Connect with us

Genel

Rüzgâr Yeka’sında ekipman üreticileri artık yatırımcı seçecek

Yayın tarihi:

-

 

Rüzgâr yeka’sında ekipman üreticileri artık yatırımcı seçecek

 

 

Enerjisa, Akfen ve Limak gibi sektörün önde gelen şirketleri için rüzgâr ve güneş enerjisi projeleri geliştiren RKT Enerji şirketinin CEO’su Utku Korkmaz ‘a sorduk. Bu söyleşimizde YEKA Şartnamesi çerçevesinde tecrübelerini ve sektör analizlerini bizlerle paylaşan Utku Korkmaz’a gönülden teşekkürlerimizi sunar ve bu keyifli sohbetimizle siz değerli rüzgar dostlarımızı baş başa bırakıyoruz.

YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Alanları) Şartnamesinde seçilen illeri/bölgeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Öncelikle seçilen bölgelere ve kurulması planlanan kapasitelere bakmak gerekir.

Edirne-Kırklareli-Tekirdağ’da 700 megavat,

Sivas’ta 200 megavat,

Ankara-Çankırı-Kırıkkale’de 200 megavat,

Kayseri-Niğde’de 200 megavat,

Malatya’da 150 megavat ve

Bilecik-Kütahya-Eskişehir’de 150 megavat,

Burdur-Denizli-Uşak’ta 100 megavatlık santral kurulması planlanmaktadır.

 

Edirne-Kırklareli-Tekirdağ bölgesinin seçimi İstanbul’un Avrupa yakasının elektrik tüketimi düşünüldüğünde oldukça mantıklı, çünkü önümüzdeki günlerde şehir batıya doğru da büyümeye devam edecek. Bu ise bölgedeki hem mesken tüketimini hem de sanayi tüketimini arttıracak. Bu sebeple bölgedeki elektrik tüketimi artış potansiyeli açısından en yüksek kapasitenin bu tarafta düşünülmesini mantıklı buluyorum. Aynı zamanda rüzgâr açısından bakıldığında da Trakya bölgesi önemli rüzgâr kaynağı olan yerlerin başında geliyor. Edirne’de Enez bölgesi, Kırklareli’nde Istrancalar Tekirdağ’da Şarköy Mursallı bölgesi hali hazırda değerlendirmeye açık önemli uygun alanlar.

 

Onun dışında Sivas’ta tekil olarak 200 megavatın tek bölgede kurulabileceği yüksek potansiyelleri yerleri bulunduran bir bölge. Özellikle hali hazırda kurulu KANGAL RES’in alt bölgesindeki alanın tek parça 200 megavatlık santral kurulması açısından uygun olduğun düşünüyorum. Ankara-Çankırı-Kırıkkale bölgesi de elektrik tüketimi artan bir bölge. Rüzgâr potansiyeli açısından bakıldığında da henüz örtüsü açılmamış bir yer. Sadece Ankara’daki problem rüzgâr kaynağı yüksek alanların, Esenboğa Havalimanı ile onun iniş istikametinde olması, belki bu bir problem yaratabilir. Kayseri-Niğde bölgesini değerlendirmek gerekirse, özellikle Kayseri’nin Yahyalı bölgesi yüksek rüzgâr potansiyeli açısından önemli bir bölge olarak karşımıza çıkıyor.

 

Malatya’daki 150 megavat seçimi de bölge olarak elektrik tüketimi açısından olmasa da özellikle Arapgir bölgesinin rakımının yüksekliğine rağmen, rüzgâr kaynak potansiyelinin iyi olması ile açıklanabilir. Bilecik-Kütahya-Eskişehir bölgesinde özellikle Bilecik ve Kütahya’da hızla artan sanayi ve ticarethane tüketiminden kaynaklı elektrik üretimine ihtiyaç duyuluyor. Özellikle Kütahya tarafında Cebrail bölgesinde oldukça yüksek rüzgâr potansiyeline sahip alanlar mevcut, yalnız orada da rüzgâr sahaları ile maden sahalarının kesişmesi bir risk olabilir. Burdur-Denizli-Uşak’ta ise kaynak alanları henüz değerlendirilmemiş durumda. Uşak’ta Afyon-Uşak sınırına yakın olan bölge ve Murat Dağı bölgesi bakir alanlar.

 

Bu yüzden genel alanda bakıldığında kaynak alanları bölgeleri seçiminin hem tüketim açısından hem de henüz kullanılmamış yüksek potansiyelli rüzgâr bölgeleri açısından doğru seçildiğini düşünüyorum.

 

 

Güneş YEKA’sı ile Rüzgâr YEKA’sı arasındaki temel farklar neler?

Güneş YEKA’sındaki ekipman üreticisi/yatırımcı eşleşmesindeki alternatif Rüzgâr YEKA’sına göre daha fazla idi. Çünkü Rüzgar YEKA’sında istenilen şartları sağlayabilecek ekipman üreticisi sayısı oldukça az görünüyor. Buna rağmen bu işle ilgili istekli olabilecek yatırımcı sayısı da bir hayli fazla çünkü hali hazırda ölçüm direği dikmiş ve data toplamış oldukça fazla yatırımcı var. Aynı zamanda rüzgâr enerjisinde sektörün biriktirdiği Know-How ve yaptığı yatırım da güneşe göre oldukça fazla. Türkiye’de hali hazırda dünyaya hizmet veren birçok kule ve kanat üreticisi var. Bu nedenle rüzgâr’daki yatırımcı sayısı ve yatırımcı iştahı güneştekinden daha fazla olacak. Ama ekipman tarafındaki yeterli üreticisi sayısı güneşe göre daha az olacak. O yüzdende güneş YEKA’sından farklı olarak rüzgâr YEKA’sında ekipman üreticileri aslında yatırımcı seçecek.

 

Ayrıca bir temel farkta toplam yatırım tutarı, rüzgârdaki toplam yatırım tutarı fabrikalar düşünülmediğinde sadece enerji santrali olarak düşünüldüğünde güneş YEKA’sının neredeyse iki katı. Bu yüzden burada bir ekipman üreticisi-iki yatırımcı formülasyonlarını da görebiliriz. Genel olarak güneş YEKA’sı ile rüzgâr YEKA’sı arasında böyle birkaç temel fark var.

 

Güneş YEKA’sı ile Rüzgâr YEKA’sı arasında proje geliştirme açısından temel farklar neler?

Proje geliştirilecek alan açısından bakıldığında Güneş YEKA’sında alan Enerji Bakanlığı tarafından tahsis edildi ve herkes o alan için ihale de yarıştı. Rüzgâr YEKA’sında ise herkes kendi belirlediği alan ile yarışacak. Burada şöyle bir benzetme yapılabilir. Güneş YEKA’sındaki ihale katılımcıları Enerji Bakanlığı’nın tahsis ettiği ve birebir aynı olan yarış arabaları ile bir yarışa katıldılar ve gaza en korkusuzca basan yarışı kazandı. Rüzgâr YEKA’sında ise tüm katılımcılar kendi geliştirdikleri araba ile yarışa katılacaklar ve gaza ne kadar basabileceklerine kendileri değil geliştirdikleri arabalar karar verecek. Teknik açıdan Güneş YEKA’sı ile Rüzgâr YEKA’sı arasında böyle temel bir fark olacak.

 

Enerji üretim hesaplamaları ve fizibilite açısından bakıldığında verilen süreyi nasıl buluyorsunuz? 

Enerji üretimi hesabı açısından bakıldığında güneşte ölçüme ihtiyaç yok ama rüzgârda ciddi ölçüme ihtiyaç var ve rüzgârda geliştirilen sahalarda ölçüm olmadan enerji üretim hesabı yapmak bir hayli zor. Enerji üretim hesabı olan sahalarda dahi işbirliği yapılacak türbin şirketine ve seçilecek yeni türbinlere göre enerji üretim tahmini değişebilir. Biz bugüne kadar geliştirdiğimiz sahalarda değişen rüzgâr türbini marka ve modeli ile % 5 e varan kapasite faktörü farklarını gördük. Yani herhangi bir yatırımcı hali hazırda geliştirmiş olduğu ve enerji üretim tahminini bildiği saha dahi olsa eğer işbirliği yapacağı türbin şirketi ile enerji üretim hesabı çalışmamış ise sağlıklı bir enerji üretim tahmini yapmakta zorlanacak. Bu yüzden 3 aylık süre iyimser, mutlaka yatırımcıların sağlıklı bir enerji üretim hesabı yapabilmek için süre uzatılması talebi gelecektir.

 

Özellikle Sivas, Kayseri, Ankara, Kütahya, Malatya, Burdur, Denizli ve Uşak gibi kompleks araziye sahip ve pürüzlüğü yüksek olan sahalarda seçilecek olan yeni türbinlerle CFD çalışılması ve bu CFD çalışmalarını sonuçlarını ortaya çıkması için ciddi zaman ihtiyaç var. Buradaki en önemli diğer bir hususta yatırımcıların elinde yeterli data bulunup bulunmadığı konusu. Özellikle YEKA projelerinde istenen saha büyüklükleri düşünüldüğünde, elde var olan önceki lisans ihaleleri için dikilmiş tek bir ölçüm direğinden sağlanan datalar neredeyse hiçbir anlam ifade etmiyor. Aynı zamanda burada seçilen neredeyse tüm iller yüksek pürüzlülüğe sahip, bu nedenle süreyi iyimser buluyorum diyebilirim.

 

Sizin RKT Enerji olarak YEKA ile ilgili hedefleriniz neler?

Biz proje geliştirme şirketimiz RKT ENERJİ ve iştirakimiz olan Brüksel merkezli 3E’nin Türkiye ofisi olarak YEKA’lara ciddi şekilde hazırlanıyoruz. Bugüne kadar Türkiye’nin önde gelen şirketlerine proje geliştirme işlerinin lokal konularında RKT olarak, global ve bankable mühendislik hizmetlerinde ise 3E TÜRKİYE olarak önemli katkılar sağladık. YEKA sürecinde de hem ihale öncesinde hem ihale sonrasında yatırımcıların hem enerji üretim hesabı açısından en rekabetçi hem de imar süreçleri açısından da en sorunsuz projeleri geliştirme ihtiyacının farkındayız. En doğru mühendislik hizmetlerini sağlamak için hem ihale sürecinde hem ihale sonrasına tüm ekibimiz büyük bir titizlikle çalışıyor olacak.

Utku Korkmaz
RKT Energy CEO

Genel

EPDK Başkanlığı’na 4. kez Mustafa Yılmaz atandı

Yayın tarihi:

-

Yazar

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) Başkanlığı’na Mustafa Yılmaz’ın atanmasına dair karar, Resmi Gazete’de yayımlandı. Mustafa Yılmaz 4. kez EPDK Başkanlığı görevine atanmış oldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan kararda, “Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanlığına, 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Kanunun 5’inci maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesinin 2, 3 ve 7’nci maddeleri gereğince Mustafa Yılmaz atanmıştır.” ifadeleri kullanıldı.

Devamını oku

Bilgi Kaynakları

Rüzgar enerji santrali ve maden ruhsat sahalarının çakışması üzerine bir değerlendirme

Yayın tarihi:

-

Bir ülkenin varlığını sürdürebilmesi için öz kaynaklarını etkili ve verimli bir şekilde kullanması gerekmektedir. Ülkemiz sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla tarımı, turizmi, sanayisi hatta her şeyden öte genç ve dinamik nüfusuyla varlığını ve devamlılığını daha da sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

Son yıllarda özellikle enerji bağımsızlığının öneminin artması, ulusal mevzuat ve uluslararası anlaşmaların da etkisiyle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi artış göstermektedir. Çevrenin korunması, istihdam yaratması ve arz güvenliği sağlaması gibi konularda, yenilenebilir enerjinin ne kadar önemli olduğu bilinmektedir.

Ülkemiz enerji kaynakları çeşitliliği gibi maden çeşitliliğine de sahiptir. Demir, bakır, krom, bor ve sayabileceğimiz birçok maden çeşidi topraklarımız altında yer almaktadır. Enerji yatırımları gibi maden yatırım süreçleri de yatırımcılar için uzun ve yorucudur.

Bir tarafta maden arama teknolojisinin gelişmesi ve yeni rezervlerin keşfi, bir tarafta rüzgârın verimli olduğu alanların tespit edilmesi ve teknolojisinin gelişmesi ile rüzgâr enerjisi yatırımlarının artması sonucu iki yatırım alanında birtakım uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Bu uyuşmazlıkların en başında, maden ruhsat sahaları ile RES sahalarının çakışması yer almaktadır.

Anayasa’mızın “Tabii Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168. maddesinde; “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmü yer almaktadır.

Maden Kanunu’nun “Madencilik faaliyetlerinde izinler” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; “Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar göz önüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir.” Hükmü ve 16. fıkrasında; “Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup ve II. Grup (a) bendi madenler, mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir. Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre gibi isler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir. Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Bakanlık tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir. Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Bakanlık tarafından karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel teşkil etmez.” hükümlerine yer verilmiştir.

Maden ve enerji sahalarının çakışması sonucu Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) yapılan başvurularda, MAPEG tarafından inceleme yapılmaktadır. Bu incelemede; 7. madde kapsamında alınmış bir izin (ÇED, GSM ve Mülkiyet izinleri) bulunup bulunmadığı, üretim ve üretime yönelik herhangi bir madencilik faaliyeti olup olmadığı, saha için uygun bulunan işletme izin alanı ve RES alanı ile çakışmayan ruhsat alanlarında yapılacak madencilik faaliyetlerine RES projesinin olumsuz etkileyecek bir durumu olup olmadığı, çakışmalı alanda ruhsat sahibi tarafından madencilik faaliyetlerine yönelik herhangi bir yatırım yapılıp yapılmadığı, tesis, ENH, yol vb. herhangi madenciliğe yönelik bir çalışma olup olmadığı tespit edilir. RES proje alanı ile çakışmalı konumda bulunan ruhsat açısından sakınca bulunmadığının, kaynak kaybının yaşanmayacağının ve her iki faaliyetin bir arada yürütülebileceğinin tespit edilmesi sonucu projesinin yapılmasında MAPEG tarafından herhangi bir sakınca olmadığına karar verilir ve söz konusu alan “RES Özel İzin Alanı” olarak kayıtlara geçer.

Maden firmaları bu durum üzerine kazanılmış haklarının engellendiği, kaynak kaybının yaşanacağı iddiaları ile MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli idare mahkemesinde dava açabilmektedir. Hatta maden firmaları, rüzgâr enerji santrali için verilen üretim lisansının ve ÇED kararının iptali istemli dava açtığı dahi bilinmektedir. Bu noktada sorgulanması gereken, davacı sıfatı bulunan maden firmalarının gerçekten kazanılmış hakkının olup olmadığı ve bu doğrultuda MAPEG’in “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli veya ÇED kararının iptali istemli dava açmada hukuki menfaati bulunup bulunmadığıdır.

Maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli bir davada, idare mahkemesince davanın kabulü ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Temyiz incelemesi sonucu Danıştay 8. Dairesi’nin kararında; davacı maden firmasının daha önceden alınan ÇED Gerekli Değildir kararının açılan dava sonucu iptal edildiği, arkasından ÇED sürecinin başlatılarak ÇED raporu hazırlandığı ve ÇED Olumlu kararı verildiği, ancak yine ÇED Olumlu kararının iptali istemli açılan davada idare mahkemesince davanın kabul edilerek dava konusu ÇED kararının iptal edildiği ve temyiz incelemesi sonucu da idare mahkemesinin kararının onandığını belirtmiştir. Danıştay 8. Dairesi bunu dayanak alarak, maden ruhsatı ve işletme izninin iptali istemli davada yerel mahkemenin verdiği davanın kabulü ve dava konusu işlemin iptali yönünde verdiği kararı; bölgenin maden işletilmesine uygun olmadığı, koruma alanı ilan edildiği anlaşıldığından davaya konu maden işletme ruhsatının da iptal edilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna yönelik karar vermiştir.

Yargılamalarda kazanılmış haklarının korunması iddiası karşısında, maden şirketlerinin maden işletme izni, bu izni alabilmesi için geçerli olan ÇED ve/veya diğer izinlerin alınıp alınmadığı ve hukuken güncel ve meşru olup olmadıkları tespit edilmelidir. Ancak ruhsat sahasıyla çakışan alandaki RES projelerinin de, tüm onay sürecinin tamamlanarak MAPEG tarafından yapılan inceleme sonucu uygun bulunması da bir o kadar değerlidir.

ÇED kararı hem RES yatırımları hem de maden yatırımları için en önemli kararlardan biridir. ÇED kararının bir şekilde iptal edilmesi sonucu yapılacak olan yatırım sekteye uğrayabilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz Danıştay kararında belirtildiği gibi güncel, meşru, hukuken korunan bir ÇED kararı olmadığı sürece yatırım gerçekleştirilememektedir. Maden firmalarının açtığı sahaların çakışması sonucu verilen “RES Özel İzin Alanı” kararının iptali istemli davalarda ya da ÇED davalarında, mahkemelerin öncelikle maden firmasının maden işletme iznin bulunup bulunmadığı, söz konusu maden yatırımının mevzuat anlamında yapılabilirliğinin (ÇED, Orman İzni vb. olup olmadığı) incelemesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu önemli husus ile birlikte RES yatırımların arttığı bu dönemde, rüzgâr enerjisi santral sahaları belirlenirken daha dikkatli olup yatırım davranılıp sahanın tüm ayrıntıları dikkate alınarak koordinatların belirlenmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; ülkemiz, enerji kaynaklarını da yer altı kaynaklarını da verimli, çevreye duyarlı ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde kullanmalıdır. Maden ve enerji alanlarının çakışması gibi karmaşık durumlarda, mevzuata uygun şekilde yapılacak incelemelerin ve kararların önemli olduğu açıktır. Özellikle, her iki sektörün de uzun vadeli planlamalarının ve yatırımlarının çatışmasını önlemek için titizlikle hareket etmek gerekmektedir. Bu bağlamda, mevzuata uygun şekilde yapılan değerlendirmeler sonucunda verilen kararların, her iki sektörün de hukuki çıkarlarını koruyarak adil ve dengeli bir şekilde sonuçlanması ülkemizin yatırım güvenliği adına büyük önem taşımaktadır.

Devamını oku

Genel

TÜREB VE SHURA’nın hazırladığı ‘Deniz Üstü Rüzgar Enerjisi Raporu’ panelde tanıtıldı

Yayın tarihi:

-

Yazar

Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği ve SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi iş birliğinde hazırlanan “Deniz Üstü Rüzgar İhaleleri: Küresel Eğilimler ve Türkiye için Öneriler” başlıklı rapor TÜREB tarafından İzmir’de düzenlenen özel bir panelle tanıtıldı. Raporla ilgili detaylı bilgilerin SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nden Enerji Analisti Ahmet Acar tarafından aktarıldığı programın açılış konuşmalarını SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü ve TÜREB Başkanı İbrahim Erden yaptı. Program kapsamında düzenlenen panelin moderatörlüğünü TÜREB Deniz Üstü Rüzgardan Sorumlu Başkan Yardımcısı Ufuk Yaman üstlenirken İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) Yatırım Destek Ofisi Koordinatörü Hülya Ulusoy, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Rüzgar Enerjisi Meteorolojisi ve Çevresel Uygulama ve Araştırma Merkezi (İYTE RÜZMER) Müdürü Doç. Dr. Ferhat Bingöl ve WindEurope Politikalar Direktörü Pierre Tardieu panelistler arasında yer aldı.

İklim değişikliğiyle mücadele sürecinde, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin, karasal olduğu deniz üstü rüzgarlarından da maksimum derecede yararlanması gerektiğinin tartışılmaz olduğunu söyleyen TÜREB Başkanı İbrahim Erden, TÜREB bünyesinde deniz üstü rüzgardan sorumlu bir başkan yardımcılığı pozisyonunun yanı sıra bu konuda özel bir çalışma grubu oluşturulduğunu belirtti. TÜREB olarak bir numaralı önceliklerinin yatırım sorunlarını çözmek ve karadaki projelerin hızlı bir şekilde yatırıma dönmesi olduğunu belirten Erden konuşmasında şunları da kaydetti: “Biz TÜREB olarak deniz üstü rüzgar konusunu, limanlarımızın ve gemi üretim sanayimizin deniz üstü rüzgar faaliyetlerine uyarlanmasından tutun da deniz altında kullanılabilecek nitelikte kablo üretimi yapabilecek yerli sanayimizin oluşturulmasına; bu alanda uluslararası regülasyonlarla uyumlu yasal düzenlemelere katkı sağlamaktan yine bu alanda çalışabilecek nitelikte iş gücü yetiştirilebilmesine kadar çok geniş bir çerçevede ele almaya kararlıyız. Bu kararlılığımız dolayısıyla, ‘Rüzgarda Seferberlik Yılı’ ilan ettiğimiz 2024’te deniz üstü rüzgar için faaliyetlerimizi de maksimum ölçüde yoğunlaştıracağız. İnanıyoruz ki deniz üstü rüzgar enerjisi bu noktadan sonra artık çok büyük bir hızla hayatımıza girecek ve biz belki de ilk ulusal hedefimiz olan 2035’e kadar 5 GW deniz üstü rüzgar kurulu gücünün de üstüne çıkacağız. Bunu da bu alanda özellikle güçlenmiş kendi yerli sanayimizle, kendi yetişmiş iş gücümüzle ve tabii ki kendi kaynağımızla yapacağız.”

Bir diğer açılış konuşmacısı olan ve deniz üstü rüzgar enerjisinin büyük ölçekli temiz üretme potansiyeli ile son yıllarda küresel yenilenebilir enerji sahnesinde önemli rol oynadığını belirten SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü ise, Türkiye’nin Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizi boyunca stratejik bir konumda olması, sahip olduğu geniş kıyı şeritleri ve uygun rüzgar koşulları, dinamik özel sektörü ve yatırım iştahının Türkiye’nin deniz üstü enerji kaynaklarına erişiminde önemli fırsatlar sunduğunu söyledi. Deniz üstü rüzgar santrallerinin karasal santrallere göre hem daha maliyetli hem de teknik olarak daha karmaşık olduğunu kaydeden Alkım Bağ Güllü, bu nedenle düzenlenecek yarışmalar kapsamında yatırımcıların teknik ve finansal yeterliliğinin doğru bir şekilde değerlendirilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı. Bunların yanı sıra projelerin iyi geliştirilip geliştirilmediğinin tetkiki, projenin çevresel ve sosyal etkilerinin analizi, cezaların etkin biçimde uygun olup olmadığı gibi diğer etkenlerin de ihale tasarımında önemli olduğuna dikkat çeken Alkım Bağ Güllü, hedeflerinin bu çalışma vasıtasıyla Türkiye’de deniz üstü rüzgar enerjisi YEKA mekanizması için etkili bir yarışma sistemi tasarlanmasına katkı sağlamak olduğunu belirtti.

TÜREB Deniz Üstü Rüzgar Enerjisinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Ufuk Yaman “TÜREB olarak, Türkiye’nin deniz üst rüzgar enerjisi potansiyeli konusundaki farkındalığını artırmak ve bu konuda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yürütülen çalışmalara destek olmak amacını taşıyoruz ve bu yönde faaliyetler yürütüyoruz” derken SHURA ile birlikte hazırladıkları “Deniz Üstü Rüzgar İhaleleri: Küresel Eğilimler ve Türkiye için Öneriler” başlıklı raporun bu çabaların ürünü olduğunun altını çizdi.

 

Raporla ilgili detaylı bilgileri aktaran SHURA Araştırma Merkezi Koordinatörü Ahmet Acar, teknik ve idari ölçümlerin yeterli olmaması, kur ve enflasyon riski, finansmana erişim ve cezaların etkin şekilde uygulanmamasının Türkiye’de bu alandaki olası riskler olduğunu belirterek rapor çerçevesinde bir dizi öneride bulunduklarını belirtti.

 

Acar bu önerilerin bir kısmını:

• Gerçekçi teklif için gereken kapsamlı met-ocean analizlerinin yapılması ve aday taraflarla paylaşılması
• Adaylarda teknik ve finansal yeterlilik şartının yerine getirilmesi
• Farklı coğrafi koşullara uygun ihale yaklaşımı seçilmesi
• Enerji tedarik anlaşmalarının süresinin uzun ve istikrarlı olması (15-20 yıl)
• İzin süreçlerinin netleştirilmesi ve kısaltılması
• Cezai yaptırımların dikkatle tasarlanması ve etkin uygulanması
• İhale takviminin belirlenmesi
• Şebekeye erişimin kolaylaştırılması
• Yatırımcılara yeterli teklif hazırlama süresi verilmesi
• Şeffaflık ve rekabetçilik için açık ihale yaklaşımı
• Yerli aksam zorunluluğu durumunda yabancı yatırımcıyı Türkiye’ye çekebilecek şekilde düzenleme yapılması olarak sıraladı.

“Deniz üstü rüzgar için uzmanlaşmayı bölgelere indiren bir destek mekanizmasına ihtiyaç var”

Toplantı panelistlerinden İZKA Yatırım Destek Ofisi Koordinatörü Hülya Ulusoy deniz üstü rüzgar enerjisi sektörünün, girişimcilerin, Ulaştırma, Sanayi ve Enerji Bakanlıklarının, akademinin ve bütün bir tedarik zincirinin dönüşüp gelişmesini gerektiren bir sektör olduğunu belirtti. Ulusoy, bu nedenle konunun bütün bakanlıkların, enstitülerin ve teşvik veren ara kuruluşların tümleşik bir bakış açısıyla sektörün ihtiyaçlarını bir araya getiren bir teşvik mekanizması oluşturması gerektiğini kaydetti. Deniz üstü rüzgar sektörünün Türkiye için çok önemli olduğunu ve burada en fazla stratejik öneme sahip olan konunun limanlar olduğunu dile getiren Hülya Ulusoy, limanlarla ilgili de şunları söyledi: “Kurulum, bakım ve üretim limanlarının oluşması, liman altyapılarının geliştirilmesi gerekiyor. Bu konuda birçok çalışma var ve biz de Çandarlı Limanı’nı geliştirmeye yönelik çalışıyoruz. Limanların arka alanlarının da ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Çandarlı’nın bu noktada çok önemli bir görev üstleneceğini düşünüyoruz. YEKDEM ve YEKA mekanizmaları karasal rüzgarı oldukça destekledi fakat burada farklı bir mekanizmaya ihtiyaç var. Biraz daha yerele inen, bölgelerin yeteneklerine göre uzmanlaşan, özelleşen bir teşvik sistemi lazım.”

Panele çevrimiçi olarak katılan ve Avrupa’da enerji ihtiyacının yüzde 19’unun rüzgardan karşılandığını ve bunun da 300 bin kişilik istihdama tekabül ettiğini söyleyen WindEurope Politikalar Direktörü Pierre Tardieu, “En iyi politika ülkenin koşullarını dikkate alan politikadır” tespitinde bulunurken, 2 kat büyüyecek bir pazar ve enerji ihtiyacının yüzde 50’sinin rüzgardan karşılanacağı bir gelecek hayal ettiklerini belirtti. Tardieu, TÜREB ve SHURA’nın hazırladığı Deniz Üstü Rüzgar Enerjisi Raporu’na atıfta bulunarak “Önemli olan yatırımcıları çekmek için rekabet etmek isteyecekleri koşulları yaratmaktır. Yeterli sayıda oyuncunun rekabet etmesi ve toplum için önemli projeler ortaya koyması için ortam sağlanıyor ancak bir rakip havuzuna sahip olmak için projelerin ekonomik olarak uygulanabiliyor olması gerekir. Böylece risk aldıkları, deniz üstü projeleri oluşturmaları ve nihayetinde yeşil enerji üretmeleri için bir teşvik ortamı sağlanır” ifadelerini kullandı.

Panele çevrimiçi katılan bir diğer isim olan İYTE RÜZMER Müdürü Doç. Dr. Ferhat Bingöl de hazırlanan rapordaki birçok konuda hazırlayan uzmanlarla hemfikir olduklarını ve bu belgeyi bir yol hartası olarak kullanmayı düşündüklerini söyledi. Doç. Dr. Ferhat Bingöl’ün konuşmasından satır başları da şöyle: “Raporda anlatıldığı gibi meteorolojik ölçümlerin çok önemli olduğuna inanıyoruz ve 3 senelik planlamamız sırasında buna hazırlık yaptık. Uzun mesafe ölçümler ve uydudan alınan verilerle analizler yapabiliyoruz. Türkiye’nin bütün denizlerinde teknik konularda çalışmak istiyoruz. İnsan kaynağı konusuna gelirsek rüzgar enerjisi konusunda Türkiye’de büyük bir insan kaynağı açığı var çünkü sektör çok hızlı ve çok profesyonel büyüdü. Doğal olarak bazı konularda yetişmiş elemana ihtiyaç var. Sektör şu ana kadar farklı disiplinlerden aldığı öğrencileri yetiştirerek kapatmaya çalışıyordu. Biz 10 senedir bu multidisipliner çalışmaları yapabilecek mühendisler yetiştirmeye çalışıyoruz ve yüksek lisans mezunlarımızın tamamı şu anda rüzgar sektöründe çalışıyor. Lisans programımız da 4 yıl önce başladı ve bu yıl ilk mezunlarımızı vereceğiz. Onların da sektörde yer alacaklarını düşünüyoruz.”

Devamını oku

Trendler