ENSİA’nın yenilenebilir gelecek vizyonu

Yayın tarihi:

-

Enerji Sanayicileri ve İşadamları Derneği (ENSİA) Yönetim Kurulu Başkanı Alper Kalaycı ile bir söyleşi gerçekleştirdik. ENSİA’daki yeni döneme ilişkin bilgiler aldığımız Alper Bey, yenilenebilir enerji sektörüne ilişkin önemli tespitlerini de bizimle paylaştı.

Öncelikle size ve yeni Yönetim Kurulu’na başarılar dilemek isteriz. ENSİA’daki yeni dönem için neler söylersiniz?

Çok teşekkür ederim. “Türkiye’yi yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği alanında ekipman, teknolojisi ve proje üreten uluslararası bir merkeze dönüştürmek” vizyonu ile 2016 yılında yola çıkan Enerji Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (ENSİA), geçen beş yıllık sürede yenilenebilir enerji sektöründe çok önemli başarılara imza attı. Kendisi de başlı başına bir “proje derneği” olan ENSİA, yenilenebilir ve temiz enerji sektörüne yönelik doğru bilgi ve farkındalığı oluşturmayı temel amaç olarak benimseyen bir sivil toplum örgütüdür. 

Yönetim Kurulu’muzda yer alan ve her biri alanlarında başarısını kanıtlamış arkadaşlarımızın heyecanlarını, geçmiş yönetimlerimizde yer alan arkadaşlarımızın deneyimleri ile bütünleştirerek muhteşem bir sinerji yaratacağımıza gönülden inanıyoruz. 

Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da her paydaşımıza eşit uzaklıkta ve yakınlıkta, kamu otoritelerine saygılı, yapıcı öneri ve fikirlerini muhataplarına iletmekten çekinmeyen, ülkemizde yatırım yapan her firmayı “yerli” olarak gören, yerli enerjinin yerli ekipmanla üretilmesi gerektiğini düşünen, sektörümüze yeni ana ve yan sanayi yatırımlarının çekilmesi noktasında inisiyatif alan duruşumuzu kararlılıkla sürdüreceğiz. 

Türkiye’de yenilenebilir enerjinin ulaştığı seviyeyi nasıl görüyorsunuz? Sizce sektörün gelişimindeki olanak ve kısıtlar nelerdir?

Türkiye olarak enerjimizin kabaca yüzde 75’ini ithal ediyoruz. 2020 sonunda ulaştığımız 50 milyar dolarlık dış ticaret açığımızın önemli bir bölümü enerji ithalatından kaynaklanıyor. Yenilenebilir enerji, katma değeri düşük mallar üreterek ihraç ettiğimiz bu dövizin, enerji ithalatına harcanmasını engelleyen, en azından azaltan bir seçenek. 

Türkiye son on beş yılda, yenilenebilir enerji üretiminde tüm dünyanın dikkatini çeken bir başarı hikâyesi yazdı. Rüzgâr enerjisi kurulu gücünü son 15 yılda 182 kat artırarak bugün itibarıyla 9 bin 500 Megavata (MW) çıkaran ülkemiz, bu başarısı ile Avrupa’da 7’nci sırada yer alıyor. Bu muhteşem bir başarı… 

Güneş enerjisinde de son on yılda ciddi bir atak kaydettiğimiz görülüyor. Bu alanda kurulu gücümüzü 7 bin Megavat’ın üzerine taşımış ve Türkiye’nin toplam kurulu gücü içindeki payını yüzde 7’nin üzerine çıkarmış durumdayız. Bin 115 MW seviyesinde enerji ürettiğimiz biyokütle ve bin 600 Megavat enerji ürettiğimiz jeotermal enerjide ise potansiyelimizin çok çok altındayız ve daha alacak çok yolumuz var. 

Ancak bizim için enerjimizin yerli ve yenilenebilir olması tek başına yeterli değil. Biz o enerjiyi üreten ekipmanın da yerli olması, yani Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde üretilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Çünkü enerji ekipmanlarında ithalata bağımlılık oranımız hâlâ yüzde 70 seviyesinde. 

Bu nedenle bizler ülkemizde yatırım yapmış, istihdam sağlayan, vergi veren, ihracat yapan, katma değer sağlayan her firmamızı; sermaye kaynağına bakmaksızın “yerli” olarak adlandırıyoruz.

Ülkemizdeki rüzgâr enerjisi sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha hızlı bir gelişme yakalamak adına hem kamu hem de özel sektör tarafında ne tür adımlar atılmalı?

Yukarıda ifade ettiğim gibi, rüzgâr enerjisinde bugün ulaştığımız noktaya, ana ve yan sanayicilerimizin büyük özverileri, kamu otoritelerimizin ve YEKDEM mekanizmasının yatırımları teşvik edici bakış açısı ile ulaşmış durumdayız. 

Ancak gelmiş olduğumuz noktayı asla yeterli göremeyiz. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası’na (REPA) göre ülkemizin rüzgâr enerjisinde kurulu güç potansiyeli 38 bin MW karasal, 10 bin MW denizüstü olmak üzere toplam 48 bin MW seviyesinde. Bu verinin yeni ölçümleme teknolojileri ve sektörde baş döndürücü teknolojik gelişim dikkate alınarak güncellenmesi gerektiğini düşünüyoruz. 

Yanı sıra elbette büyük ölçekli 2 adet 1000 MW’lık YEKA ihaleleri ile birlikte, ülkemizde üretim yapan KOBİ ölçeğindeki şirketlerimizi de değer zincirine eklemleyecek daha küçük ölçekli YEKA ihaleleri yapılması gerektiğini uzun yıllardır dile getiriyorduk. Bu yılın Ekim ayında 2,000 MW için alınacak başvuruların ölçek olarak çok doğru olduğunu düşünüyoruz ve yılda 1000’er MW’lık dilimler ile devam edilmesi gerektiğini önemsiyoruz.  

Henüz yatırım yapılmamış bir alan olarak Türkiye’deki deniz üstü rüzgar enerjisi potansiyeli hakkında neler söylersiniz?

Kuzey Avrupa ülkeleri başta olmak üzere pek çok gelişmiş ülke, Denizüstü (Offshore) Rüzgâr Enerji Santralleri (RES) ile temiz enerji kaynaklarını çeşitlendiriyor. Avrupa Rüzgâr Enerjisi Birliği (WindEurope) verilerine göre, Avrupa ülkelerinde Offshore RES kurulumu geçen yıl %38 artarak 22 bin 72 MW’a ulaşırken, 3 bin 627 MW kapasiteli 502 rüzgâr türbini devreye alındı.  

Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada olan Türkiye ise Offshore RES kurulumunda sıfır noktasında. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Stratejik Planı’nda 10 bin MW olarak açıklanan Türkiye Offshore RES potansiyeli, WindEurope verilerine göre en az 32 bin MW’a karşılık geliyor. 

Türkiye’nin bu alandaki eksikliğini giderici ihale süreçlerinin zaman kaybedilmeden tamamlanması gerektiğini düşünüyoruz.

Anımsarsanız, 2018 yılında Saros Körfezi, Gelibolu ve Kıyıköy için çıkılan bin 200 MW’lık Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı (YEKA) ihalesi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Halen 97 bin MW olan kurulu gücümüzün üçte birini sadece Offshore RES’lerden elde edebiliriz. Dünyanın en büyük petrol şirketlerinin bile son yıllarda Denizüstü RES projelerine yatırım yaptıklarına tanık oluyoruz. 

Ayrıca Offshore santraller, karadaki türbinlere göre çok daha kolay inşa edilebiliyor ve mülkiyet sorunu olmayan alanlarda kuruluyor. Asya-Pasifik bölgesinde ivmelenen yatırımlar sonucunda 2030 yılında küresel offshore RES kurulu gücünün 234 bin Megevat’a ulaşacağı tahmin ediliyor. 

Avrupa kıtası ise Denizüstü RES’lerin en büyük pazarı olmaya devam ediyor. Fransa 2035’e kadar 14 nükleer santralini devreden çıkararak, en az 8 bin MW Denizüstü RES devreye alma kararı aldı. Türkiye olarak bu gerçeği çok iyi okumamız gerekiyor. Rüzgâr enerjisinde son 15 yılda aldığımız mesafe ile tüm dünyanın dikkatini çekiyoruz. Bu ivme ile ülkemiz; santrallerin kule, kanat, türbin ve aksamlarını üreten çok nitelikli bir sanayi koluna da kavuştu. Altyapımız ile kendi santrallerimizin üretimlerini yaparken, Avrupa ve Uzakdoğu’dan gelecek talebe de karşılık vermemiz ve katma değeri yüksek üretimle ülkemize yüklü miktarda döviz kazandırmamız mümkün. 

Sektörün önemli handikaplarından biri yetişmiş insan gücü sorunu. Dernek olarak bu alanda kimi çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?

Kesinlikle haklısınız. On yıl önce dünya insan kaynakları literatürüne giren “yeşil yakalı” tanımlaması; yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği yatırımlarında üretim, montaj ve bakım süreçlerinde görev alan çalışanları kapsıyor. Ülkemizin yenilenebilir enerji yatırımlarında görev yapacak her seviyedeki işgücünü planlaması ve plana uygun eğitim yatırımlarını vakit kaybetmeden hayata geçirmesi gerekiyor.

Önümüzde daha yapacağımız çok yatırım var. Bu yatırımların her aşamasında görev yapacak yeşil yakalı çalışanları şimdiden bu potansiyele cevap verecek şekilde yetiştirmemiz gerekiyor. Ülkemizde sayıları giderek artan rüzgar enerji santrallerinde bakım, montaj ve onarım gibi faaliyetleri gerçekleştiren yeşil yakalı çalışanların işsiz kalma ihtimalleri uzun yıllar sıfıra yakın olacak. Pandemi dönemi; rüzgâr, güneş, biyokütle ve jeotermal gibi temiz enerji kaynaklarının önemini tüm dünyaya bir kez daha öğretti. Sera gazı emisyonlarını sınırlandıran, düşük karbon ekonomisine  geçişi hızlandıran, ekosistemleri ve biyoçeşitliliği koruyan her türlü yatırım, gençlerimize yeniş istihdam alanları açacak. Kurumsal şirketlerde CSO’lar (Chef Sustainability Officer- Sürdürülebilirlik Yöneticileri) birkaç sene içinde tepe yönetimlerin en kilit pozisyonları olacak.

Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Bana bu fırsatı verdiğiniz için Rüzgar Enerjisi Dergisi’ne ve ekibinize çok teşekkür ederim. 

Alper Kalaycı kimdir?
1973 yılında Ankara’da doğan Alper Kalaycı; ilk, orta ve lise eğitimini Bolu’da tamamladı. 1998 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Kalaycı, iş hayatına 1998-2001 yılları arasında Türkiye’nin ilk rüzgâr enerjisi santrallerinin montaj ve bakım mühendisi olarak başladı. 
2001 yılından itibaren Ege Serbest Bölgesi’nde Türkiye’nin ilk kompozit rüzgâr türbini kanadı üretimini yapan Aero Rüzgâr Endüstrisi A.Ş. şirketinde göreve başlayan Kalaycı, 2009 yılından bugüne aynı şirketin Genel Müdürü olarak görev yapıyor. 
İzmir Torbalı’da rüzgâr türbini beton kulesi üretimi yapan WEC Kule şirketinin de Genel Müdürü olan Alper Kalaycı; Batı Anadolu Sanayici ve İş İnsanları Derneği (BASİFED) Yönetim Kurulu Üyeliği, Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) 31. Diğer Plastik Ürünler Meslek Komitesi Başkanlığı, İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yenilenebilir Enerji Komisyonu Üyeliği ve Ege Serbest Bölgesi Sanayici ve İşadamları Derneği (ESBİAD) Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini sürdürüyor. 
2016 yılında Enerji Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (ENSİA) kurucu ekibi içinde yer alan Alper Kalaycı, iki dönem Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. 
Basketbol ve zıpkınla sualtı avcılığı sporlarıyla ilgilenen Kalaycı, iyi derecede İngilizce ve Almanca biliyor, evli ve bir çocuk babası.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trendler

Exit mobile version