınmış bir izin (ÇED, GSM ve Mülkiyet izinleri) bulunup bulunmadığı, üretim ve üretime yönelik herhangi bir madencilik faaliyeti olup olmadığı, saha için uygun bulunan işletme izin alanı ve RES alanı ile çakışmayan ruhsat alanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerine RES projesinin olumsuz etkileyecek bir durumu olup olmadığı, çakışmalı alanda ruhsat sahibi tarafından madencilik faaliyetlerine yönelik herhangi bir yatırım yapılıp yapılmadığı, tesis, ENH, yol vb. herhangi madenciliğe yönelik bir çalışma olup olmadığı tespit edilir. RES proje alanı ile çakışmalı konumda bulunan ruhsat açısından sakınca bulunmadığının, kaynak kaybının yaşanmayacağının ve her iki faaliyetin bir arada yürütülebileceğinin tespit edilmesi sonucu projesinin yapılmasında MAPEG tarafından herhangi bir sakınca olmadığına karar verilir ve söz konusu alan “RES Özel İzin Alanı” olarak kayıtlara geçer.

Maden firmaları bu durum üzerine kazanılmış haklarının engellendiği, kaynak kaybının yaşanacağı iddiaları ile MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli idare mahkemesinde dava açabilmektedir. Hatta maden firmaları, rüzgâr enerji santrali için verilen üretim lisansının ve ÇED kararının iptali istemli dava açtığı dahi bilinmektedir. Bu noktada sorgulanması gereken, davacı sıfatı bulunan maden firmalarının gerçekten kazanılmış hakkının olup olmadığı ve bu doğrultuda MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli veya ÇED kararının iptali istemli dava açmada hukuki menfaati bulunup bulunmadığıdır.

Maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli bir davada, idare mahkemesince davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Temyiz incelemesi sonucu Danıştay 8. Dairesi’nin kararında; davacı maden firmasının daha önceden alınan ÇED Gerekli Değildir kararının açılan dava sonucu iptal edildiği, arkasından ÇED sürecinin başlatılarak ÇED raporu hazırlandığı ve ÇED Olumlu kararı verildiği, ancak yine ÇED Olumlu kararının iptali istemli açılan davada idare mahkemesince davanın kabul edilerek dava konusu ÇED kararının iptal edildiği ve temyiz incelemesi sonucu da idare mahkemesinin kararının onandığını belirtmiştir. Danıştay 8. Dairesi bunu dayanak alarak, maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli davada yerel mahkemenin verdiği davanın kabulü ve dava konusu işlemin iptali yönünde verdiği kararı; bölgenin maden işletilmesine uygun olmadığı, koruma alanı ilan edildiği anlaşıldığından davaya konu maden işletme ruhsatının da iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna yönelik karar vermiştir.

Yargılamalarda kazanılmış haklarının korunması iddiası karşısında, maden şirketlerinin maden işletme izni, bu izni alabilmesi için geçerli olan ÇED ve/veya diğer izinlerin alınıp alınmadığı ve hukuken güncel ve meşru olup olmadıkları tespit edilmelidir. Ancak ruhsat sahasıyla çakışan alandaki RES projelerinin de, tüm onay sürecinin tamamlanarak MAPEG tarafından yapılan inceleme sonucu uygun bulunması da bir o kadar değerlidir.

ÇED kararı hem RES yatırımları hem de maden yatırımları için en önemli kararlardan biridir. ÇED kararının bir şekilde iptal edilmesi sonucu yapılacak olan yatırım sekteye uğrayabilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz Danıştay kararında belirtildiği gibi güncel, meşru, hukuken korunan bir ÇED kararı olmadığı sürece yatırım gerçekleştirilememektedir. Maden firmalarının açtığı sahaların çakışması sonucu verilen “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli davalarda ya da ÇED davalarında, mahkemelerin öncelikle maden firmasının maden işletme iznin bulunup bulunmadığı, söz konusu maden yatırımının mevzuat anlamında yapılabilirliğinin (ÇED, Orman İzni vb. olup olmadığı) incelemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu önemli husus ile birlikte RES yatırımların arttığı bu dönemde, rüzgâr enerjisi santral sahaları belirlenirken daha dikkatli olup yatırım davranılıp sahanın tüm ayrıntıları dikkate alınarak koordinatların belirlenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; ülkemiz, enerji kaynaklarını da yer altı kaynaklarını da verimli, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde kullanmalıdır. Maden ve enerji alanlarının çakışması gibi karmaşık durumlarda, mevzuata uygun şekilde yapılacak incelemelerin ve kararların önemli olduğu açıktır. Özellikle, her iki sektörün de uzun vadeli planlamalarının ve yatırımlarının çatışmasını önlemek için titizlikle hareket etmek gerekmektedir. Bu bağlamda, mevzuata uygun şekilde yapılan değerlendirmeler sonucunda verilen kararların, her iki sektörün de hukuki çıkarlarını koruyarak adil ve dengeli bir şekilde sonuçlanması ülkemizin yatırım güvenliği adına büyük önem taşımaktadır.

Devamını oku

Dernekler

2023’te rüzgarın merkezine yatırımı alan TÜREB, 2024’ü ‘Rüzgarda Seferberlik Yılı’ ilan etti

Yayın tarihi:

-

Yazar

‘Sanayi Yılı’ olarak ilan edilen 2022’de rüzgar enerjisinden elektrik üretimi rekorları kıran, ‘Yatırım Yılı’ olarak açıklanan 2023’te ise sektörde daha fazla ve daha hızlı yatırım yapılmasını sağlayacak faaliyetlere yoğunlaşan rüzgar enerjisi sektörü, 2024’ü ‘Rüzgarda Seferberlik Yılı’ ilan etti. Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) Başkanı İbrahim Erden, 2024’ün rüzgar açısından ‘izinler, finansman ve rüzgar sanayisinin sürdürülebilir büyümesi’ alanlarında ‘seferberlik yılı’ olacağını söyledi.

Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB), sektörün 2023 yılı karnesi ve 2024 yılı beklentilerini değerlendirdiği TÜREB 2023 Yıl Sonu Değerlendirme Toplantısı’nı Four Seasons Otel Bosphorus’ta gerçekleştirdi. TÜREB üyesi şirketlerin üst düzey temsilcileriyle basın mensuplarının katıldığı toplantıda konuşan TÜREB Başkanı İbrahim Erden, hem Türkiye hem de dünya için oldukça zorlu geçen 2023 yılının, şebekeye kazandırılan yeni rüzgar kurulu gücü açısından istenileni veremese de Türkiye rüzgar enerjisi sektörünün yakın ve orta vade geleceği adına son derece olumlu gelişmelerle dolu olduğunu belirtti. 2023 yılı Ocak ayında açıklanan Ulusal Enerji Planı ve Hidrojen Yol Haritası’nın rüzgar da dahil olmak üzere Türkiye’nin yenilenebilir enerjideki hedeflerini açıkça ortaya koyduğunu söyleyen İbrahim Erden, plana göre Türkiye rüzgar kurulu gücünün 2035 yılında 29 bin 600 MW’a çıkarılmasının hedeflendiğini ve deniz üstü rüzgar enerjisi alanında da Türkiye’nin ilk resmi hedeflerine bu planda yer verildiğini hatırlattı.

Deniz üstü rüzgar, Çandarlı Limanı, İzmir Sanayi Kümelenmesi Projesi ve daha birçok çalışmayla etkin geçen 2023

“Sanayi Yılı olarak ilan ettiğimiz 2022’nin ardından ‘Yatırım Yılı’ olarak adlandırdığımız 2023’te de sektörde daha fazla ve daha hızlı yatırım yapılmasını sağlayacak faaliyetlere yoğunlaştık. 2024 ise rüzgarda izinler, finansman ve rüzgar sanayisinin sürdürülebilir büyümesi’ alanlarında ‘seferberlik yılı’ olacak” diyen Erden şunları kaydetti: “Cumhuriyetimizin 100. Yılı, Rüzgarın Yüz Yılı” mottosuyla çalıştık. Ayrıca rüzgarın ‘stratejik sektör’ olarak ilan edilmesi konusunda girişimlerimiz oldu. Kuruluş misyonumuz çerçevesinde ve yatırım ortamı iyileştirme hedefleri doğrultusunda özellikle Enerji ve Tabii Kaynaklar, Sanayi ve Ticaret, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları ile yakından çalıştık. Sektör bilgilendirme ve paydaş toplantılarına ağırlık verdik. Yurt dışında WindEnergy Hamburg ve WindEurope Kopenhag etkinliklerinde ülkemizi geniş heyetlerle temsil ederek verimli temaslarda bulunduk. WindEurope 2026 etkinliğini ülkemize taşımak adına ilgili kamu kuruluşlarımızın da büyük desteğiyle yoğun gayretlerimiz oldu ve İstanbul, Madrid’le birlikte son ikiye kalmasına karşın müspet sonuç alamasak da ilerleyen yıllarda bu etkinliği ve diğer WindEurope etkinliklerini Türkiye’ye taşımak adına çalışmaya devam edeceğiz. Deniz üstü rüzgarla ilgili çalışmalarımızı artırdık ve bu çerçevede Shura Enerji Dönüşümü Merkezi ile iş birliği yaparak hazırladığımız ‘Deniz Üstü Rüzgar Enerjisi İhaleleri: Küresel Eğilimler ve Türkiye için Öneriler Raporumuzu’ yayınladık. Rüzgar enerjisi sektörü için bir hub olmasını ümit ettiğimiz İzmir Çandarlı Limanı ile ilgili çalışmaları yoğunlaştırdık. Bunun yanı sıra sivil bir inisiyatif ile ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızla iş birliği içerisinde geliştirdiğimiz ‘Taşeli Yenilenebilir Kaynak Alanı Projesi’ gibi bölgesel enerji projelerini öncelikle değerli kamu yöneticilerimiz ve ilgili sektör paydaşlarının bilgilerine sunduk. İzin, imar ve arazi edinim ve tahsis süreçleri; rekabetçi finansman ve finansmana erişim ve rüzgar sanayisinin verimli ve sürdürülebilir gelişimi alanlarında kamu ve özel sektör paydaşlarımızla sürekli ve yoğun şekilde çalışmalar yürüttük. AB Komisyonu, Avrupa Kültür Vakfı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı gibi ulusal ve uluslararası kurumların çağrılarına 5 ayrı proje başvurusu ile karşılık verdik. Bu başvurularımızdan AB Komisyonu IPA-III projemiz onaylandı. Ek olarak Çandarlı Limanı ile ilgili çalışmalarımızı sürdürüyor ve Sanayi Bakanlığı’na yaptığımız ‘İzmir Sanayi Kümelenmesi’ proje başvurumuzu da çok önemsiyoruz.”

Orta Asya, Orta Doğu, Kafkasya ve Afrika ülkeleriyle rüzgarda iş birliği vurgusu

Toplantı kapsamında yapılan “Küresel Ekonomik ve Jeopolitik Gelişmelerin Uluslararası İlişkiler ve Uluslararası Enerji Politikalarımıza Etkileri” başlıklı oturuma video bağlantısı aracılığıyla katılan Türkiye’nin Avrupa Birliği Nezdindeki Daimi Temsilcisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay, Türkiye’nin etrafındaki savaşlara rağmen böyle bir coğrafyada rüzgar enerjisinin konuşulabiliyor olmasının Türkiye’nin gücü ve istikrarının bir göstergesi olduğunu söyledi. Yenilenebilir enerjinin rolünün giderek arttığına değinen ve “Rüzgar enerjisinin Türkiye’nin siyasi ve ekonomik geleceğinde belirleyici unsurlardan biri olacağına yürekten kaniyim” diyen Bozay, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin enerji düzenlemelerine katkısı bu kadar yüksekken rüzgar da dahil olmak üzere ortaya çıkacak yeni şebekelerin neler olabileceğini konuşmak istediklerini kaydetti. “AB’nin buradaki çıkarlarını görüp anlamlı bir diyalog başlatması gerekiyor. Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerle neler yapılabileceğine ve Karadeniz’den offshore rüzgarda nasıl faydalanabileceğimize de bakıyoruz. TÜREB’in bundan sonraki dönemde Orta Asya, Orta Doğu, Kafkasya ve Afrika ülkeleriyle rüzgarda iş birliği sürecine gireceğine de inanıyorum” diyen Mehmet Kemal Bozay, çevre konusundaki duyarlılığın da altını çizdi.

Oturumun bir diğer konuşmacısı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürü Dr. Öztürk Selvitop da 2024’te Amerika ve AB ülkelerinde yapılacak seçim sonuçlarının yenilenebilir enerji politikalarını şekillendireceğini belirterek kaynak çeşitliliğini ve farklı kaynaklardan finansman sağlamayı hedeflediklerini dile getirdi. “Biz 2011’de yenilenebilir enerji katkı sürecini eklerken çok da eleştiri almamız rağmen 5 yıllık süreli geçici bir uygulamayla yerli sanayimizi destekledik. Yerli sanayimiz kayda değer bir seviyeye ulaşarak hem Türkiye’nin hem bölgenin enerji arz güvenliğine ve ayrıca istihdamımıza katkı yapmaya devam eder hale geldi” diyen Selvitop, Çin’in enerji dönüşümü imalatındaki yerine de dikkat çekti.

Son birkaç yıldaki gelişmeler sonrası enerji güvenliği konusundan bahsetme şeklinin değiştiğini dile getiren Dışişleri Bakanlığı Enerji ve Çok Taraflı Ulaştırma Genel Müdür Yardımcısı Burak Rende ise, “Öncelikle Çin’deki elektrifikasyon meselesini önemsemek lazım. Bu durum başta kritik mineraller olmak üzere birçok kaynağı gündeme aldı” dedi. Rende, arkasından gelen küresel salgın ve etkileri, son olarak da Ukrayna savaşıyla enerji düzleminde yaşanan gelişmelerin hissedilir hale geldiğini belirtti. “AB kendisini bu krizin ortasında buldu” değerlendirmesi yapan ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgedeki savaş ve kriz durumlarına değinen Burak Rende, bu durumun Türkiye’yi ana unsur haline getirdiğini söyleyerek, “Yenilenebilir enerji bizim enerji güvenliğimizin de ana unsuru haline geliyor. Yenilenebilir enerjinin Türkiye için bir kazanım olacağını ve Türkiye’nin bu alanda ana aktörlerden biri olabileceğini düşünüyoruz. Bu da Türkiye’nin siyasi manadaki gücünü de belirleyici nitelikte olacak” dedi.

Oturumun ardından IICEC Direktörü Bora Şekip Güray da IICEC’in hazırladığı ‘Türkiye Yeşil Hidrojen Geleceği’ raporuyla ilgili özel bir sunum yaptı.

Devamını oku

Dernekler

Cumhuriyetimizin 100. yılı ‘Rüzgarın Yüzyılı’!

Yayın tarihi:

-

Yazar

12. Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongresi Cumhuriyetimizin 100. yılında ‘Rüzgarın Yüzyılı’ temasıyla gerçekleştiriliyor, 3 binden fazla rüzgar profesyoneli 7-8 Kasım tarihlerinde İstanbul’da buluşuyor.

Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) tarafından düzenlenen Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongresi, Cumhuriyetimizin 100. yılında ‘Rüzgarın Yüzyılı’ temasıyla İstanbul’da gerçekleştiriliyor. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da kongre öncesi Enerji ve Tabii Kaynaklar ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlıklarının en üst düzey temsilcilerinin sektörün önde gelen yatırımcılarıyla buluşturacağı ‘İstişare Toplantısı’ ile başlayacak olan kongre, Cumhuriyetimizin 100. yılında ve ayrıca ‘Türkiye Yüzyılı’nın başlangıcında ülkemizden ve dünya genelinden 3 binden fazla rüzgar profesyonelini İstanbul’da bir araya getiriyor. Zengin içeriğiyle birçok etkinliğe sahne olacak kongre, WindEurope iş birliğiyle bu yıl ilk kez hayata geçirilen “Türk Tedarikçiler Günü” etkinliğiyle, Avrupalı türbin ve aksam üreticilerinin tedarik zinciri yöneticilerini Türk tedarikçilerle doğrudan buluşturuyor.

TÜREK’in rüzgarla ilgili tüm başlıkları içeren zengin programı:

Türk ve yabancı konuşmacılar

Geçtiğimiz yıl büyük ilgi gören ve geleceğin rüzgar teknolojileri ile dijitalleşme bağlamlarının birlikte değerlendirileceği ‘Geleceğin Rüzgarı’ vizyoner oturumları

WindEurope iş birliğiyle düzenlenecek ‘Türk Tedarikçi Zirvesi’ etkinlikleri

Söyleyecek sözü olan şirketlerin açık iletişim yapabileceği ‘Açık Kürsü’ buluşmaları

Yakın geleceğin sektör profesyonelleri olan üniversite öğrencilerinin sektörle ilk elden tanışacağı ‘Kariyer Festivali’ 

Farklı kategorilerde verilecek ‘Rüzgara Güç Verenler Ödülleri’ 

Lokomotif sektörden ‘güçlü mesajlar’ 

Sektörü büyüten yasal düzenlemeler ve teşvik programları sayesinde son 10 yılda çok ciddi bir büyüme ivmesi yakalayan Türkiye rüzgar sektörü, mevcut güçlü sanayisi ve yetişmiş insan gücüyle özellikle Avrupa kıtasının enerji ihtiyacını ‘emisyon hedefleriyle de uyumlu olacak şekilde’ karşılayabilecek en uygun seçenek olarak ön plana çıkıyor. Bu mesajın özellikle vurgulanacağı kongre boyunca yoğun ilgi görecek oturumlardan bazıları şöyle: 

‘Net Zero (2053) ve Arz Güvenliğinde Rüzgar Enerjisi’nin Önemi’ 

Sanayi Özel Oturumu: Yerli Türbin Üretimi ve Global Tedarik Zincirindeki Fırsatlar

‘Rüzgarın Yüzyılında Tahsis Edilen Kapasiteler Sonrası Şebeke Planlamasının Önemi’

‘Enerji Depolama: LI-ION ve Alternatif Teknolojiler ile Yeşil Hidrojen’ 

‘2035 Yılına Kadar 5 GW Deniz Üstü RES Kurulumu Mümkün mü?’

Devamını oku

Trendler