Connect with us

“2030 yılına dek güneş ve rüzgar kapasitesinin 7-8 kat artması gerekiyor”

Published

on

McKinsey & Company, COVID-19 salgını sonrası iyileşme dönemini küresel iklim değişikliğini göz ardı etmeden şekillendirmenin önemini vurguluyor. Bu kapsamda şirket, iklim değişiminin yıkıcı etkilerini engelleyecek ‘1,5 derece hedefinin’ beş temel alanda gerçekleştirilecek kökten dönüşümlerle mümkün olduğunu ortaya koyan bir araştırma yayınladı.

Yönetim danışmanlığı firması McKinsey & Company, bilimsel veriler ışığında, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini engellemek üzere sıcaklık artışının 1,5°C sınırında tutulması ihtiyacına yönelik yeni bir araştırma çalışması hazırladı. Öncü paydaşlar ‘1,5 derece hedefi’ etrafında kenetlenirken, McKinsey bu devasa dönüşümün nasıl gerçekleşebileceğine dair bütüncül bir çalışmaya imza attı. 

Veri ve analizlere dayalı bu rehber, gelecek 10 yılda gıda ve orman alanları, elektrifikasyon, endüstriyel adaptasyon, temiz enerji ve karbon pazarı olmak üzere beş temel alanda emisyonların azaltılması için gerekli eylemleri ortaya koyuyor. McKinsey uzmanları, COVID-19 küresel salgın döneminin iklim değişimine karşı aksiyona geçmenin önemini de ortaya koyduğunu belirtiyor. 

Gıda ve orman arazilerinin yönetiminde dönüşüm 

Metan ve azot oksitle birlikte tarım endüstrisi, her yıl küresel sera gazı salınımının yüzde 20’sini tek başına yaratıyor. Artan nüfusun da etkisiyle tarım kaynaklı emisyonların, eğer bir dönüşüm gerçekleşmezse, 2050 yılına dek yüzde 15-20 oranında artacağı öngörülüyor. Gıda endüstrisi içerisinde en yüksek emisyon yaratan (yaklaşık yüzde 70) büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık ise 1,5 derece hedefi için dönüşümün zaruri olduğu alanlardan biri. Küresel çapta mevcut beslenme alışkanlıklarının sürdürülmesi halinde 2050 yılında küresel protein tüketiminde bu tip hayvancılığın yüzde 9 oranında yer alacağı öngörülüyor. Ancak iklim değişimini durdurmak için bu oran yüzde 4’e indirilmeli. Aynı zamanda gıda üretiminin üçte birinin kaybına neden olan gıda israfının da önüne geçilmesi gerekiyor. 

Tüm bunlarla birlikte küresel karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 15’i ormanların yok olmasından kaynaklanıyor. Bunda bir ağacı yok etmek için kullanılan yöntemlerin atmosfere kattığı emisyon ve aynı zamanda o ağacın karbon salınımını engelleme potansiyelinin önüne geçilmesi rol oynuyor. Ormanların korunması için tüm çabalara rağmen her yıl Yunanistan büyüklüğünde ormanlık alan yok oluyor. 2030 yılında 1,5 derece hedefine ulaşmak için tüm fosil yakıt emisyonları azaltılsa ve tüm endüstrilerde karbonsuzlaşma sağlansa dahi ormansızlaşmanın yaklaşık olarak yüzde 75 azaltılması gerekli. Bu hedefin daha uzun vadede sağlanması için bile ormansızlaşmanın 2030 yılına dek yarı yarıya azaltılmasına ihtiyaç var. Dolayısıyla bu konuda regülasyon, uygulama ve teşviklerin çoğaltılması önem taşıyor. 

Elektrifikasyon ile enerji kullanımında dönüşüm

Genel olarak petrole dayalı faaliyet gösteren karayolu ulaşımı endüstrisi -otobüs, kamyon, binek araç, iki ve üç tekerlekli araçlar- her yıl karbon emisyonunun yüzde 15’ini oluşturuyor. Bu emisyonun önüne geçilmesi içinse daha temiz kaynaklara ihtiyaç var. 

Bunun hızlı bir şekilde sağlanabilmesi ve 1,5 derece hedefine ulaşılabilmesi için temiz, yenilenebilir enerji kaynakları ile şarj edilen elektrikli araçlara (EV) geçişin ivedilikle gerçekleştirilmesi gerekiyor. Böyle bir durumda içten yanmalı araç satışları toplam satışların 2030 yılında yaklaşık yüzde 50’sini, 2050 yılında ise yüzde 100’ünü oluşturacaktır. Ancak burada önemli olan EV’lerin enerji kaynaklarının yeni bir emisyon üreticisi olmamasını sağlayacak elektrik ve hidrojen kaynaklarının yaratılması. Dolayısıyla otomotiv endüstrisinin şarj üniteleri teknolojilerini sürdürülebilirlik odaklı geliştirmeleri ve üretim ölçeklerini hızla artırmaları büyük önem taşıyor. Ulaşımda bir diğer önemli etken ise kişisel araçların kullanımı. Şehir merkezlerine araçla girişin yasaklanması, özel araç vergilerinin artırılması gibi önlemlerle toplu taşıma ve araç paylaşımı gibi alternatiflere olan ilgi artırılabilir. Bu da 2030 yılına dek özel araçların kullanımının yüzde 10 oranında azaltılmasını sağlayacaktır. 

Öte yandan elektrifikasyon, toplam karbon emisyonlarının yüzde 7’sini oluşturan binalarda da karbonsuzlaşmayı sağlayabilir. Mekan ve su ısıtma ihtiyaçları için kullanılan fosil yakıtlar bu emisyonun başlıca nedeni. Eğer temiz kaynaklar kullanılarak bu iki ihtiyaç elektrifikasyonla sağlanırsa, 2050 yılında, 2016’ya göre bu emisyon oranı yüzde 20 oranında azaltılabilir. Buna ek olarak merkezi ısıtma yaygınlaştırılır ve ısıtma ve yemek pişirme ihtiyaçlarında doğalgaz ile birlikte hidrojen ve biyogaz kullanılırsa, yüzde 40 daha emisyon azaltımı gerçekleştirilebilir.  

Endüstriyel operasyonlarda dönüşüm

İnşaat, gıda, tekstil, üretim gibi düşük ya da orta ölçekli ısı ihtiyacı olan endüstriyel sektörlerin de hızlı bir şekilde operasyonlarına elektrifikasyonu entegre etmeleri önem taşıyor. 2030 yılında bu sektörlerde enerji ihtiyacının temiz enerji kaynaklarından sağlanması ve 2016 yılında yüzde 28 olan elektrifikasyon oranının 2050’de yüzde 76’ya yükseltilmesi, 1,5 derece hedefine ulaşmak için gerekli bir adım. Bununla birlikte endüstride döngüsel ekonomiye geçişe de ihtiyaç var. Böylece verimliliğin artması, sera gazı salınımlarını azaltacağı gibi maliyetleri de düşürecek ve performansı artıracaktır. 

Petrol ve gaz şirketlerinin üretim faaliyetleri sonucu açığa çıkan metan ya da doğal gaz ise bir diğer büyük değişimin gerekli olduğu alan. Bu şirketler için metan, sera gazı salınımlarında en büyük role sahip faktör. Bu faktörü ortadan kaldırmak zorlu olsa da mevcut teknolojiler, ekonomik çözümler sunmaya başladı. Metan gazının salınımında etkili olan bir diğer sektör ise madencilik. Bu sektörde de metan gazının salınımını engelleyecek çözümler mevcut ancak hem tüm madenleri kapsamıyor hem de yeterince ekonomik yatırımlar olarak görülmüyor. 

Enerji ve yakıt kullanımında dönüşüm 

2030 yılına dek güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesinin bugünkü seviyenin 7-8 kat üzerine çıkması gerekiyor. Bu, rüzgar türbinleri ve solar panellerin üretiminde yoğun bir artışa ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Öte yandan 1,5 derece hedefine hızla ulaşmak için bugün küresel enerji üretiminin yüzde 40’ını karşılayan kömür kaynaklı elektrik üretiminin 2030 yılına dek yüzde 80 azaltılmasına ihtiyaç var. Kömür ve gaz kaynaklı enerjinin daha uzun süre kullanıldığı bir senaryoda dahi 2030 yılına dek yüzde 30-35 civarında azalma sağlanması gerekiyor. Aynı zamanda doğal gaz kaynaklı elektrik üretiminin de bu süreçte yüzde 20 ilâ 35 oranında azaltılması gerekecek. Bugün küresel enerjinin yaklaşık üçte biri doğal gaz kaynaklı. 

Tüm bunlarla birlikte yenilenebilir enerjiye hızlı bir geçiş yapmak beraberinde güneş ışığı ya da rüzgarın yeterli olmaması gibi bölgesel bazda zorlukları da getirecek. Yakın vadede bunu aşmak için mevcut teknolojilerin tamamı bir arada kullanılarak ihtiyaç dengelenebilir. Ancak 1,5 derece hedefine ulaşmak için bugün gelişim aşamasında olan hidrojen, karbon yakalama ve depolama ve uzun mesafeye daha verimli iletim teknolojilerinden yararlanmak gerekecek. 

Bu süreçte biyoenerji kaynakları havacılık ve deniz taşımacılığı gibi sektörlerin petrole dayalı yakıt kullanımını azaltmada çözüm olabilir. Yeşil hidrojen ve mavi hidrojen de çelik, kimya, çimento, havacılık, denizcilik, nakliye, bina yönetimi gibi sektörlerde karbondan arınma için önem taşıyor. Bu potansiyeli açığa çıkarmak içinse hidrojen sektöründe altyapı, depolama ve dağıtım gibi alanlarda yeni teknolojilerin ve güvenlik standartlarının geliştirilmesine ihtiyaç var.

Karbon yönetiminde dönüşüm 

Tüm bu çabalarla birlikte atmosferdeki karbonun azaltılması ve karbon üretmeye devam eden noktalarda karbonun yakalanması için yenilikçi girişimler yaratılmalı. Karbon yakalama, kullanma ve depolama endüstrisi bu anlamda önemli bir rol üstlenecek. Bu endüstri temel olarak karbondioksiti termal santraller ya da tesisler gibi noktalarda, yani kaynağında yakalıyor. Ardından bunu yer altına depoluyor ya da farklı bir üretim için kullanıma sokuyor. Yeni gelişen bu endüstrinin yakalayıp dönüştürdüğü karbondioksit oranını 2016 seviyesine göre 2050 yılında 125 katından fazlasına çıkarması gerekiyor. Böyle güçlü bir gelişim ise ancak inovasyon ve regülasyonlarla sektörün desteklenmesi ile mümkün. 

Karbondan arınma teknolojileri en iyi şekilde uygulansa dahi büyük ölçekli, doğal arınma yollarına başvurmak şart. Bu doğrultuda ağaçlar ve bitkiler karbon emisyonlarının dengelenmesi konusunda en güçlü etken. Gelecek 10 yılda 1,5 derece hedefine ulaşmak için yeryüzünü her yıl İzlanda büyüklüğünde yeni ormanlara kavuşturmak için küresel bir harekete ihtiyaç var. 2050 yılına dek ise ormansızlaşmayı engellemek, yangınlarda kaybedilen yerleri yeniden ağaçlandırmak ve böylece ABD’nin üçte birine eşdeğer olan 300 milyon hektarlık bir alanı ormana dönüştürmek gerekiyor. Bu oranların diğer sektörlerde ihtiyaç duyulan karbonsuzlaşmanın sağlanamaması durumunda daha da artması gerekebilir. 

“Küresel salgın şartları, iklim değişimi için harekete geçmenin önemini ortaya koyuyor”

Koronavirüs döneminin iklim değişimi için harekete geçmeyi kolaylaştıracak deneyime erişilmesine olanak sunduğunu dile getiren McKinsey & Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi: “COVID-19 küresel salgını ile birlikte yaşamın kırılganlığı kadar küresel ölçekte birlikte hareket etmenin gücünü de tecrübe ediyoruz. Birkaç ay öncesine dek imkansız gibi gözüken uzaktan çalışma ve çevrimiçi eğitim gibi pek çok uygulamanın hızla günlük rutinlerimiz arasına girmesi birlikte neler başarabileceğimizin göstergesi. Öte yandan koronavirüs küresel çapta sosyo-ekonomik yapıda yıkıcı etkilere de neden oluyor. Sonuç olarak bugün çalışma, öğrenme, beslenme gibi yeni yaşamsal alışkanlıklar kazandığımız bir dönemdeyiz. McKinsey olarak bu dönemi küresel iklim değişimini durdurmak ve çok daha büyük krizleri engellemek için değerlendirmemiz gerektiğine inanıyoruz.     

Bu kapsamda her bir birey ve kurumun ortak hareketine ihtiyaç duyacağımız bu süreç için mevcut durumu ve 1,5 derece hedefine bizleri ulaştıracak yol haritasını içeren bir çalışma hazırladık. Küresel çapta veriler ve analizlerle hazırladığımız bu rehber, güçlü ekonomik inisiyatiflerin oluşturulması ile geniş çaplı karbonsuzlaşma eylemlerini içeriyor. Bu, kurumların alacağı aksiyonlar kadar bireylerin gıda ve ulaşım gibi temel alışkanlıklarında kökten değişimler yapmalarını da gerektiriyor. Elbette tüm bu çabalar, ülkeler bazında politikalar ve teşviklerle de desteklenmeli. Bu doğrultuda McKinsey olarak harekete geçmeyi kolaylaştıracak öneriler ve çözümler geliştirmeyi bir sorumluluk olarak ele alıyoruz. Biliyoruz ki hep birlikte, yaşamı sürdürülebilir kılma gücüne sahibiz” dedi. 

Endüstri dünyasındaki gelişmeleri takip edin. Neleri size ulaştırmamızı istersiniz? Şimdi kayıt olun.

  E-Bülten'e kayıt olun
E-Posta:
 

Türkiye'nin alanında en özel yayınlara sahip medya grubu MONETA'nın sektörel dergi ve portallarının yönetimine katkıda bulunmaktayım. MONETA bünyesinde yeni nesil yayıncılık anlayışıyla içerik yönetimini geliştirmeye devam ediyoruz.

Genel

COP28, doğa için küresel finansmanı ve birliği harekete geçiriyor

Published

on

By

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28’inci Taraflar Konferansı (COP28) kapsamında gerçekleştirilen Dünya İklim Eylemi Zirvesi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai kentinde başladı. BM İklim Değişikliği COP28 üst düzey yöneticilerinden Razan Khalifa Al Mubarak, COP28’den COP30’a kadar iklim eyleminde doğanın rolünü pekiştirerek, 1.7 milyar dolarlık doğa koruma finansmanını açıkladı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin doğa-iklim projelerine 100 milyon dolarlık yeni finansman katkısında bulunacağını belirten Al Mubarak, Gana hükümetinin ‘Dirençli Gana’ planına ilk etapta 30 milyon dolarlık bir yatırım yapacaklarını açıkladı. Liderlerin, yerli halk ve yerel toplulukların geçim kaynaklarına ve kalkınma hedeflerine yatırım yapmanın kritik önemini vurgu yaptığı zirvede, Belem’deki COP30’a doğru entegre doğa-iklim eylemi için ortakları ve kaynakları harekete geçirecek bir BAE-Brezilya ‘COP-to-COP’ ortaklığı duyuruldu.

İklim krizine karşı ortaya konulan planların güçlendirilmesi ve somut adımlar atılarak hayata geçirilmesine ilişkin müzakerelerin yapıldığı BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı, BAE’nin ev sahipliğinde başladı. Bu yıl 28’incisi düzenlenen ve 12 Aralık’a kadar sürecek olan konferansın ana gündeminde, 2015 yılında Paris’te anlaşmaya varıldığı gibi küresel ısınmayı 1,5 derecede sabit tutma amacının canlandırılması ve hükümetlerin iklim eylemi vaatlerini daha kapsamlı hale getirecek bir anlaşmaya varılması yer alıyor.

Zirvede konuşan COP28’in BM İklim Değişikliği Üst Düzey Sorumlusu Razan Khalifa Al Mubarak, “Doğanın tam ve en bütüncül haliyle iklim eyleminin bir önkoşulu olarak tanınmasını, desteklenmesini ve finanse edilmesini sağlamak COP28 Başkanlığı için bir öncelik olmuştur. Devlet dışı aktörlerin desteği ve finansmanıyla birleşen bu olağanüstü siyasi liderlik, doğanın sadece bu görev için değil, gelecekteki tüm görevler için temel rolünün kanıtıdır” dedi.

Zirvede devlet başkanları, Paris Anlaşması ve kısa süre önce kabul edilen Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi’ni hayata geçirmek üzere doğa-iklim eylemine odaklanan ulusal ve bölgesel yatırım planlarını ve ortaklıklarını açıkladı:

– BM İklim Değişikliği COP28 üst düzey yöneticilerinden Razan Al Mubarak, Birleşik Arap Emirlikleri’nin Gana’nın ‘Dirençli Gana’ planına 30 milyon dolarlık ilk yatırımla birlikte doğa-iklim projelerine 100 milyon dolarlık yeni finansman katkısında bulunacağını açıkladı. ‘Dirençli Gana’, Gana Devlet Başkanı Nana Akufo-Addo tarafından Kanada, Singapur, Amerika Birleşik Devletleri ve LEAF Koalisyonu gibi diğer özel sektör uyumlu girişimlerden gelen 80 milyon dolarlık ek destekle başlatıldı ve son olarak BAE’nin 30 milyon doları eklendi.

– Tonga Başbakanı Siaosi ‘Ofakivahafolau Sovaleni, 2030 yılına kadar ülkelerin sularının ve münhasır ekonomik bölgelerinin yüzde 30’unun korunmasını amaçlayan ve ay yüzeyinden daha büyük bir alanı temsil eden ‘Unlocking Blue Pacific Prosperity Plan’ için Bezos Earth Fund’dan Gelişmekte Olan Pasifik Küçük Ada Devletleri’ne (P-SIDS) 100 milyon ABD doları finansman sağlanacağını duyurdu.

– Aralarında Bloomberg Philanthropies, Builders Vision ve Oceankind’in de bulunduğu bir grup hayırsever, Okyanus Direnci İklim İttifakı (ORCA) kapsamında, hassas deniz alanlarının korunmasını, okyanus temelli azaltım çabalarını ve iklim etkileri üzerine araştırmaları hedefleyen 250 milyon dolarlık yeni finansmanı duyurdu.

– Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, doğrulanabilir karbon kredisi işlemleri yoluyla koruma ve yerel kalkınmanın özel finansmanını teşvik etmek amacıyla Papua Yeni Gine için 100 milyon ABD Doları, Kongo Demokratik Cumhuriyeti için 60 milyon ABD Doları ve Kongo Cumhuriyeti için 50 milyon ABD Doları olmak üzere 3 orman finansman paketi açıkladı.

– Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo ve Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre, Endonezya’nın öncü FOLU Net Sink 2030 planını desteklemek üzere 100 milyon dolarlık bir ortaklığı açıkladı.

– Asya Kalkınma Bankası, OPEC Fonu, Suudi Arabistan, AFD, Fransa ve Yeşil İklim Fonu bünyesindeki ASEAN Katalitik Yeşil Finansman Aracı ile birlikte, 2030 yılına kadar doğa odaklı iklim projelerine 2 milyar ABD doları daha ek özel finans sermayesi seferber etmek amacıyla kalkınma ortaklarından 1 milyar ABD doları seferber etmeyi taahhüt eden yeni bir girişim olan Doğa Finans Merkezi’ni duyurdu.

145 ülkenin 2030 yılına kadar orman kaybını ve arazi bozulmasını durdurmayı ve tersine çevirmeyi kabul ettiği COP26’nın Glasgow Liderler Deklarasyonu’nu pekiştiren bu doğa-iklim planları; 196 ülkenin 2030 yılına kadar toplam doğa kaybını durdurmak için ortak bir çerçeve üzerinde anlaştığı dönüm noktası niteliğindeki Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi de dahil olmak üzere önceki taahhütlerde ilerlemeyi teşvik ediyor. Uyum maliyetlerinde 104 milyar ABD doları tasarruf sağlayabilecek doğa kaybının ele alınması, 2030 yılına kadar ihtiyaç duyulan CO2 azaltım eyleminin yüzde 30’undan fazlasını sağlama potansiyeline sahip. Ayrıca, küresel GSYH’nin yaklaşık yüzde 50’si doğrudan veya dolaylı olarak doğaya ve diğer ekosistem hizmetlerine bağlı olduğundan, doğal ekosistemlerin korunması ve restorasyonu, yaklaşık 395 milyar daha fazla iş yaratma ve geçimleri doğrudan doğaya bağlı olan 1 milyar insanı koruma potansiyeli ile ekonomik refahı destekliyor.

Endüstri dünyasındaki gelişmeleri takip edin. Neleri size ulaştırmamızı istersiniz? Şimdi kayıt olun.

  E-Bülten'e kayıt olun
E-Posta:
 
Continue Reading

Genel

AB, Net-Sıfır Sanayi Yasası’ndaki tutumunu oyladı: Avrupa’da üretilen temiz teknolojiler artırılacak

Published

on

By

Dünya standartlarında bir rüzgar endüstrisine sahip olan Avrupa’nın, iklim ve enerji güvenliği hedeflerine ulaşabilmesi için 2030 yılına kadar her yıl yaklaşık 30 GW yeni rüzgar santrali kurması gerekiyor. Avrupa rüzgar tedarik zinciri ise, enflasyonist baskılar, rüzgarın genişleme hacimlerindeki belirsizlik ve zayıf ihale tasarımları ile mücadele ediyor. Tüm bunlar, AB’nin enerji güvenliği ve iklim hedeflerine ulaşmak için yeni üretim tesislerini planlama ve bunlara yatırım yapma kabiliyetini zayıflatıyor.

Temiz teknolojilerdeki üretimini güçlendirmek ve genişletmek için bu yılın başlarında Net Sıfır Sanayi Yasası’nı (NZIA) sunan Avrupa Parlamentosu, geçtiğimiz Salı günü Avrupa Komisyonu ve üye devletlerle Net-Sıfır Sanayi Yasası (NZIA) müzakerelerindeki tutumunu oyladı. Parlamento’nun pozisyonunu hazırlayan MEP Christian Ehler, Sanayi, Araştırma ve Enerji Komitesi’nde (ITRE) Avrupa’nın iklim ve enerji güvenliği hedeflerine ulaşması için güçlü bir Avrupa rüzgar endüstrisini destekleyen öneri sundu. Avrupa rüzgâr endüstrisi tüm Parlamento üyelerini ITRE görevlerini desteklemeye çağırdı.

Konuyla ilgili değerlendirme paylaşan WindEurope’un açıklamasında, Avrupa Parlamentosu’nun Avrupa’da üretilen temiz teknolojilerin artırılması için oy kullandığı belirtildi. Değerlendirmede görüşlerine yer verilen WindEurope Baş Politika Sorumlusu Pierre Tardieu, “AB, Yeşil Mutabakatı Avrupa’da üretilen rüzgarla gerçekleştirmek istiyor. Yarın Parlamento, Avrupa rüzgâr tedarik zincirini güçlendirerek tam da bunu yapacak somut tedbirleri kabul edebilir. Açık attırma tarifelerinin daha yüksek girdi maliyetlerini yansıtacak şekilde endekslenmesi, Avrupa pazarında adil rekabetin sağlanması ve ‘dibe doğru yarış’ ihalelerine karşı çıkılmasına yardımcı olacaktır. Bu doğru bir hareket tarzıdır. Bu bir güvenlik, istihdam ve özerklik meselesidir” ifadelerini kullandı.

İhalenin Avrupa tedarik zincirinin genişlemesini desteklemesi gerekiyor

ITRE tutumu, rüzgar enerjisi ihale tasarımında önemli değişiklikler içeriyor. İhaleler için açık ve zorunlu ön yeterlilik kriterleri belirleniyor. Bu, Avrupa’nın kritik enerji ve şebeke altyapısının siber saldırılar için kolay bir hedef olamayacağını garanti edecek siber güvenlik ve veri varlığına yönelik yeni kuralları içeriyor.

Geliştiriciler büyük offshore projeleri iptal etmek zorunda kaldı

WindEurope’un paylaştığı değerlendirmede, konuyla ilgili şu açıklamalar yer alıyor: “ITRE Komitesi bir enflasyon endeksleme mekanizması da önerdi. Yetersiz endeksleme şu anda büyük bir sorun. Rüzgar geliştiricileri bu yüzden büyük açık deniz rüzgar projelerini iptal etmek zorunda kaldı. Belirli bir fiyatla ihale kazanmışlardı; ancak daha sonra yüksek enflasyon türbinleri ve bileşenlerini çok daha pahalı hale getirerek rüzgar enerjisi projelerinin ekonomik uygulanabilirliğini riske attı. Rüzgar enerjisi ihalelerinin girdi maliyetlerini yansıtacak şekilde endekslenmesi bu mali açığın kapatılmasına yardımcı olacak ve projelerin devam edebilmesini sağlayacaktır. Bu tür bir endeksleme mekanizması, tüm tedarikçi sözleşmelerinin imzalanması için gereken süre boyunca geçerli olacaktır.”

Müzakereler 2024 yılının ilk çeyreğinde gerçekleşecek

Nihai müzakerelerde kabul edilen tedbirlerin tedarik zinciri esnekliğine, teknolojiye ve amaca uygun olmasının kritik önem taşıdığına vurgu yapılan değerlendirmede, şu ifadeler kullanıldı: “ITRE Komitesi ayrıca üye devletlerin ihalelerinde negatif ihale vermeyi bırakmalarını istemektedir. Bu, rüzgar santrali geliştiricilerinin bir rüzgar santrali inşa etme hakkı için hükümetlere ödeme yapmak zorunda olduğu durumdur. Bazı hükümetler, hızlı para kazanmanın bir yolu olarak ihalelerine negatif ihale uygulamasını getirdi; ancak negatif ihale sadece AB’nin enerji dönüşümünü daha pahalı hale getirir. Geliştiriciler için tedarik zincirine ya da elektrik tüketicilerine yansıtılması gereken ek maliyetler yaratır ve negatif ihale turlarında ödenen para, şirketlerin diğer rüzgar enerjisi projelerine yatıramayacağı paradır. Konsey’in şimdi Net Sıfır Sanayi Yasası’na ilişkin müzakere yetkisini de tamamlaması gerekiyor. Üçlü görüşmeler, yani Avrupa Parlamentosu ve üye devletler arasında Avrupa Komisyonu’nun desteğiyle nihai bir anlaşma üzerinde yapılacak müzakereler, 2024 yılının ilk çeyreğinde gerçekleşecek. Nihai müzakerelerde, kabul edilen tedbirlerin ince ayarlarının yapılması ve tedarik zinciri esnekliği yaklaşımının teknolojiye özgü ve amaca uygun olması kritik önem taşıyacaktır.”

Endüstri dünyasındaki gelişmeleri takip edin. Neleri size ulaştırmamızı istersiniz? Şimdi kayıt olun.

  E-Bülten'e kayıt olun
E-Posta:
 
Continue Reading

Genel

DÜRED Başkanı Murat Durak, deniz üstü rüzgardaki gelişmeleri REIA 2023’te değerlendirecek

Published

on

By

Yenilenebilir enerjinin her alanından Avrupa’daki geliştiriciler, yatırımcılar, finansörler, mali danışmanlar, sektör uzmanları ve brokerları buluşturan Yenilenebilir Enerji Yatırım ve Varlık Yönetimi Konferansı – Renewable Energy Investment & Asset Management Conference (REIA 2023), 30 Kasım – 1 Aralık tarihleri arasında Yunanistan’da düzenleniyor.

Avrupa yenilenebilir enerji sektöründeki son gelişmelerin ele alınacağı konferansın konuşmacıları arasında, Denizüstü Rüzgar Enerjisi Derneği (DÜRED) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Durak yer alıyor. Murat Durak’ın konuşacağı “Blowin in the wind: Investing İn Offshore And Floating Wind” Oturumu, konferansın ikinci gününde saat 13:35’te başlıyor.

REIA 2023’te, deniz üstü rüzgar enerjisindeki yatırımların ele alınacağı oturumla ilgili şu açıklama yer alıyor: “Açık deniz rüzgar potansiyelinin %80’i, 60 metreden daha derin sularda bulunuyor ve bu da sınırlı arazi alanına sahip ülkelerde yüzen türbinlere olan ihtiyacı artırıyor. Yüzen rüzgar enerjisi endüstrisi, Avrupalı ​​şirketlerin öncülüğünde 2022 yılı sonuna kadar planlanan 48 GW kapasiteyle hızla genişliyor. Avrupa’nın 2030 yılına kadar 10 GW, 2050 yılına kadar ise 264 GW yüzer açık deniz rüzgarı üretmesi planlanıyor. Yalnızca Birleşik Krallık, yüzer rüzgar projelerine 60 milyon sterlinin üzerinde yatırım yapıyor. Almanya, Türkiye, Portekiz, İspanya ve diğerleri iddialı offshore rüzgar hedeflerini takip ediyor. Zorluklar arasında yeni bir tedarik zinciri ve liman altyapısı oluşturulması yer alıyor. Avrupa, 2022’de rüzgara 17 milyar Euro yatırım yaparak yıllık hedefinin gerisinde kaldı. Yüzen açık deniz rüzgarı gelecek; ancak potansiyelini gerçekleştirmek için önemli altyapı yatırımlarına ihtiyaç var.”

Endüstri dünyasındaki gelişmeleri takip edin. Neleri size ulaştırmamızı istersiniz? Şimdi kayıt olun.

  E-Bülten'e kayıt olun
E-Posta:
 
Continue Reading

Trendler

Copyright © 2011-2018 Moneta Tanıtım Organizasyon Reklamcılık Yayıncılık Tic. Ltd. Şti. - Canan Business Küçükbakkalköy Mah. Kocasinan Cad. Selvili Sokak No:4 Kat:12 Daire:78 Ataşehir İstanbul - T:0850 885 05 01 - info@monetatanitim.com